Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '12

 
Kategori
Deneme
 

Temizlik melekleri

Onlar alın terlerine ekmeklerini batırıp yiyorlar

Ekmek parası için çırpınanların, avuçlarının içi nasır tutanların, bedenleri yorgunluktan titreyenlerin alamadıkları takdiri, göremedikleri sevgiyi, ilgiyi hatırlatmak istedim sizlere…

Bizler yoğun olarak çalışanlardanız. Zamansızlığımız had safhada. Bizim evlerimizde günlük ya da haftalık veya iki haftada bir gelen bizi derleyen toparlayan, temizleyen bayanlarımız vardır. Bu gün onlardan söz etmek istiyorum sizlere.

Alın terlerini bizim evlerimiz de döken bu bayanlar çoğunlukla gurbetçidirler. Memleketlerinden, ekseriyetle de köylerden kentlere göç edenlerdendirler. Emekçiler yani… Benim güzel Nuriyem şöyle anlatmıştı hayat serüvenini:

“Konya’dan geldik. Eşimle geldikte iş yok güç yok. Burada bir akrabamız eşime iş bulacağını hatta işinin hazır olduğunu söylediğinden gelmiştik. Kaldık öylece. Akrabamızın hanımı evlere işe gidiyorum demişti geldiğimiz akşam. Baktım eşim yıkılmış, ne yapacağını bilmiyor. O gece sordum ablaya. Nasıl işe gidiyorsun ne yapıyorsun? Anlattı bana. Bende yaparım dedim. Öğrenirim. Yapar mısın? Dediğinde neden yapmayayım. Ben güçlüyüm. Tarlada, sapanda çalıştım bunu mu yapamayacağım. Benim tek derdim; kimseyi tanımam, yol bilmem, iz bilmem… Bir de benim adam ne der bir de ona sorayım. Demiştim. Benim adam ne diyecek mecbur kabul etti. İş bulana kadar diye de tembih etti. Tamam dedim. Abla beni birkaç gün yanında götürdü. Sonra da bana bir kapı buldu. Nasıl çalışıyorum anlatamam size. Evin hanımı çok beğendi işimi sen hafta bir gel dedi. Üstelik yövmiyemi bana hemen verdi. Nasıl gidiyorum eve anlatamam. Sevincimden deli olacağım. Ne yorgunluğum kaldı ne bir şey. Bir an önce eve gideyim eşime söyleyeyim dedim. Aldığım para da çok iyi ben onun yarısını bile düşünmüyordum. Bilmiyordum ki ne verirler… Eşim sevindi. Ben sevindim. Gittiğim abla başkasına beni söylemiş, o çağırdı, sonra diğeri sonra bir başkası. İşte şimdi boş günüm yok.”

Bu benim Nuriyem. Allah nazarlardan saklasın. Nur yüzlü. Mevlana’nın memleketinden. Hamarat mı hamarat. Kendi evini temizlese bu kadar titiz davranmaz herhalde. Seneler oldu onu tanıyalı. İlk gün geldiği titizlikte devam ediyor. Tertemiz, gülen yüzlü dost bizim evimizden biri gibi. Biz onu seviyoruz o da bizi seviyor. Gül gibi geçiniyoruz.

Ama bütün evlere gidenler böyle değil. O kadar farklı evlerde farklı muammele görenler var ki anlatılamaz. Hani Yasemin Yalçın’ın komesinde itilmiş ve kakılmış vardı hepimiz biliriz değil mi? Onlar bu iç karartıcı evliliği komedi tadında işlediklerinden gülmüştük. Hala devam ediyor mu bilmiyorum. Aslında ne kadar hayatın gerçeklerinden söz ediyordu. Bütün gün temizliğe giden, tanımadığı bilmediği insanların pisliklerini temizleyen bu eli öpülesi kadınlar aldıkları paraları eşlerine verirler birde üstüne dayak yerler. Bu reva mı? Bu madalyonun bir yüzü diğer yüzü:

Gittikleri evlerde iyi muamele görmezler. Nedense onlara farklı davranılır. Onlar gerçek emekçidirler. Alın terlerinin paraya dönüştürülmüş halleriyle yaşarlar. Evimizi silerler, süpürürler tertemiz ederler. Ama nedense biz onları beğenmemek üzere kendimizi hazırladığımız için ve sanki kendimiz onlardan çok iyi yapabilirmişiz gibi hiçbir şeyi beğenmeyiz.

“Yok – yok hiç olmamış. Bir daha sil. Beğenmedim. Bir daha süpür. Asla kabul edemem fayanslar parlamamaş bir daha parlat.”

Farkındasınız değil mi? Kelimelerin sonlarında ‘mısın’ takısı yok. Bunu ben hiç anlamam. Anlamadım. Anlamayacağım herhalde.

Benim iyi bir idareci olduğumu söylerler benimle çalışanlar. Ben personel çalıştırmanın vurduyla, kırdıyla bağırarak idare edilebileceğine, iyi verim alınabileceğine inanmayanlardanım. Disiplin bağırarak veya yanında çalışanları aşağılayarak olmaz. Bazen bakışın, bazen sesin yükselmeden içindeki tın’ı karşı tarafa zaten yeterince etkili olur. Çok uzun yıllar önce Turizm Bakanlığının vermiş olduğu bir seminere katılmış hatta benim gibi kıymetli çok idareci de oradan sertifikalarımızı almıştık. Konusu idarecilerin idare edilmesi ile ilgiliydi. Öyle ya siz diyelim üst seviyede bir müdürsünüz. Size bağlı da müdürler onlara bağlı şefler ve düz personel var. Ama düz personelin üstündekilerde idareciler. Sizde idareci olduğunuza göre idarecileri idare etmek durumundasınız. Konu buydu ve çok doğruydu. Bana çok etkili olmuştu bilmiyorum başkalarına faydalı olup olmadığını.

Sizlere küçük bir hikâyecik anlatacağım. Allah rahmet etsin babamın bizlere vasiyeti gibi bir anlatısıydı. Çok uzun yıllar önce bir baba oğlu için yakın arkadaşı bir esnafa gitmiş ‘benim oğlum burada meslek öğrensin demiş’ arkadaşı benim bir çırağım var demiş. Adamcağız. ‘para – pul istemiyoruz tek burada çalışsın’ Arkadaşı; iyide ben bunun hesabını öte dünyada zor vereceğim ikincisini nasıl kaldırayım’ demiş. Bu benim hayatım boyunca aklımın bir köşesine yazdığım nasihattır. Personelini, emekçini kırmayacaksın. (bir gün bunun hesabını vereceksin çünkü) Onun iş yapmasını sağlayacaksın, disipline edeceksin, sana saygı duymasını istiyorsan ona sende saygı duyacaksın ve sevgini hissettireceksin.  

Evine geldiği andan itibaren günahı ile sevabı ile senin konuğun olan bu çalışanın alın terine gözyaşı ilave ettirmeyeceksin. Çıkarken parasını verdiğin zaman; Allah razı olsun diyorsa ne mutlu sana. Daha ne istiyorsun?

Bu kadınlarda senin gibi evlerinde oturup, kabul günlerine, sinemaya, kafelere, arkadaşları ile takılmaya, kuaförlere, güzellik salonlarına gidebilirlerdi. Allah bu dünyayı deneme dünyası olarak yaratmış. Sınanılmak için var olduğumuzu düşünürüm. Enerjiye inanırım. Güzel enerjilerimizin evrende bizden gidenler olarak yine bize döneceklerini bilirim. Günah ve sevap gibi olduğuna inanmışımdır. Kalp kırıklığının çok kötü olduğunu da iyi bilenlerdenim.

Evinize sizi temizlemeye gelen bu güzel insanlara güzel davranmasını bilmeliyiz. Soframızda birlikte yemek yemeliyiz. Onlara iş aralarında çay ya da kahve molası verdirmeliyiz. Onlarında aileleri olduğunu bildiğimizden onların ailelerini sormalıyız. Hele devamlı gelenleriniz varsa onları aileden biri gibi kabul etmeliyiz. İnanın bundan zararlı çıkmazsınız. Çıksanız ne olur. Herkes kendine yapmaz mı? Hatalı olanla vedalaşmanız zaten sizi üzmez ki. O hak ettiğini alır ve gider. Önemli olan değerli olanların yüzlerini güldürmeyi bilmektir.

Unutmayın kimin Allah’ın yanında daha kıymetli olduğunu bilemeyiz.

Otorite sertlikle olmaz. Otorite disiplinle, saygıyla kararlılıkla olur.  Kimse hele sizin yaşınızdakiler sizin kızınız değildir. Onlara hitap ederken kızım şunu getir bunu götür derken sizinle aynı yaşta ise bunun çok ağır olduğunu düşünün. Hepsinin ismi vardır ve yanlarına hanım ilavesi çok şık olacaktır. Buna inanın…

Tertemiz gönüller, tertemiz dünya diliyorum…

 

Nazan Şara Şatana

 

http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....