Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Terör saldırıları neden durdurulamıyor?

Terör saldırıları neden durdurulamıyor?
 

(Alıntı yeri: milliyet.com.tr)


Terör kendi başına bir olgudur. Birden bire ortaya çıkmaz. Anlık bir öfke sonucu terör estirildiği olsa da bu tür saldırgan davranışlar ne alkışlanır ne de yeniden yaşanabilir. Eruh Katliamı, Mavi Çarşı ve Anafartalar Çarşısı bombalı katliamları ve en son yaşanan Çukurca terör saldırısı yeniden yaşanabilir. Elazığ katliamı ve Silvan katliamı gib acı olaylar ile bu sayı çoğalırlabilir. ABD'deki 11 Eylül Saldırısı da öyle. Görülüyor ki terör silahlı, bombalı saldırıları ile savaş durumuna geçmeden kişileri tek tek ya da topluca öldürebilmenin en özgür yolu! Bu tür saldırılar karşısnıda dün olduğu gibi bugün de ne yazık ki "lanet olsun teröre" diyemeyen kişi ve kuurluşlar var ülkemizde. Bu durumda terör gelişir mi gelişmez mi? İşte bu aşamada bir kez daha soralım: Türkiye'deki terör saldırıları neden durdurulamıyor? 

Terör içte ve dışta pek çok payandaları olan örgütlü bir dayatmadır 

Gerçek terör saldırısı örgütlü, iyi tasarlanmış, silah destekli, kişileri arkadan vurmayı amaçlayan eylemlerdir. Siyasi propagandaların önünü açmak için yapılır bir çoğu. Örgüt ya tek başına ya da siyasi uzantıları ile birlikte bir uzlaşma çabası içinde olduğunu anlatmaya çalışır bu tür terör eylemleri ile. Siyasi bağlantıları ile kimi propagandist uzantıları da vardır. Bu saldırgan eylemler ülkeden ülkeye değişse de iç ve dış bağlantılarının olduğu söylenir. Bu yönleri ile terör örgütleri birileri tarafından ya kendi siyasi emelleri ya da maddi amaçları için kullanılan birer araç olarak da nitelenebilir. Bu açıdan toprak ağalarının ağırlıklı olarak neden siyasete yöneldiklerinin, dün-bugün bağlamında kamuyuna açıklanmasında yarar vardır. 

Bilindiği gibi hastalıklara teşhis konulmadan tedavi yolları önerilemez. Bu durum çoğu yönleri ile toplumsal ve kültürel olaylar için de böyledir. Kabaca Eskimolar’ın çağdaşlaşması için tasarlanan kimi çabalar Hokkaido Adası yerlileri için geçerli olamaz. 

Terör yapılanması kadar teröre bulaşanların kişilikleri de iyi bilinmelidir 

Örgütlenme biçimi yüz yüze ilişkilerden, geniş tabanlı etkileşim yolu ile örgüte adam kazandırmak süreçleri yolu ile geliştirilir. Bu örgütlerin para kazanmak amaçlı oldukları ve bazı siyasi emellerinin de bulunduğu bilinir. Bu alanda çalışan uzmanlar terör örgütlerinin nasıl çalıştıklarını, ne tür araçlar kullandıklarını, adam kazanmak ve adamlarını sevk ve idare etmek için ne gibi yollara başvurduklarını araştırılar. Terör örgütlerinin yapılanmaları kadar, teröre bulaşan ya da terör örgütüne katılan hatta terör eylemlerini haklı görerek savunaların kişilikleri de birer inceleme alanıdır. 

Terör saldırılara güvenlik güçleri gözü ile bakmak yeterli değildir 

Bu çerçevede terörün nedenleri kadar teröristin kişiliği, düşünceleri, olaylara bakışı, etkilenmiş olduğu olaylar yanında çevresinden ve devletten beklentileri ile onu mutlu kılabilecek umutları da önemlidir. Her kişi gibi terörist de çevresinden ve geniş toplumda olan bitenlerden etkilenir. Çoğu zaman duygusal tepkiler verebildiği gibi tepkilerini içine atarak biriktiren ve toplumdan öç almak isteyen bir kişiliğe bürünebilir. Bir kişi olarak çevre şartlarından çok çabuk etkilenebildiği için bu kişilikteki bireylerin belirli bir amaç doğrultusunda yönlendirilmesi de mümkündür. Bu yönü ile sorunu çözmek isteyen uzmanlar ile siyasiler umarım çoğu zaman yanlış olarak “bataklık” diye nitelenen ortamdaki kişilikleri ve onları kuşatan çevreyi bilerek gerekli tedbirleri alırlar. Olay çoğu yönleri ile ne askeriye ne de polisiye yönlerden çözülebilecek bir sorundur. 

Ayrılıkçı siyasi propagandalar önce kimleri vurur? 

Kendi iç dünyası ile dış dünyanın çelişkilerinden yola çıkarak bir denge kurabilmek her kişi için mümkün olamayacağından; bu tür kişilerin çevresinde bulunan propagandist diyebileceğimiz kişilerin de etkisi ile bazı kişiler bilerek ya da bilmeyerek terör örgütleri içine çekilmek istenir. Bu kişilerin yaşlarının 18 ile 40 yaş arasında olabileceği tahmin edilebilir. Bu süreçte içinde tartıştığı çelişkiler onun içine girdiği propagandanın da etkisi ile kişilik gelişimindeki sevgisizlik, ilgisizlik ve birbirini etkileyen tatminsizlikler yüzünden bu tür kişiler sürekli bir huzursuzluk içnde yaşarlar. Yerlerinde duramazlar, her şeye karşı tavır koyarlar, uzalaşmacı değildirler. Ancak belli bir otorite karşısında da teslim olmak gibi bir yönleri vardır. Bu da söz konusu otoritenin ona verebileceği gerçek ya da hayali tatminlere bağlıdır. 

İçinde bulundukları propagandanın da etkisi ile bu tür kişilerin içinde yer tutmaya başlayan kin ve nefret duyguları günden güne gelişir. Söz konusu otorite de öyle bir oluşumun sağlanmasını istediğinden artık o kişi terör eylemleri için tavına gelmiştir demektir. Öğrencilik yıllarımda kimini uzaktan kimini de yakından tanıdığım bir kaç eylemci ya da eylemciliğe kazandırılmaya çalışılan arkadaşımdan dolayı biliyorum ki maddi sıkıntıları kadar yetiştirilme şartları da onların kaderini, başkalarının emrine girmeye doğru zorlamıştır. 

"Beni bu yola yönlendiren babamla değil daha çok büyük babamla anlaşabiliyorum" 

Bir terör saldırısından önce bir çayocağında karşılaştığım liseli arkadaşım, olaydan on beş gün önce yirmi beş yaşında iken şunları söylemişti: Bilmediğin çok şey var. Ben örgüt için yapacaklarımı yaptım. Artık bana söz geçiremezler. Bir de şu var: Ben senin ömrünce harcayamayacağın kadar para harcadım. Kadında kızda, hiç bir şeyde gözüm yok. Bir kaç gün sonra gidiyorum. Şunu da bilmeni isterim: Beni bu yola babam sevk etti. Çok kitap okudum. Ne ki onunla değil büyük babamla anlaşabiliyorum artık. Çünkü o daha olgu. Çoğu görüşlerime hak veriyor. Beni onun çiftliğinde bulabilirsin, geçerken uğra bol bol konuşuruz. 

Terörün durdurulması için tek başına caydırıcılık yetmez 

Türkiyemizde 1984 yılından bu yana kökü derinlerde olduğu bilinen sebeplere de bağlı olarak binlerce terör saldırısı gerçekleştirildiği halde sorunu çözebilecek adımların atılmış olduğunu göremiyorum. Ne yazık ki iç ve dış odaklarca yönlendirildiği açıklanan terör eylemleri için dün olduğu gibi bugün de askeri tedbirler ile çözüm aranmaktadır. Oysa bu yöntem sınırlarda ve en son iç bölgelere dağıldıklarında başvurulması gereken bir yol olduğu halde siyasi kadrolar başından beri sorunu korku salmak, caydırıcılık temelli göstermelik işler yapmak biçiminde gördüklerinden; terörü besleyen bilgi ve maddi kaynaklar görmezden gelinmiştir. Bu da açıktır ki söz konusu yöntemleri yürütmekle görevlendirilenlerin çapını aşan bir gerçektir. 

İçi doldurulamayan etnik milliyetçilik öz düşüncelerini savunacağına silahlı dayatmaları oynuyor 

Bence silahlı bombalı ve siyasi örgütlenmelerini de tamamlamış teröre karşı yürütülen sialhlı mücadele ile içi bir türlü doldurulamayan açılım çıkışı ne birbiri ile bütünleşmiş ne de tutarlı olabilmiştir. Düşünceye karşı düşünce ile karşı koyulur eğer karşı düşünceyi beğenmiyorsanız. Çünkü terör eylemlerini güdüleyen düşünce diyor ki: Ben şunu şunu istiyorum. Tartışmayı da kabul etmiyorum. Amaçlarıma ulaşmak için yakarım yıkarım, diyor. Gördüğü, yaşadığı ya da propagandasına kurban gittiği için, kısaca pek çok çelişkiden dolayı: Ben böyle istiyorum, ben bunu bunu yapmak istiyorum diyen kişiye siz nasıl olur da peşin peşin silah göstererek onu korkutmak istersiniz? Onun düşünce temelinde olan dayatmaları sürekli olarak göz ardı edildi. Bu süreçte de ayrılıkçılık, bölücülük ve içi bir türlü gerçek bilgiler ile doldurulamayan, tarihi belgeler ile desteklenemeyen etnik milliyetçilik yayıldıkça yayıldı. “Etle tırnak gibi” olan hısım akrabalıklar bir bir çatırdamaya başladı. 

Batı kökenli “yeni bir millet inşası” demokrasi içinde mümkün olabilir mi? 

Bu kapsamda patenti Batı olan ve Osmanlı Devletimizin parçalanması için de kullanılan “yeni bir millet inşası” gibi bir sürece girildiği de dikkatlerden kaçmamalıdır. Olayların kökeninde Batı etkisinin kaynağının en yakın tarih olarak 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması olduğunu da vurgulamakta yarar vardır. Bana göre siyasi partiler oy kaygıları nedeni ile olsa gerek, sorunun düşünce alanına girmediler. Oysa o alanda hepimizi kuşatan ve ilişkilerimize yön veren binlerde unsur var. İçinde gelenek görenek, müzik, halay, inanç, toprak, hukuk, göç, tarih, arkeoloji gibi temel unsurları bir yana bırakarak terör dayatmalarının sürekli olarak kendisine terörist kazandırdığı bu alanları istismar etmesine göz yumuyorsunuz demektir. Peki ülkemizdeki uzmanlara ve siyasetçilere soralım: Batı kökenli “yeni bir millet inşası” demokrasi içinde mümkün olabilir mi? Bu sorunun cevabını ben, hiç bir siyasetçinin ve uzmanın konuşmasında bulamadım. Bu kadar önemli bir sorun karşısında neden böyle bir durum içine düşülüyor? 

Nedenlerine inilerek çözümleri bulunmayan terör örgütüne katılımlar nasıl durdurulacak? 

Bu gerçekler özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kişilerin barınma, geçim, sağlık, üretim ilişkileri, güvenlik, aşiret bağları, toprak ağalığı, çağdaşlaşma, lüks mallara düşkünlük, sağlıklı kişilik, özgürlük, oy kullanma hakkı gibi alanlarda çözülmedikçe terör örgütüne kişilerin katılması engellenemez. Bu süreçte kişilerin tek tek ya da topluca hangi sözler ve para karşılığında dağlara doğru yola çıktığını hiç bir yetkili bilmiyor mu? Bu olgulara bir de kentleşme süreci içerisinde yaşanan kimlik bunalımı da eklenince sorunların tek başına güvenlik güçlerine bırakılamayacak kadar ağır bir yük olduğu inşallah anlaşılacaktır bir gün. Bu durumda başlangıcından bugüne kadar nedenlerine inilerek çözüm yolları bulunamayan terör örgütüne katılımlar nasıl durdurulacak? 

Gençliğin kimlik bunalımı “kürt kimliği” ile nasıl bir çözüme kavuşabilir? 

Bu kimlik bunalımı içinde bulunan Kürt kimliği de eğer tarihi gerçekleri yanında dil bilim, anlam bilim, arkeolojik buluntular, kitabeler ve feodalita bağlamında gerçekçi olarak açıklanamaz ise bu ülkenin çocukları karşılıklı konuşmalarında bile birbirlerine karşı kin tutmaya başlayacaklardır. Batı dünyasının bütün farklılıklara rağmen nasıl bir toplum düzeni ve herkese eşit olarak uygulanmaya çalışılan bir hukuk düzeni içinde mümkün olduğu kadar huzurlu bir biçimde yaşamakta olduğunu bu millete kim neden anlatmaz? 

Kapitalizm ile demokrasinin örtüştürülmeye çalışılan ülkemizde ayrımcılık ne olacak? 

Bu durumun vebali ilk aşamada aile içi ilişkilerdeki çarpıklıklar kadar eğitim düzenimizin yetersizlikleri olduğunu çoğumuz biliyoruz. “Eğitim düzenimiz” derken, yalnızca derslerin içeriklerini değil 1950’lerden beri yaşanan çarpık tayin ve atamaları da kastettiğimi belirtmek isterim. Benzer durum ne yazık ki diğer kurum ve kuruluşlar için de bütün şiddeti ile uygulanagelmiştir. Yaşanılan olumsuzluklardan bir diğeri de siyaset kurumu ile birlikte üniversiteler ile STK dahil hiç bir düşünce kuruluşunun demokrasinin bütün farklılıklara rağmen eşitlikçi bir kültür olduğunu anlatamama aymazlığında yatmaktadır. 

Son günlerde sinsi saldırıları ile can almak yolundaki şiddetini artıran insanlık düşmanı terör örgütüne karşı girişilen silahlı saldırıların sorunu çözebileceğini düşünmek yanıltıcı olur. Bu bakımdan güvenlik tedbirleri yanında diğer kültür, eğitim, dil ve tarih bilinci konularına da ağırlık verilerek yurttaşlarımızın en güzel dostluk, kardeşlik be komşuluk ilişkileri kapsamında ayrımcılık açmazlarına düşmeden yaşayabilmeleri sağlanmalıdır. Bir de şunu soralım: Kapitalizm ile demokrasinin örtüştürülmeye çalışılan ülkemizde ayrımcılık gelecekte başımıza daha neler açacaktır? Bugüne kadar sinsi terörün desteklediği siyasi uzantıların önce “sivil itaatsizlik” ve peşinden de “özerklik isteriz” diye dayatmalarda bulunması bakalım rejimin hangi yolları denemesi ile çözülebilecektir. 

Terörle mücadele” bir efsanedir 

Bu açılardan bakıldığında Hükümet’e çok büyük görevler düşüyor. Bence “terörle mücadele” çok yönlü bir çalışmayı gerektiren, oldu bitti ile geçiştirilecek, bir kaç “sortilik” bir konu değildir. 1969’la birlikte başlayan siyasi çalkantılar ile öğrenci olaylarından sonra gelinen bu aşamada ne yazık ki yine silahlı caydırıcılık yolu ile devlet çözümü sertleşmekte arıyor. Gün geçmiyor ki şehitler için göz yaşı dökmeyelim. Bir de terörle yaşamaya alışmalıyız” gibi bir yaklaşım ile yıllarca avutulduğumuzu ve bu süreçte de resmi ve gayri resmi silah tüccarlarının milyarlar kazandığını Türkiye’de Ayşe Fatma da Ali Veli de diline dolamış konuşuyor artık. Ne olur dipten gelen ayrılıkçı, bölücü, kana susamış dayatmacı ve silahlı eğilimler taşıyan kişilikleri ve siyasi uzantıların varlığını ve siyasi propagandaların etkilerini unutmayalım. 

Bana göre toplum bilim açısından “terörle mücadele” bir efsanedir ve Türkiye'de işsizlikten sonra en büyük sorun olan terörün durdurulması için bütün siyaset erbabının ve bilim dallarının bütüncül yaklaşımlarına gerek vardır. 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..