Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Tehditler "evet" sayısını arttırır mı? Yoksa ters mi teper?

Tehditler "evet" sayısını arttırır mı? Yoksa ters mi teper?
 

VATANDAŞ AHTAPOT MU OLSUN?


Başbakan ve ekibi, öylesine yoğun, tehditvari bir şekilde “Evet” kampanyası yürütüyor ki, görenlerde “Hayat memat” meselesi zannedecek!

Gerçi Kılıçdaroğlu’na göre “Hayat memat” meselesi. Çünkü iktidar ileride kendini yargılayacak yargı mensuplarını seçmekle meşgul!

Son HSYK toplantılarında Adalet Bakanı ve müsteşarının tutumuna bakılınca, Kılıçdaroğlu’nun haklılığı ortaya çıkmıyor değil. Çünkü bazı yargıç ve savcıların yerlerinde tutulmak istenilmesinin nedeni, olası bir yargılamada, iktidar lehine karar vermelerini sağlamak. Bunun birçok örneğini gördük. Örneğin, YAŞ toplantıları öncesinde, Savcıların ve bazı numaralı mahkeme üyelerinin nasıl karar verdiklerini, YAŞ toplantıları sona erip, sözde Balyoz gözaltıları ve tutuklamaları olarak halka yansıtılan paşaların nasıl terfi ettirilmediklerini hep birlikte yaşadık.

Ortalık güllük gülistanlık gibi görünürken, bir yanda Kemal Kılıçdaroğlu, öbür yanda Başbakan, havuzlu villa yarışını(!) sürdürürken, MHP sessiz sedasız “Hayır” turnuvasından Ramazan’ı bahane ederek çekildi. Aslında MHP’nin tabanına oynayan Başbakan’ın burada başarılı olduğunu söylemek lazım! Bu başarıyı gören Devlet Bahçeli, Ramazan’ı bahane ederek, sahayı terk etti. Şimdilerde Oktay Vural’ın çarpıcı söylemleri ile oturdukları yerden “Hayır(!)” kampanyası sürdürmeye çalışıyorlar.

Meydanlar CHP ve AKP’ye kalmışken, Başbakan ve AKP’ye hiç umulmadık yerden önemli bir destek geldi! Nerden mi? Tabiî ki İmralı ve Kandil’den! Hal böyle olunca, son günlerde iyice gemi azıya almış olan BDP’liler ani olarak boykottan vazgeçip, ortaya konuşmaya, söylemlerini ülkeyi bölmeye doğru kaydırdılar. Bu demokratik(!) ortamın tadını çıkarmaya başladılar.

Söylentiler ayyuka çıkınca, AKP’den yapılan yazılı bir açıklamada; İmralı ile görüşmediklerini, terörle mücadelenin kaldığı yerden devam edeceğini söyleyerek, güya halkı kandırmaya devam ettiler.

Şimdi akıllara takılan şu soruları cevaplama zamanı.

* Devlet adına İmralı’yı kim ziyaret etti?

* Referandum sonrasına kadar ateşkes kararı neyin karşılığı?

* Bu anlaşma ve ateşkesin ardında referandumda evet demek de var mı? Ve neyin karşılığında?

Sözde ateşkes ilan eden PKK aslında ateşkes kararı ile adamlarını geri çekmiyor, biz çatışma yerimizdeyiz, sadece ateş etmeyeceğiz, diyerek, ülke için hala en büyük tehdit olduğunun altını çiziyor.

Ve ayrıca bu bir ateşkes değil, eylemsizlik kararı imiş!

Şimdi gözler AKP’nin 3 Eylül’de Diyarbakır’da yapacağı mitingde. Eğer Başbakan orada yeni söylemler geliştirip, BDP ve PKK’yı memnun edecek vaatlerde bulunmazsa, sonrasını düşünmek bile istemiyorum. Ülkeyi yine kan gölüne dönüştürecekler. Ne gibi vaatlerde bulunulabilir? Örneğin; Terörle Mücadele Yasasında değişiklik, seçim barajının düşmesi, KCK tutuklularının salıverilmesi gibi…

Aslında yapılması gereken, terör örgütü ile mücadelenin, onların yöntemleri ile bilinçli olarak yapılması. 26 yılda onlarla mücadele edecek bir birim kurulamadıysa, bu devletin ve devlet organlarının zafiyetini gösterir.

Şimdi hatırlıyorum da; 12 Eylül Anayasasının referanduma sunulduğu günlerde:

* Propaganda sürecinde sadece darbenin lideri Kenan Evren konuşuyordu. Ondan başka kimsenin konuşma hakkı yoktu.

* Konuşma hakkı olmadığı gibi, hayır için kullanılan “mavi” sözcüğünü kullanma hakkı da yoktu. Eğer mavi sözcüğünü kullanırsanız “hayır” demiş kabul ediliyordunuz. Bu da Milli Güvenlik Konseyi bildirisine aykırı davranmaktan, bir aydan üç aya kadar hapis cezası demekti!

Şimdi ne var? Şimdilerde hapis yok! Ama herkes tehdit altında! Bütün halk, işverenler, işçiler, memurlar, tehditten nasibini almaya devam ediyor.

Başbakan Erdoğan ve ekibinin demokrasi ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan kampanyasına bir bakalım.

* Başbakan “ bitaraf olan bertaraf olur” diyerek, TÜSİAD’ı tehdit etti.

* Devlet Bakanı Egemen Bağış, “Anayasaya hayır diyenin ya aklından zoru var ya da vatan sevgisi ile sıkıntısı var” diyerek, Başbakan’a en büyük desteği verdi.

* Kendisi de Sanayiden gelen (Ankara Sanayi Odası Başkanlığından) Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, “Referandumdan hayır çıkarsa, iş adamları beni aramasın” diyerek, Başbakan’ın tehditlerini pekiştirdi.

* Bitmedi Başbakan Erdoğan, Çorum’da “Hem hayır diyeceksiniz, hem toplu sözleşme isteyeceksiniz” diyerek, Memur sendikalarına gözdağı verdi.

* Başbakan öyle söylerde, onun emrindeki memur boş durur mu? Kamu İşveren Kurulu üyesi Adnan Çiçek’in itirazı izliyor. KESK Başkanı Sami Evren’in aktardığına göre, Adnan Çiçek memur sendikalarına: “Sizin önerileriniz hukuken mümkündür, bunu hükümete götürebiliriz, ama siz önce evet demek zorundasınız.”

* Bitmedi. Gümrük kapılarında vatandaşa ne oy vereceksiniz diye soran polisler “Hayır” vereceğini söyleyen gurbetçilerimizi oy kullanmadan sınırın öteki yakasına kovalıyormuş.

Şöyle bir bakıyorsun, sanki referandum ölüm-kalım meselesi!

Bu ülkede vatandaş olmak, iş yapmak, bir kaşık aşa kaşık sallamak, daha da önemlisi neredeyse hayatta kalmak için “evet” demek zorunda mıyız?

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..