Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '12

 
Kategori
Siyaset
 

Toplumsal değişim

Değişen toplum daha doğru mu olurdu başlık için bilemiyorum ama şu son günlerde yaşadığımız olaylar öyle sanıyorum hepimizi yeniden düşünmeye sevketti.

Türkiye’ de ve toplumda neler oluyor, neler değişiyor, siyaset nasıl şekilleniyor, yeni anayasa ve demokrasi taleplerinin muhatabı kim olacak türünden öyle çok cevap bekleyen soru var ki?

İsterseniz önce iktidar partisi AKP den ve 2002 den bu yana yaşadığı gel-git lerden başlayalım.

Milli Görüş çizgisinden değişimci kanat iddiasıyla ayrılıp bugün ülkeyi yöneten AK Parti yi kuran Recep Tayip Erdoğan ve arkadaşları toplumdaki önemli bir beklentiyi çok iyi yakalamış ve “demokratik açılım”, “askeri, bürokratik vesayete, statükoya son” gibi toplumda karşılık görecek söylemlerle siyaset sahnesinde yerlerini almışlardı.

Bireye karşı devleti savunan zihniyete karşılık, sistemle mücadele edeceği izlenimi veren AK Parti kısa sürede bunun karşılığını gördü ve ilk seçimlerde tek başına iktidar oldu.

Daha sonra da yapılan iki genel seçimde oylarını artırarak iktidarını sürdürmeyi başardı.

İlk seçimlerin ardından “sandıkta oyunlar oynandı”, ikinci seçimlerde “kömür, yiyecek dağıtarak yoksul, cahil halkı kandırdılar” şeklinde ucuz bahaneler ardına sığınan güçsüz bir muhalefetin varlığı da AK Partinin işini kolaylaştırdı.

Geçmişte terörden, faili meçhullerden, etnik ayrımcılıktan ve bölgeler arası eşitsizlikten, yüksek yargı ve askeri vesayetten çok çekmiş bir toplumun sisteme bir başkaldırısıydı aslında AK Partinin aldığı yüksek oyun ardında yatan.

Doğrusu AK Parti’nin demokratik açılım konusunda önemli şeyler yaptığını da kabul etmek gerek. Özellikle de referandum sırasında verdiği sözler, yeni anayasa ve statükoyla mücadele konusunda toplumu inandıran ve heyecanlandıran sözler, toplumu derinden etkiledi.

Şimdi burada bir parantez açmak gerekiyor.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken muhalefet partilerinin beceriksizliği, politikasızlığı ve hatta salt AK Parti üzerinden, şekilci muhalefet anlayışı kitleleri AK Partiye daha çok yakınlaştırdı.

Siyasi partilerin tabanında müthiş bir kafa karışıklığı, sol kesimde zihin bulanıklığı oluştu. Bir sol partinin yapması gerekenleri, kendini muhafazakar-demokrat olarak tanımlayan bir partinin yapıyor, en azından yapmayı taahhüt ediyor olması, pek toplumun alışık olmadığı bir durumdu.

Fakat başından itibaren statükonun kibirli mensupları AK Parti’nin iktidarını ve ardından Abdullah Gül’ ün Cumhurbaşkanlığını bir türlü kabullenemediler.

AK Parti yi hazmedemeyen derin güçler, demokratik sistem içerisinde onu iktidardan indiremeyeceklerini anlayınca, darbe planları yaptılar, muhtıralar tezgahladılar.

Ergenekon, Balyoz, Kafes gibi eylem planlarını boşa çıkaran ve darbecilerin üzerine cesaretle giden AK Parti giderek toplumda meşruiyetini de pekiştirdi.

Bu arada tüm bu gelişmelerden rahatsız olan, AK Partinin yapmaya çalıştığı olumlu işleri destekleyen liberal, demokrat kesimlere düşmanca yaklaşan vesayetçi kesim; son noktada Ergenekon’ a, darbecilere arka çıkmaya, Silivri’ ye selam durmaya başladı.

Şimdi aynı kesimden kimi gazeteci-yazar, aydın tayfası geçmişte yaptıklarının tam aksine Hrant Dink davasını kullanmaya çalışıyorlar.

Bu davada gösterdiği basiretsiz tutumu gerekçe göstererek daha önce AK Parti yandaşlığıyla suçladıkları o liberal, demokrat aydınlarla birlikte Hrant’a adalet arıyor gibi görünüyorlar. Bu kesimin amacı kuşkusuz ne Hrant’ a yapılan haksızlık, ne adalet duygusu, ne vicdan, onların derdi AK Parti yi köşeye sıkıştırmak.

Oysa Hrant’ın gerçek arkadaşları, bu davanın bitmeyeceğini söylerken, arkasındaki örgüte, Ergenekon’ a dikkat çekmek istiyorlar.

Bu nasıl bir yüzsüzlüktür ki, sağlığında Hrant’ı linç eyleminin başını çekenler, ırkçı, faşizan zihniyetlerini her ortamda açık edenler, Ergenekon’u, darbe planlarını yok sayanlar, darbecilerin yargılanmasına engel olmaya çalışanlar; şimdi çıkmış hukuktan, adaletten, bağımsız yargıdan söz ediyorlar.

Daha da ilginç olan, toplumda belli bir kesim de bunların bu riyakar tavrına kanıp, “yetmez ama evet “çiler niye şimdi bunlarla birlikte aynı kulvarda” gibi saçma bir soruyla yaklaşıyorlar konuya!

Dün Ergenekona karşı çıkanlar, bugün “Hrant davası niye örgüt bağlantısı eksik” diye AK Parti iktidarına yüklenmeye, durumdan vazife çıkarmaya çalışıyorlar.

Gerek Hrant Dink davası, gerekse Uludere katliamı konusunda AK Parti iktidarı zan altındadır. Başbakanın son açıklamasında söylediği gibi “bu davalar Ankara’ nın karanlık dehlizlerinde”kaybedilemez.

Türkiye’ nin toplumsal dinamikleri buna izin vermezler.

Ancak yine her zamanki gibi ucuz politikalarla, salt AK Parti karşıtlığı üzerinden bunu kendi hesaplarına alet etmek isteyenlere de bu ülkede artık kimse kanmıyor.

AK Parti, ya yola çıktığı zaman ki tavrını sürdürecek; devlete karşı halkın yanında yer alacak, askeri-sivil tüm vesayet kurumlarını yok edecek, Hrant Dink davasına da, Uludere de yaşamını yitiren Kürt yurttaşlarına da aynı kararlılıkla sahip çıkacak; ya da geçmişte kendisini devletin yerine koyan, devletin derin güçleriyle uzlaşma yolunu seçenler gibi yok olup gidecektir.

Toplumda her geçen gün giderek yükselen adalet ve hak arayışı, gerçekler ve tarihle yüzleşme bilinci, demokrasiden, özgürlüklerden yana gelişen olumlu değişimin önünde durabilecek bir iktidar düşünemiyorum.

ayhanongun@gmail.com

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..