- Kategori
- Futbol
Terapist taraftarın futbol seyri

Hemen söyleyeyim ben Trabzonspor'luyum. Trabzonspor'lu olmak herhangi bir şeyli olmak gibi ilginç bir şeydir aslında. Herhangi bir şeyli gibi olunca da otomatikmen sıradan bi şey oluyor. Ancak Trabzonspor'lu olmak sıradanlığın dışında da şeyler hissettirir insana. Mesela ben hiç şampiyonluk görmedim. En son gittiğim maçta şöyle bir hayalle yakaladım kendimi: şampiyon olmuşuz, bilmem kime bilmem kaç atmışız. Buraya kadar normal. Anormal olan benim hayalimde ağlıyor oluşum. Hatta hayalini kurarken bile burnumun direğinin sızlamış olması. "E ne var bunda? Herkes mutluluktan ağlayabilir." düşüncesine katılıyorum. Ancak normalde sorulsa futbol benim hayatımda çok önemli bir yerde değildir diye söylerdim. Hatta şöyle ifadeler de kullanbilirdim: futbol bir oyundur, kazanmak her şey değildir, ben Trabzon'u başarılı olduğu için tutmuyorum ki vb. Rahmetli Freud ne güzel demiş zamanında: aklileştirme. Bir de yılların birikmişliği var içimde demek ki. Artık şampiyon olmak o kadar uzak gelmeye başladı ki. Hatta gerçek başarıları bile hep tedirginliklerle yaşar hale geldim. Mesela takım 2-0 öne ama ben bunun tadına varmakta zorlanıyor ve her an gol(ler) yeme ihtimalinin endişesine kapılıyorum. Bu benim kişisel ruhsallığımla alakalı? Belki birazı öyledir; ama önemli bir kısmı da öğrenilmiştir. Yani zamanında o kadar çok benzer yaşantılarımız olmuş ki artık "beklenti anksiyetesi" yaşar olmuşum.
Son Türkiye Süper Kupa maçını seyretmek için Atatürk Olimpiyat stadına gittim. Gidişimiz zaten eğlenceli olmuştu. Ulaşım ve otopark ciddi bir sorun. Bu yüzden aracı stattan epey uzağa, yol kenarına bıraktık. Epey bir mesafeyi dikenliğin ortasındaki patika yollardan dağ yürüyüşü yaparak aştık. maçın heyecanı ve coşkusu yolda beni sarmaya başladı. Psikolojik süreçlerr hep yanımdaydı: takımı bir an önce görme isteğiyle koşuyordum, koştukça takımı görme isteğim artıyordu. Zor da olsa stada vardık. Taraftara ayrılan her yer dolu. Oturma şansım yok. Güzelim meleketlim nerdeyse kavga etmeye başladı. "Çöksene kardeşim, önümüzü göremiyoruz". "Te diyorsun lan sen, iki saattir yolardayız. bu ...ına koyduklarım yüzünden....."Tamam toprağım, sen gel bizim üstümüze çök böyle seyret(muhtemelen tanışmayan insanlar arasında ortaya çıkan birliktelik duygusu)" Yanımdaki Trabzon'lu kardeşim(orda hepimiz kardeşiz!) çok heyecanlı. Tamamen maçın içinde. herkese sürekli küfrediyor. O küfrettiklerinin bazılarına az sonra övgüler döşüyor. Bense maçtan çok onu ve diğerlerini seyrediyorum. ben zaten maçtan çok etrafı seyrediyorum. Bu yazıyı yazmaya beni iten de zaten bu oldu. Trabzonspor Bursaspor'u 3-0 yendi ve ben golleri seyretmek için bir an önce eve gelmek istiyordum! Çünkü tam olarak göremedim golleri, hem bulunduğum yerin uygunsuzluğundan hem de etrafı seyretmekten.
Kendimi tezahüratlara kaptırmakta zorlanıyordum. Daha çok alkışla tempo tutuyordum. Bu zor bir durum. Arafta olmak herhalde böyle bir şey. Madem çok gerekli, normal vb. gelmiyor sana bu işler ne işin var maçta. Madem maçtasın neden koyvermiyorsun kendini.
Maça eniştem, onun iki yeğeni ve oğluyla birlikte gittik. Eniştem vefa ve cefa bileşkesiyle maçın önemli bir kısmını 9 yaşındaki oğlu omuzlarında seyretti. 10 yaşındaki yeğenini ise ben dayanamayıp kısa bir süre omuzuma aldım. neden mi? Babasızlığı ve uzaktan bakmayı yaşamasın diye. Çok zordur bilirim. Ben babamdan uzak büyüdüm çünkü. maçın önemli bir bölümünde de bu düşünce ve duygularlaydım. Eniştem muhtemelen babasından görmediğini oğluna gösteriyordu; ama yeğeninin duygularını neden farketmiyordu. Asıl kızdığım eniştemin abisiydi. Neden maça oğluyla değil de başkalarıyla gitmişti: sorumsuz!
Bursasprlulara da çok üzüldüm. Sadece yenildikleri için değil. "Bursalı" olmak kaderleri olduğu için. "Ayağa kalkmayan Bursalı olsun" diyordu ateşli TS taraftarı. bense içimden yapmayın yahu, ayıptır bu diyordum.
Sonuç mu? Maçın gollerini bu gün iş yerinde seyredebildim ancak.