- Kategori
- Güncel
Teknoloji Muhafazakâr Zihin Dünyalarını Arındırıyor

Şu güneşli ama ayaz günün sabahında yaşam adına teşekkür etmekten imtina etmediğim ve hiç bir zaman etmeyeceğim en yalın gerçekliğimin ne olduğu sorusuna vereceğim yanıt, “Muhafazakârlığımdan arınmış olmamdır”. Zira, şu kırklı yaşlarımda öğrendiğim en yalın gerçeğin, hiçbir şeye karşı katı tutum ve katı davranış içerisinde olmamam gerektiğinin somutluğudur.
Hayatımın belli dönemlerinde katı olduğum birçok husus vardı. Tek doğrunun bana ait olduğu yönünde bir gerçeklikti bu… Pek tabii ki yaşım ilerledikçe, yaşama dair tecrübelenmeler daha sıkı bir şekilde yaşandıkça, davranış ve düşünce kalıplarımda bir bir yıkılmaya başladı. Esnekleştim, hoş görülü olmaya başladım ve doğrusunu isterseniz, bir hayli de rahat ettim. Tabii ki halen törpüleyemediğim yönlerim var. Halen katı olduğum, halen tavizsiz olduğum hususların varlığını inkâr etmiyorum. Ama öncesine oranla kısmen de olsa birçoğunu yendiğimi düşünüyorum.
Bir toplumun adım adım değişim ve dönüşüm sürecine tanıklık ediyoruz. Öyle hızlı, öyle baş döndürücü bir değişim ki, ne dersek diyelim, ne söylersek söyleyelim, toplum, derinden derinden ezberlerini bir bir terk ediyor.
“Dünya yuvarlaktır ve kendi ekseni etrafında dönmektedir.”
Bu denli bilimsel bir gerçeğe dair edilebilecek tek bir laf var mıdır? Ama dünyanın yuvarlak olduğu gerçeğini insanların kabul etmesi için verilen çabaları düşünecek olursak, bu güne dair gerçeklerin kabulü yönünde verilen çabalar içinde az çok bir şeyler söyleyebiliriz.
Daha önce de ifade buyurmuştuk bu düşüncelerimizi.
Teknoloji gerçeğin önündeki her türden engeli ezip geçiyor. Bir şekilde teknolojinin toplum önüne sundukları, o toplumun gerçeğe ulaşmada önemli bir aracı oluyor. Pek tabii ki süreç muhafazakârların direnişine neden olacaktır, lakin o direnişin ciddiye alınacak bir yanının olmadığı yine süreç içerisinde çok da büyük çabalar vermeksizin ortaya çıkacaktır. İşte Wikileaks’ın yayınları… Hani çok da bilinmedik şeyler değildi ama resmi belgelerin internet ortamında yayınlanarak cümle aleme ilan edilmesi bir çok insanın kafasında şimşeklerin çakmasına neden oldu.
Aslında bu konuya gelmemdeki neden geçtiğimiz haftaya damgasını vuran Kanuni Sultan Süleyman’a dair yapılmış olan dizi ve diziye dair gösterilen tepkilerdi.
Televizyonla ve dizilerle aram pek iyi olmadığından diziyi izleme fırsatım olmadı. Dizi hakkında yazılanları okudum, çeşitli yorumlara kulak kabarttım ve pek tabii ki bir takım fikirlerim de kendiliğinden oluştu. İzlemediğim için dizinin kalitesi hakkında bir şeyler söyleyebilecek durumda değilim. Ama içerik açısından bana hiç de tuhaf gelmeyen şeyler var. Osmanlı Saray entrikaları, harem, cariyeler, nedim ve nedimeler, esir ve köle ticareti… Resmi tarih tedrisatının dışına çıkmış, az çok tarihi ve yaşananları resmi tarihin bakış açısı dışında irdelemeye çalışmış olan zihinler açısından, dizi içerisinde verilmek istenen mesajların pek de öyle tuhaf bir yanı yok. Şayet resmi tarihe biat etmişseniz, soluğu Show Tv kanalının önünde alıp, siyah çelengin bir kulpundan tutup, çorbada tuz olma misali oracığa bırakırsınız.
Osmanlı’da cariyelik denen bir kurum yok muydu? Harem dairesi neden halen en fazla ziyaretçi çeken bölümdür Topkapı Saray’ında? Nedimler, nedimeler yok muydu? Ya eşcinsellik… Köle ticareti… Aslında hepsi vardı ama tarihimize halel gelmemesi için her biri ilmek ilmek dokunarak gizlendi. Keyfe keder yazılan bir tarihin bu gün geldiği noktada topluma travma yaşatması pek tabii ki kaçınılmaz olacaktı. Filmde anlatılanlar, anlatılması gerekenlerin yanında toplu iğne ucu kadar dahi değildir diye düşünüyorum. Bu yüzdendir ki o ezberleri rafa kaldırıp, muhafazakâr bir zihin dünyasından arınarak diziyi takip etmek, ve daha daha farklı kaynaklardan, özellikle resmi tarih dışı kaynaklardan yararlanarak tarihi yeniden irdelemek yeterli olacaktır. Geleceğe yatırım babından söylüyorum bunları. Zira o muhafazakâr zihin dünyası direnç göstermeye devam ederse, o direncin gücü ölçüsünde de travma yaşayacaktır. Üzülecek, yıpranacak, kederlere gark olacak, ama gerçekler bir bir yüzüne inecektir.
Geçtiğimiz yıl “Mustafa” filminde bunlar fazlası ile yaşandı. Gerçekleri gizlemenin kimseye bir faydasının olmadığı “Mustafa” filmi üzerinden tartışıldı. O günleri bir düşünürsek, Kemalist zümrelerin Mustafa Kemal’in içki masasının gösterilmesinden nasıl rahatsız olduklarını hatırlarsınız. Oysa Mustafa Kemal’in içki sofrasının tarihteki üç önemli içki sofrasından birisi olduğu malumdur. Mustafa Kemal’in içki sofrasının filmde konu edilmesi bu kesimleri neden fazla rahatsız ettiğini doğrusu ben pek anlamış değilim. İçki içmek kötü bir şey mi? Tabii ki kötü bir şey değil içki içmek. Fakat burada daha fazla gerçekçi olmamız gereken bir nokta var. Neden gerçekler gizlenmeye çalışılıyor? Gerçekler eninde sonunda ortaya çıkmayacak mı? O gerçekler ortaya çıkınca toplum kandırılmış olmaktan dolayı lanet okumayacak mı kendisini kandıranlara? Zira toplum o bildik ezberlerinden teknoloji sayesinde arındıkça, gerçeklerle yüzleştikçe içten içe o gerçekleri gizleyenlere, çarpıtanlara lanetler okuyor. O halde gerçekleri gizlemek neden?
Gerek “Mustafa” filmindeki muhafazakârlık, gerekse de Kanuni Sultan Süleyman’a ilişkin gerçekliklere dair karşı duruşun muhafazakârlığı, her ikisi de aynı şey…
O halde şöyle bir ilke çok mu tuhaf kaçar, “Her türlü muhafazakârlıktan arınmak adına mücadele”.
Artık bir tek gerçekliğin varlığına şapka çıkarmamız gerekiyor, “Teknoloji”…
Teknoloji istense de, istenmese de muhafazakârlığı ezip geçiyor.