- Kategori
- Kişisel Gelişim
Tekrarlar ve yaşamlar

Tarih tekerrürden ibaretmiş derler, sanırım bu, bir kişinin tüm yaşantısında da belli periyotlarla karşılaştığı bir durum. Belli dönemlerde daha önce geçtiğimiz safhaları atlatabilme olayını bir kaç kez aynı hayatın içinde yaşıyor ve deneyimliyoruz. Bazen bunun komik kocaman bir oyun olduğunu düşünsem de bu tip olayların aslında bilincimizde ve gelişimimizde ne derece etkili olduğunu içte bir yerde biliyorum.
Hepimizin acı, tatlı anları olmuştur hayatta, bazen kayıplar, bazen terk edilişler, bazen iş, bazen sağlık problemleri yaşamışızdır. Yine de belli olaylar vardır ki hayatımıza damgasını vurur, değişimimiz sağlar ve zorluklarla başa çıkabilmemiz için yaşanırlar.
Yenilenen tekrarlar, nerdeyse daha önce yaşananların aynısı gibidir, zaten araştırılınca döngülerin insan hayatında belli periyotlarla yeniden devreye girdiği görülebilir. Bence bu tekrarlar daha önce verilen sınavların sağlama alınması ve yeni kademeden bir üst kademeye geçişte yenilenen zor ama besleyici bir aşamadır. İnsan mutluluğu içinde taşır diye düşünürüm çoğu zaman. Bu, bire bir bir insana ya da bir olaya bağlı değildir aslında, sadece bizim onu kabullenip hayata aldığımız anla ilintilidir.
Eğer bakış açımızı değiştirmez ve hayatımız boyunca aynı yerden bakmaya devam edersek sanki doyuma ulaşamaz ve sadece hayıflanır, şikayet ederiz. Oysa yaşanan tüm zorluklar bizim kendimizi kazanmamız için gümüş tepside sunulan altın değerindeki hediyelerdir.
Bunların bir fırsat olduğunu anladığımızda daha da güçlenir ve mutlu oluruz, sonucunda kişisel tatmin ve kazanım vardır. İnsan kendisinle gurur duyar, kızamaz, öfkelenemez.
Bazen deriz ki; bana böyle davranma hakkı var mı, nasıl yapar, nasıl olur vs,vs.
Aslında herkesin her şeyi özgürce kendini sergileyecek şekilde yapma hakkı vardır. Asıl ondan beklediklerimizi kendimizde bir hak gibi görüp empoze etmek bir haksızlıktır. Bu özgür iradeye tecavüzdür bence. Herkes istediği gibi düşünmek ve davranmak serbestisine sahiptir, sonuçları onu bağlar. Çünkü kararlarını almış ve tercihlerini yapmıştır. Böyle bir halde başkasını suçlamak ya da ondan aradığını bulmaya çalışmak sadece bir ego tatminidir ve geçici mutluluk verir. Bir insana olmadığın gibi görünüp ona kendini beğendirmek en kolayıdır, ama bence doyurucu değildir. Oysa kişi tamamen en kötü özelliklerinle de kendi gibi olduğunda onu kabul edip etmemek diğer kişinin kendi sorunudur. Manipulasyona ve beklentiye yol açamaz.
İlişkilerde bunu nasıl yaparsın, bunu nasıl yapmazsın yerine, neden bunu tercih ediyorsun, neden bunu yapıyorsun diye sorup, cevabı alıp, kişinin bakış açısını anlamak ve kabul edebilmek kadar güzel ne olabilir ki. Ondan bir şeyler talep etmek yerine onun kendisi gibi olmasına izin verebilmek ve onu sevgiyle beslemek. Belki bunun bir diğer adı saygıdır. Koşulsuz saygı, onun birey olma özelliğine saygı.
Temelde bir insana belli bir tutum sergilemek, aslında tamamen kendi istediği şekle getirmeye çalışmak, onu eğitmek veya cezalandırmak aç kalan egonun beslenimidir. Bunu neden yaptığımız sorgulamak ve onu şifalandırmak saplantılı ve baskıcı tutumdan azat edici olacaktır. Yoksa kendi benliğimizin esiri olup, yargıç gibi dolaşıp, böyle olmaz, olamaz, olmamalı ile geçirilen hayatın sonunda kişisel bir gelişim elde edemeden göçüp gideriz.
İnsan olmak demek hatalarla, günahlarla yaşarken kendini aşacabilecek bakış açısını kazanıp, kendi kendinin eğitmeni, yargıcı ve dostu olmak demektir. Başkalarına bilgiçlik taslamak maharet değil, acizliktir. Önce kendimiz, önce kendi eğitimimiz, gelişimimiz.
Alınganlık, şüphe, kin, nefret, kıskançlık, öfke ve kızgınlık da bir insanı olumsuz etkileyen ve hasta eden bir yaşayış ve hissediş biçimidir. Bunları yaşarken neden bunu hissettiğimizi irdeler ve incelersek, elbette ki iç sesimiz bizi cevaplandıracak ve şifalandıracaktır. Ama bu iç sesi duyup bastırmamak da bizim en büyük sınavımızdır, çünkü vicdan, öz konuşsa da ego baskın gelmeye ve onları susturmaya çalışacaktır.
Yöntem tek değil, herkesin bir yöntemi vardır, eminim ki hepsi de birbirinden güzel ve anlamlıdır. Yeter ki hakiki kisvemizle bin kişiliğimizi bir potada eritip tek ve gerçek biz olalım. Özgürce, selametle, samimiyetle, cesurca, alenen. Yaşadığımız tekrarlar acı verici değil heyecan verici olursa aşaması da o denli keyif verici olacaktır. Nötr kalmak demek donmak demek değildir, pozitif ve negatifin üstünde, dengede olmak ve merkezde kalmak, olayları bir silsile takip ederken akıl, mantık, şuur üçgenini kurup özle irtibata geçebilip yukardan bu büyük ve komik oyuna seyirci olmak demektir.
Yaşadıklarımıza bu şekilde bakıp, sisteme güvenip, hakiki bir teslimiyetle davranmak bunun yanında da kendi içimizde tamir ve onarılması gereken aksayan devreleri harekete geçirmek ve yaşama ayak uydurmak gerekir bence. Bunlar hep dediğim gibi benim düşüncelerim, sadece kendimle konuşmam aslında, hatta belki buluşmam.
Umarım ki hepimiz ışığımızı bulalım, ışık olalım, gölgemizin izinde yaşarken gölgenin kendisi olalım ve gölge yerine zaman olalım.
27 Temmuz 2006
Carolina Isolabella Özgün