Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

17 Mart '09

 
Kategori
Bilim
 

Toplama kampı psikolojisi

Toplama kampından sağ çıkmış biri duygusal durumunu şöyle açımlamış:

“Birinci sırada ben, ikinci sırada yine ben, üçüncü sırada yine ben, dördüncü sırada biri olabilir, beşinci sırada yine ben, altıncı sırada yine ben, yedinci sırada yine ben...”

Bunu anlayabilmek ve/ya kavrayabilmek olağan bir birey için imkansızdır.

Polonyalı bir yazar olan Jerzy Kozinski, ‘Boyalı Kuş’ romanında bunu başka bir yoldan anlatır:

Annesi ve babası, küçük bir çocukken, 2. Dünya Savaşı sırasında, onu köylülere bırakır. Ancak köylüler, animist / putperest dönemde yaşayan, çok acımasız insanlardır. Ayrıca, hem Partizanlar, hem de Naziler onlara saldırmaktadır. Kosinski’nin sahibi yaşlı kadın onu habire döver. O da, yediği dayakların nedenini bulmaya çabalar. Olmadık olaylarla dayaklar arasında ilinti kurar ama hiçbiri doğru çıkmaz. O da yediği dayakların nedenini asla anlayamaz.

Çocuklar bir kargayı yakalar, tüylerini renkli boyar, yeniden salar, karga sürüsüne gittiğinde, renkli olduğu için, sürü onu arasına almaz ve öldürür.

Toplama kampında da koşullar öyledir:

Gardiyanların ve subayların size ne zaman, neden, nasıl, nerede işkence edeceğini veya öldüreceğini hiçbir zaman bilemezsiniz.

O nedenle sağ kalmak çabası sizi artık asallaştırır ve hiç kimseyle değil ilinti, temas bile kuramaz duruma dönüşürsünüz.

Ben de öyle yaşadım: Yaşamın beni nasıl vuracağını hiç bilemedim. 20’nin üzerinde kez bedensel ölüm tehlikesi, 20’nin üzerinde post-travmatik stres bozukluğu yaşadım. Bedenim birçok hasarla dolu ama libidom korkunç bir sağ kalma gücüne sahip.

Bu da beni asal-yalnız ve hiç kimseyle temas kuramaz kılıyor, yani toplama kampı psikolojisinin çok ötesindeyim, çünkü en uzun toplama kampı deneyimi 6 yıl sürdü, benim cehennemim 49 yıllık.

Tabii bir de, biyografimin içine yerleşik olduğu faşizm ve engizisyon, 3 darbe artı 3 liberalizm tarihçesi var.

Toplama kampında bazı kişiler artık direnemez ve ölüme teslim olur. Buna ‘Müslümanlaşmak’ denir. Müslümanlaşan kişi, toplama kampının dikenli sınır tellerine doğru yürür ve kurşuna dizilir veya tellerin elektriğinde ölür.

Ölüme karşı ben de ayırtsızlaştım, ben de teslim oldum ama asla Müslüman’laşmadım. İçgüdülerimden de derindeki bir şeytan, benimle oyun oynayarak, her kezinde beni son anda kurtardı ve yaşama taşıdı.

Bu beni asla ve kata, Peter Weir’ın ‘Korkusuz’ filmindeki adam durumuna da getirmedi. Orada ölümcül bir uça kazasından kurtulan adam, ölümsüz olduğunu düşünür ve ölümcül alerjisini unutup çilek yer. Sonra feci bir mutlu son: Karısı onu öperek kurtarır.

Ne demişler?:

Erkekliğin onda dokuzu kaçmak, onda biri ortalıkta hiç görünmemek.

Yaşamla sözleşmeniz yok ve yaşam size hiçbirşey vaad etmedi, etmiyor ve etmeyecek. Ederse de; kan, ter, gözyaşı, ölüm ve acı edecek.

Mevlam neylerse, güzel eyler:

Sodom ve Gomore zamanı, geldi de geçti bile...

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara