- Kategori
- Sağlık
Tıp Bayramı arifesinde bir operatörün hazin sonu

Bu resim google görseller bölümünden alınmıştır.
Bürokrasi, idari sistemin işleyişini ve sürekliliğini bozan, kırtasiyecilik olarak adlandırılan ağır aksak bir düzendir. Merkezin yetkilerini merkez adına kullanan, vesayet yönetiminden kaynaklanan ve zaman kaybına yol açan hantal bir yapıdır. İster özel sektör ister resmi olsun, her iki halde de çözüm yerine sorun üretir bürokratik yapı. Bu yüzden yönetim bilimcilerin merkezi yönetim yerine, yerinden yönetim anlayışını tercih etmelerinin bir hikmeti sebebi vardır. Yerinden yönetim, katılımcı demokrasinin işleyişi ve gelişimi bakımından da, demokratik sistemin ruhuna çok uygun düşmektedir.
Vesayet yönetiminde sorunlara anında çözüm üretme şansının olmaması, gereksiz zaman harcamadan kaynaklanan maddi kayıplar yanı sıra, ölümlere yol açan manevi sonuçlar doğurmaktadır. Bu yapının yol açtığı ihmalden, sorumsuzluktan kaynaklanan ölüm olaylarının hesabını, kimden ve nasıl soracağınızı hiç düşündünüz mü? Şayet hakkınızı yasal yollardan arayamıyorsanız, içinde yaşadığınız sisteme öfkelenir, hatta sisteme yabancılaşırsınız. O zaman da sistem sizi muhtemel suçlu adayı, şüpheli ve kendisine düşman addeder. Yönetime dilekçe ile başvurmak, Hastane ve doktorunuzu seçme özgürlüğünü kullanmak, kuşkulu vatandaş olmanız için yeterli bir nedendir. Hele bürokrasiden ve ihmalden kaynaklanan bir yakınınız vefat etmişse, direnciniz kırılır, yaşama sevinciniz kaybolur, ruhunuzda bir daha hiç silinmeyecek derin izler bırakan manevi çöküntü oluşur. Haksızlığa uğradığınızı savunmaktan aciz kalır, hatta öz güveniniz kaybolur, tepki gösterecek cesaretiniz kalmaz, sudan çıkmış lodos balığına dönersiniz. Böyle bunalımlı bir ortamdan hasar görmeden kurtulmak bile büyük başarıdır. Aşağıda bilgilerinize sunacağım olay canlı şahitlerden aktardığım, bürokratik yapıyı somutlaştıracak güncel bir olay. Tıp Bayramı yıldönümünde, tıp mensupları da dâhil herkese örnek oluşturabilecek ders niteliğinde bir olay. Kendimi bir başka çalışmaya odaklamışken, yaşanan bu olay bana suskunluğumu bozdurdu.
Bilinçli ve duyarlı olmak, doğruları savunmak, ezilenin yanında yer almak, sistemi eleştirmek, haklıya ve doğruya sahip çıkmak, bir kusur ve suç nedeni sayılmaktadır. Varsın suçlu göstersinler, bu yanlışların üstüne birilerinin mutlaka gitmesi gerektiğine inanıyorum. Demokratik hukuk sistemini eleştirerek öyle veya böyle, gelişime açık olacak şekilde çalıştırmak zorundayız. Yeni hazırlanacak anayasada sağlık sistemi, tarafların istismar, ihmal ve ihlâline yer vermeyecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Hastalar tedavi esnasında, Hastane ve doktor seçimi hakkını özgürce kullanmalıdır. Sağlık kuruluşlarının, hasta ve yakınlarını istismar edip manevi baskı altına tutma, şiddet uygulama fırsatı tanımamalıdır. Hasta haklarını güvence altına alacak yeni düzenlemeler yapılmalı, sağlık kurumları ve personelinin istismarına karşı koruyucu denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Ameliyat öncesi hasta ve yakınlarından alınan taahhütname bir ölüm fermanı olarak değil, karşılıklı hak ve sorumlulukları dikkate alacak dengeler göz önünde bulundurulacak şekilde hazırlanıp taraflara imzalatılmalıdır. Hazırlanacak matbu formlar, tek tip olarak hazırlanıp, Organizasyon Metot uzmanlarınca düzenlenmeli ve ülke genelinde aynı matbu formlar kullanılmalıdır.
11 Şubat günü evini arayarak tedavisi için çalıştığı Dr Sadık Ahmet Hastanesi’nde kalacağını ve kendisini merak etmemesini eşine bildiriyor Operatör Dr Savaş Aydın Bey. Meğer geçirdiği grip rahatsızlığı zatürree dönüşmüş. Eşine ziyaretine gelmemesini tembihlemesine rağmen, eşinin hassasiyeti Hastaneye gitmesine mani olamıyor. Kalmasına gerek duymayacak kadar kendini sağlıklı gören Savaş Bey, eşini eve geri gönderiyor.
Ertesi gün, yani 12 Şubat günü ziyaretine giden eşine, kendisini iyi hissetmediğini ve yanında kalmasını rica ediyor. Bir sonraki gün, yani 13 Şubat günü de Sağlık Bakanlığına bağlı Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk ediliyor. “Alveol ar Hemoraji“ tanısıyla tedavisine başlanıyor. 15 Şubat günü ateşi düşüyor ve diğer bulgular da normalleşiyor. Ayni gün kendisini ziyarete gelen çalıştığı Dr. Sadık Ahmet Hastanesi Baş Hekimi ve diğer çalışma arkadaşlarıyla yatağında bağdaş kurarak, yiyip içip sohbet ediyor. Saat 18.00 sularında kendisine moral vererek, neşeli bir halde arkadaşları yanından ayrılıyorlar. Buraya kadar hiçbir sorun yok, her şey normal seyrinde gelişiyor. Saat 19.00’da kalp krizi geçirdiğini hissetmesiyle eşine, çok acele nöbetçi doktorunu çağırmasını söylüyor. Böylece trajedi başlıyor.
Nöbetçi Doktorun görevli hemşire tarafından aranmasıyla ölüm yolculuğu başlıyor. Cep telefonu kapalı olduğu için kendisine ulaşılamıyor. Bu olumsuz haber karşısında, iyimserlik yerini derin kaygı ve endişeye bırakıyor. Anlatılanlara göre, bakışlarından dehşet içinde olduğu anlaşılan hasta Savaş Aydın Bey, eşiyle göz göze geliyor ve korkudan göz bebekleri büyüyor. Kendisine refakat eden eşinin, hemşireden yardım talep eden bilinçli ısrarına karşılık, nihayet bir süre sonra Nöbetçi Doktora ve kardiyoloji uzmanına ulaşılıyor. Yedikule Hastanesi’nin Sağlık Bakanlığı’na bağlı, bir Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi olduğuna dikkatinizi çekmek isterim.
Olay tanıklarınca, nöbetçi doktorun keyfi zorla kaçırılmışçasına istemeyerek getirilmiş izlenimi uyandırdığı söyleniyor. Savaş Bey uzman doktor tarafından bir cihazla kontrol ediliyor, sonra nöbetçi doktorla bir odaya giriyorlar ve Savaş Beyi yoğun bakım ünitesi olan bir Kalp Hastanesine sevk edeceklerini söylüyorlar. Bu işler yapılırken, hasta ve yakınları yaşadıkları korku, heyecan ve telâştan zamanı durdurmaya çalışıyorlar. Öte yandan görevli yönetici, bildiğiniz başka bir yer varsa siz de bakın araştırın diyerek, acil yardım bekleyen Savaş Beyi avundurulmaya çalışılıyor.
Bu öneri üzerine, Savaş Bey ve eşi birlikte doktor arkadaşlarını arayarak dertlerine derman bulmaya çalışıyor. Ambülâns geldiğinde, Savaş Bey ve eşi Dr Siyamı Ersek veya Kartal Koşuyolu Hastanesine gitmeyi talep etmişlerdi. Ancak nöbetçi doktorun, o hastanelerde kabul edilmeme ve açıkta kalma riski olabileceği, ambülânsın dolaşamayacağı gerekçe gösterilerek, talebinin aksine Şişli Hospitalium’a havalesi kabul görüyor. Bilirkişilerin anlattıklarından, ambülâns görevlilerinin aceleci tutumları ve Nöbetçi doktorun kısmen müdahalesiyle hasta yakınları üzerinde oluşturulan psikolojik baskı hastayı Hospitalium tercihine zorluyor. Nitekim bu tercihe boyun eğmek zorunda bırakılıyorlar.
Önünde bekleme yeri olmayan yoğun bakım ünitesine yatırıldı Savaş Bey. Refakatçi olan eşinin eşyaları kısa bir süreliğine yoğun bakım ünitesinin bitişiğindeki bakımsız odaya yerleştiriliyor. Danışmadaki memurenin Savaş Beyin eşine imzalatmaya çalıştığı, içeriğinde ne olduğu belli olmayan belgeleri imzalamakta tereddüt gösterince, görevli memure alelacele yoğun bakımda ölüm kalım mücadelesi veren Savaş Beye imzalatıyor taahhütnameyi. İmzayı aldıktan sonra da, yasal haklılık payesi kazanmış bir kahraman edasıyla, imzalattığını söyleyerek yoğun bakımdan çıkıyor.
Olaydan sonra Savaş Beyin yakınlarındaki kuşku ve güven bunalımı biraz daha büyüyor. Bu arada eşinin aldığı bir nüsha boş matbu taahhütname formu, elinden alınmak isteniyor. O da formu yırtarak çantasına atıyor. Yoğun bakımda kocasının soğuktan titreyen çıplak bedenini gören eşi, zorla içeri girerek kocasına battaniye veriyor. Hasta ve Hastane yönetimi çelişkisi böylece ruhsal alandan çıkıp, fiziki çatışma ortamına taşınıyordu. Empati yaparak kendinizi olayı yaşayan kişi yerine koyduğunuzda, tahayyülü bile insana üzüntü verip bunalım yaratıyor.
Bu arada telefonla ulaştığı doktor arkadaşları, çok acele Koşuyolu Hastanesine gitmeleri önerisinde bulunuyor. Evrakların tamamlanma süreci ve ambülâns aranması büyük bir zaman kaybına neden oluyor. Kaybedilen her dakika, hastayı bir adım daha ölüme yaklaştırıyordu. Özel Eforlu ambulans gelmiş olsa da, içinde doktor olmayışı hastaya yardımcı olma şansını ortadan kaldırmıştı. Ambülâns personelinin Koşuyolu Hastanesi’nin Kartal’a taşındığını bilmemesi, nakil esnasında adres sorulmasıyla daha çok zaman kaybına neden olmuştu. Tüm bu gelişmeler hastanın yolda sarsılarak hırpalanmasına ve zaman kaybına yol açmış, ölüm riskinin biraz daha artırmasına neden olmuştur.
Sonuçta Koşuyolu Acil Serviste yatırılmıştı Savaş Bey. Bunca zaman kaybı, hırpalanma ve eziyetten sonra kalbin teklemekte olduğunu gören doktorlar, sırayla kalp masajı yapmaya başladılar ama maalesef Savaş Beyi kurtaramadılar. Bu olayla sadece değerli dostum Operatör Dr Savaş Aydın Bey ölmedi, yüce gönlüyle insanlığa hizmet için bağışladığı organlarıyla can vermek istediği onlarca hastanın beklentileri de öldü. Geriye organ nakli bekleyen hastalar, öksüz bir kız evlât ve yaşadığı üzüntü ebediyen ruhundan silinmeyecek mahzun bir eş bıraktı. Buradan saygıdeğer meslektaşım eşi Sayın Nesrin Aydın’a ve kızı Esin Hanıma Savaş Beyin kaybından dolayı taziyelerimi bildiriyor, kendilerine sabırlar diliyorum.
Tıp Bayramı nedeniyle gündeme taşıdığım tüm yaşanan bu nahoş olayları esef verici buluyor ve kınıyorum. Değil tıp mensubu birinin, sıradan insanların benzer olayları bir daha yaşanmaması için radikal çözümler üretilmesini istiyor ve bekliyorum. Umarım bu yazım Tıp Bayramı nedeniyle ilgililerin dikkatini çeker, üzerinde etraflıca düşünürler ve çözüm yolları üretirler. Yaşadığı olayların şokuyla geçici şuur kaybına uğrayıp dili tutulan, bir dilbilimci olan Nesrin Aydın’ın manevi kayıplarının Tıp Bayramı vesilesiyle kısmen telâfi edilmesini diliyor ve ümit ediyorum.
Bu yazımla şahısları suçlama yerine, Savaş Aydın Beyin vefatında kusurlu olduğuna inandığım kurumsal boyutunu kısmen sorgulamaya çalıştım. Hazırlıklaraına başlanan yeni anayasada, yaşama haklarını güvence altına alacak düzenlemelerin yapılmasını bekliyorum. Bir tıp mensubu olarak kaybından büyük üzüntü duyduğum Savaş Aydın Beyin anısını tazeleme adına, canımızı emanet ettiğimiz doktorlarımızın Tıp Bayramını buruk bir şekilde kutluyorum.
İstanbul, 14 Mart 2012