Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '13

 
Kategori
Siyaset
 

Terörle mücadele mi savaş mı?

Terörle mücadele mi savaş mı?
 

Terörün lanetlendiği bir an (Alıntı yeri: gazetegercek.com)


Giriş

Kendinden menkul sinsi 'Terör Saldırıları' özellikle son aylarda artık 'savaş' olarak anılıyor.

Bu anlamda dünyada eşi benzeri olmayan bir kavram kargaşası yaşandığı açık.

Birileri kan çıksın, adımız duyulsun diye sinsice silahlı saldırı yapıyor ise bu terördür.

Eğer bir silahlı saldırı adını duyurmak için sivil ve askeri alanlara saldırıyor ise bu da terördür.

Türkiye'nin yaşadığı uluslararası terör toplum güvenliğini sarsıcı boyutlara ulaşmıştır.

11 Eylül Saldırısı da sinsice olduğundan, kitleleri öldürmek bakımından terördür.

ABD on yıl içersinde o teröristleri de elebaşısını da ininde öldürdü.

ABD anısızın saldırarak üç bin(3.000) kadar can alan terörle mücadelesini böyle yendi.

Bu süreçte Irak ile Afganistan'da nice maddi manevi çıkarlar da elde etti.

Haçlı Ruhu, Ulus İnşası ve Demokrasi Havariliği ile Irak ve Afganistan'da yaptıkları ortada.

Bu bağlamda özellikle İsrail'in güvenliği için Türkiye üzerinden İran'a da yaklaşmış oldu.

I.

Oysa Türkiye (29) yıldan beri cebelleştirği Ayrılıkçı Terör Örgütüne karşı maddi ve manevi yönlerden yıprandıkça yıprandı. İktidarların güvenlik güçleri ile sivil kesimlere yönelik silahlı saldırılar için Bölücü Terör Örgütü diye adlandırdıkları örgüt dünyada ABD ile AB ülkeleri dışında yirmi kadar ölke tarafından da Terör Örgütü listesi içerisinde bulunuyor. Ne yazık ki uluslararası bütün tedbirler rağmen ne silahlı, bombalı ve Molotoflu saldırlar ne terör örgütünün K. Irak’ta konuşlandıkları alanlar ne de gıda, barınma, akaryakıt, ulaşım, iletişim, para, silah ve diğer malzemeler bakımından kaynakları kurutulabilmiş değil. 

Söz konusu örgütün çözülmesi için çıkartılan Pişmanlık Yasası da gerekli etkileri sağlayamadığından güvenlik güçleri ile sivil hedeflerin can kaybı da 1999 ile 2010 arasındaki sessizliğe rağmen Terör Saldırıları son yıllarda günden güne artmaktadır, denilebilir. Bu süre içerisinde ayrılıkçılık söylemleri ile birlikte özerklik istemleri de belirgin bir artış göstermeye başladı. BDP'nin PKK ile organik bağları bulunduğu da sık sık gündeme geldi.

Ayrılıkçı ya da bölücü olarak adlandırılan terör saldırılarına karşı girişilen operasyonlar için 'terörle mücadele' mi yoksa 'savaş' mı diye bir tanımlama karmaşası yüzünden toplum ikiye bölündü günden güne. Söz konusu silahlı saldırılar için yerli ve yabancı kaynaklarca Özgürlük Mücadelesi, Bağımsızlık Savaşı, İşgalci TC'den Kurtulma Mücadelesi, Ayrılıkçı Mücadele, Kürt İsyanı gibi adlandırmalarda bulunanlar da var.

II.

Görülen o ki bu tür yıldırma hareketleri resmi olarak açıklanmasa bile kapalı kapılar ardında SAVAŞ olarak adlandırıldı ya da böyle adlandırılacak bundan sonra. Terör Sorununun giderek Kürt Sorununa dönüştüğü de bilinen gelişmelerden biri. Dolayısıyla Kürt kimliği, Kürt kültürü, Kürt tarihi, Kürtçe, Kırmançça, Zazaca, Soranice, toprak ağalığı (feodalite), GAP, petrol yatakları, Fırat ve Dicle ırmakları, aşiret ve oymak yapılanmaları gibi temel oluşumlar ötelenerek her iki sorun da 'terörün sonlandırılması' bağlamında kilitlenmiş bulunuyor. Gerçekten de 'akan kanın' durdurulmaması durumunda olası en küçük bir kıvılcımda özellikle etnik Kürt milliyetçiliği bağlamında çok acı gelişmler de yaşanılabilir. Bu açıdan bakıldığında söz konusu kimlik ve köken sorgulanması ya unutturulmak ya da terör sorunu çözüldükten sonra yeni bir kimlik değerlendirilmesi sürecine gidilmesi gibi bir yaklaşım da var gibi geliyor bana.

Bir de görülen o ki yaklaşık (100) yıldan bu yana Batılı bazı devletlerin de destekleri ile Kürtlerin 'ulus inşaası' süreci de yeni bir aşamaya getirilerek Türkiye'nin daha çok sancı çekmesine doğru bir tasarının varlığından da söz açılabilir. Özellikle ABD Osmanl'nın son yüz yılı içerindeki Ulus İnşaası'ndaki başarılı (!) ve parçalayıcı (!) tasarılarını Irak ile Afganistan'dan sonra Türkiye üzerinde de denemeye kalkabilir. Bu konuda Francis Fukuyama ile bu konulardaki uzmanların yorumlarını içeren Ulus İnşaşı (Nation Building The John Hopkins Univ. Press  2006 - Türkiye'deki yayını ise Profil Yayıncılık 2008) adlı eseri okunabilir. Söz konusu Ulus İnşası öncelikle bir toplumun kurulu düzenini her bakımdan 'istikrasızlaştırma' süreçlerine ek olarak geliştirilen çok yönlü bir yeniden örgütlenme, demokrasiye geçiş, yeni bir anayasa, yönetim ıslahı, güvenlik ve kalkınma gibi dayanaklardan oluşmaktadır.

III.

Terörle Mücadele sürecinde dile getirilen, 'bataklığın kurutulması', 'akan kanın durdurluması', 'dağ kadrosunun engellenmesi', 'terörün kökünün kazınması', 'bıçak kemiğe dayanmıştır',  'analar ağlamasın' diye başlatılan siyasi söylemler son günlerde 'silahların susturulması' amacına dönük olarak özellikle AKP, BDP ile Yeni CHP kanadında büyük bir destek görmeye başladı. MHP ise yine o bildik ve içeriksiz yaklaşımları ile bazı karşı söylemler ile dik durmaya çalışıyor. Her iki kesim için de olası bir seçim için 'oy avcılığı' güdüsü ile hareket edilmediğini kimse söyleyemez. Bence PKK destekli BDP'nin önü kesilmek isteniyor. Öte yandan AKP İktidarının BDP’lilerin terör örgütü ile ilgili organik ilişkilerini de içerdiğini sandığım  Dokunulmazlık Dosyaları'nın üç ay kadar önce TBMM gündemine alınmak istenmesine rağmen alınmaması da ayrı bir siyasi manevra olarak da değerlendirebiliriz.

Bu bağlamda AKP İktidarının emri ile gizli gizli yürütülen bazı görüşmelerin Oslo ayağındaki anlaşma ya da uzlaşma yaklaşımının bir sonuç vermemesi üzerine terör örgütünün o konuşmaalrı sanal ortama sürmesi ile 'savaş' da kzıştı 'terörle mücadele' de kızıştı, desem yalan olmaz son iki yıldan bu yana.

Şimdi gelinen aşamada SAVAŞ sonlansın da nasıl olursa olsun gibi bir tavır geliştiriyor AKP İktidarı.

Gizli Oslo görüşmeleri de terör örgütü suçundan müebbet hapis yatan Apo ile görüşmeye kadar bütün yolların denendiği biliniyor. 

IV.

Gelinen son aşamaya göre:  1949'da Halfeti'de doğan PKK Terör Örgütü kurucusu ve yazar Apo artık serbest sayılır! Çünkü o da 'silahların susturulması' amacı ile kendisine sağlanan imkanlar çerçevesinde sanal ortamda yenice açtığı bir 'Twitter' hesabı ile Türk kamuoyu ile kendisine bağlı Terör Örgütü üyelerine bugünden sonra yoğun bir 'barış' çağrısı yapmaya başlayacaktır. Bilindiği gibi yakanlaması için peşine düşülen Apo güvenlik nedeni ile Kenya'dan ayrılması gerektiği kendisine bildirildiğinde önce ’Hiçbir yere gitmiyorum’ diyerek direnir. Ancak  Yunanlı koruması Savvas Kalenderidis'in uyarılarına rağmen 'gideceğim' diyerek, bir oldu bitti ile Kenya'da yakalandığında çevresindeki subaylara 'emrinizdeyim' demişti. Kısaltılarak da olsa işte o konuşmanın son bölümlerİ:

'Ben ülkemi severim. Annem de Türk’tü... Bir hizmet imkánım olursa yaparım. Onun dışında bana bir şey söylemeyin. Hizmet gerekirse yaparım...Türkiye’ye dönünce hizmet edeceğim. Fırsat verirseniz, hizmet ederim...Bir hizmet imkánım varsa, ben inanıyorum vardır, daha üst düzeydekilere de bildirirsek, ben hizmeti seve seve ederim. Ben hizmet edeceğim. Çok iyi edeceğim... İşkence etmediniz, benim içimden geliyor. Ama ben gerçekten söylüyorum. Türkiye’yi seviyorum. Ve Türk halkını da seviyorum. Onlar için iyi hizmet edeceğime inanıyorum. Fırsat verilirse yaparım.'

AKP İktidarının son değerlendirmesine göre Abdullah Öcalan (Apo) söylemiş olduğu o sözlerine de bağlı olarak 'akan kanın durdurulması' ve Türkiye'ye 'barış' gelmesi için hizmetinden yararlanılması düşünülen bir mahpus olarak görevinin başında bulunuyor. Bu duurmda çok başlı bir yapılanma içerisinde olduğu bilinen PKK Terör Örgütünün bu süreçte nasıl davranacağı, kaça bölüneceği, etkin Pişmanlık Yasasının nasıl uygulanacağı ve kendisinin bu hizmeti karşılığında nasıl ödüllendirileceği gib sorular günden güne daha çok tartışılacağa benziyor.

'Her işte bir hayır vardır' diyerek beklemekten başka çıkar yol görülmüyor. Gerçekte terör yandaşalrında sürdürülen 'savaş' terör örgütünün günden güne sindirilmesi ile sonlanmaktadır, benim anlayabildiğim. Ancak bir müebbet hapis nasıl olur da dünyaya seslenebilir!? Böylesi bir açılım Büyük AMERİKA'da asla yok olsa bile özlemi çekilen ve aşama aşama inşa olunan 'Küçük AMERİKA'da neden olmasın! Bu da anlı şanlı Açılım Sarmalının yeni bir uygulaması olsa gerek: Al sana bir bilgisayar, 'açıkla açıklayabildiğin kadar!'  Peki 'savaş süreci' sona erdikten sonra yaşanacak olan 'barış süreci' boyunca 'vur kaç' yolu ile dökülen kanların hesabını kim kime nasıl verecek?

V.

Girişilen işler görüşme mi, müzakere mi yuvarlak masa toplantısı mı uzlaşma mı anlayamadım gitti.

Gelinen bu aşamadaki çelişkili açıklamalar ile siyasi çekişmelerin yaşanmakta olduğu bu süreçte aşağıdaki açıklamaların bazı ifadeleri için son gelişmeler bağlamında 'bu da neyin nesi' dememek elde değil. Belki Apo'nun da çabası ile terör örgütü silahlarını bırakacak ancak bu sürecin peşinden ulaşılması umulan 'barı' koşulları neler olacak, şimdiden bu konuda bir şey söylemek ne mümkün!

Bu konuda Başbakan Erdoğan'ın danışmanları arasında yer aldığını sandığım AK Parti Ankara Milletvekili Doç. Yalçın Akdoğan: Öcalan’a terörden arınmış yeni bir imaj üretilemez, diyor.

Vatan Gazetesinde Deniz Güçer’in  AKP Milletvekili Doç. Yalçın Akdoğan ile gerçekleştirmiş olduğu  ve 22.12.2012günü yayınlanan önemli görüşmesinin BDP ile terör örgütü içerikli bölümlerini onun soruları eşiliğinde, bazı gerçeklere ışık tutması bakımından paylaşmak istiyorum.

- BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geldi ama tüm dosyaların gözden geçirilmesi ‘Ertelenecek mi?” sorularına neden oldu?

'Dokunulmazlık meselesi, bir partiye veya belli kişilere özgü ele alınacak, özel uygulama yapılacak bir konu değildir. Özellikle kamuoyunda büyük rahatsızlık uyandıran belli konular ve belli suçlara yönelik bir değerlendirme olacaktır. Yani BDP’ye has, BDP’lilere mahsus bir adım değil, hangi partiden olursa olsun belli suçlara yönelik iddiaları aydınlatmak için bir adım olacaktır.'

- Siz kişisel olarak yaşananların ardından teröristlerle ‘Kucaklaşan’ bu milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına nasıl bakıyorsunuz?

'Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle bir durum mazur görülemez, tolere edilemez. Bakınız Batasuna Partisi’nin kapatılmasında ‘terör eylemlerini kınamamak ve cezaevindekilere siyasi tutsak demek’ cezayı gerektiren eylemler olarak sıralanıyor, demokrasiyi bu tür tehdit ve tehlikelerden koruma ihtiyacı vurgulanıyor. Biz parti kapatmaya ilkesel olarak karşıyız ve bunun tamamen devre dışı bırakılmasını savunuyoruz. Ancak terör-siyaset sarmalına göz yumarak, silahlı mücadeleyi mazur görerek demokratik bir siyaset üretemeyiz. BDP’lilerin terörü öven ve mazur gösteren eylemlerine ses çıkarmamak onları demokratik siyasete daha mı fazla yaklaştırıyor, yoksa şımartarak daha mı fazla uzaklaştırıyor? BDP çizgisindeki partiler, partilerini kapattıracak eylem ve söylemleri bilerek takip ettiler, adeta demokratik mücadeleyle bu işin olmayacağını ispat ederek terör yöntemine meşruiyet kazandırmaya çalıştılar. Sistem ne kadar hatalıysa, onlar da o kadar hatalıydı. Bugün de bu tür eylemlerle örgütü meşrulaştırmaya, kendilerinin doğal bir uzvu gibi göstermeye çalışıyorlar. Örgütün şubesi gibi çalışan, örgütün hedeflerini siyasi proje diye takdim eden bir siyasi parti yanlış yolda yürüyor demektir.'

- Son günlerde Öcalan da sistem mağduru gibi lanse ediliyor...

'Ne Öcalan sistem mağdurudur, ne PKKÖ Eline silah alıp yaşama kasteden, hukuka meydan okuyan, demokratik siyaseti zehirleyen bir yapı, hiçbir sebeple mazur görülemez. Geçmişte yapılan yanlışlar bu sorunu beslemiş ve derinleştirmiş olabilir, bunları şiddetle kınarız, lanetleriz. Ancak hiçbir yanlış, PKK gibi cani ve eli kanlı bir terör örgütünü haklı ve meşru gösteremez. PKK’nın yaptığı zulümler, baskılar, acımasızlıklar mazur görülecek bir sonuç değil, başlı başına büyük bir sorundur.'

- Öcalan’ı ev hapsine almak için yeni bir imaj üretilmeye çalışıldığı iddiası doğru değil mi?

'Böyle bir şey olabilir mi? Öcalan’a veya PKK’ya terörden arınmış yeni bir imaj üretilemez. Bakın bu hatayı BDP de yapıyor, Öcalan’ı eşit muhatap gibi kabul edilmesi gerektiğini söylüyor. Devlet ile terör örgütü eşitlenebilir mi veya Başbakan Erdoğan ile Öcalan eşit taraflar gibi lanse edilebilir mi? Bu, nasıl bir şuursuzluktur? Bu tür örgütlerle görüşen devletler hiçbir zaman onların terörist vasfını ortadan kaldırmamış, onlarla eşit muhataplık üretmemiştir.'

- Açlık grevlerinin bitirilmesini Öcalan sağladı. O dönem yazılarınızda ilginç detaylar vardı. Bugün için size göre bu meselenin çözümünde Öcalan nasıl bir aktördür?

'Herhangi bir ölüm olmadan bu eylemlerin neticelenmesi elbette sevindiricidir. Ancak açlık grevleri meselesinde hükümet şantajlara boyun eğmemiş, herhangi bir anlaşmaya falan varmamıştır. Ne dayatılan maddeler kabul görmüş, ne BDP heyetinin veya avukatların aracılık yapmasına izin verilmiştir. Aile görüşmesinde Öcalan bir mesaj vermiş ve eylem sona ermiştir. Öcalan, örgüt ve BDP üzerinde etkili bir aktördür. Ancak Kandil’in Öcalan’ı zora soktuğu, boşa düşürdüğü, etkisiz kılmaya çalıştığı zamanlar da olmuştur. Öcalan’ı sadece mitolojik bir figür olarak istismar edip devre dışı bırakmak isteyenler de yok değil.'

- Kandil’de farklı eğilimler mi var?

'Bugünkü örgüt, önemli ölçüde Öcalan’ın örgütü olmaktan çıkıyor. Özellikle son dönemde, bölgemizde yaşananlar, örgütü farklı ilişkilere ve angajmanlara soktu. PKK, bugün sadece kendi örgütsel amaç ve hedefleri için değil, girdiği bu angajmanların sonucu olarak eylemler yapabiliyor. Öcalan’ın Kandil’de güvendiği tek isim Karayılan’dır, onun da göstermelik bir konumda, etkisiz eleman olduğu söyleniyor. Öcalan da geçmişte örgüt içindeki derin yapılanmadan adeta PKK Ergenekonu’ndan şikayet ediyordu. Bugün bu derin yapılanmaya farklı odakların ve ülkelerin uzantıları da eklendi... Artık ortada daha karmaşık ve hastalıklı bir yapı var.'

- Öcalan’ın ateşkese gücü yetmez mi?

'Gelinen noktada eylemsizlik gibi konular çok bir anlam ifade etmiyor. Terörist unsurların sınırdışına çekilmesi ve silah bırakması belki bir anlam taşır. Çünkü güvenlik güçlerinin baskısından bunalan örgüt, her kış öncesi bu tür eylemsizlik kararları alabiliyor.' (Alıntıdır)

Bütün iyi niyet girişimlerine rağmen kamuoyunda söz konusu uzlaşma ya da anlaşma için ne gibi tavizler verildiği de günden güne sorgulanmaya başlamıştır. Umarım sorun, 'Karamanın koyunu' ile 'Truva atı' türünden yeni saldırılara yol açmayacaktır.

Söz konusu konuşma, sanal ortamda  ‘Öcalan’a terörden arınmış yeni bir imaj üretilemez’ başlığı ile aranarak bulunabilir.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..