Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Toprak

Toprak
 

Küçükkuyu-Çanakkale tırmanma şeridinden, panoramik Edremit Körfezi


Şu sıralar Kaz Dağları (İda) eteklerinde, o kristal ışıltılar içindeki Edremit Körfezi sahillerinde, dağın denizle kucaklaştığı bir yerlerdeyim.

30 sene önceleri buraları Edremit'ten Çanakkale karayolu boyunca Akçay, Güre, Altınoluk, Küçükkuyu yerleşimleri arasında neredeyse adım başı bahçelik, ekili tarla, geri kalan yerler de hep ağaçlık ve zeytinlikti. Boşuna oksijen deposu demiyorlardı.

Sabah kalkar, gider bahçelere, dalından domates, salatalık, biber, patlıcan… elma, şeftali, incir… türlü çeşit tazecik sebze, meyva alır, köylülerle sohbet eder, sevgiyle ve güpgüleç misafir perverlikle ikram ettikleri ayranlarını, çaylarımızı, üstelik tavukların horozların, köpeklerin, kuşların, ördeklerin, hatta eşek ve at seslerinin de eşliğinde, şen şakrak beraberce yudumlar, mutlu mesut evlerimize dönerdik.

İda Dağı, bereketli toprağının yanı sıra, tarihi, hatta mitoljik zenginlikleri ile birlikte, neredeyse adım başı fışkıran pınarları, şelaleleri, göletleri, çayları, şifalı suları ile de ayrıca muhteşem coğrafi ve panoramik güzellikler de sunar.

Karşı kıyıya baktığınızda, Ayvalık’dan da yakın komşu Yunan adası Midilli ile neredeyse burun buruna olduğunuzu görünce, ayrıca ne denli stratejik bir öneme de sahip olduğunu birden bire daha da bir duyumsarsınız buraların.

Bu bölge hem güney Ege’nin, hem de Marmara sularının birbiriyle buluştuğu bir alanı da kapsadığı için, balıkçılıkta da, denizde levreği, izmariti, mercanı, istavriti, hatta uskumrusu ile, akarsu ağızlarında kefali, dağın berrak sularında ise alabalıklarıyla ilginç bir çeşitlilik ve bütünlük de oluşturur.

Dağ köyleri de vardır bir sürü, her birinde ne güzellikler, ne sımsıcak insanlar vardır, tarımla, meyvecilikle, hayvancılıkla uğraşırlar. Doğal besledikleri için hayvanlarını, sütlerinin, yumurtalarının lezzetine de doyulmaz.

Kimileri de zeytine adamıştır kendini, yağ yapar, sabun yapar… Mutluydular! O yüzden 8-10 sene önceye kadar ya deniz, ya kekik, ya toprak, ya da pirina kokardı buraları. Şimdi ise, zaman zaman foseptik kokusundan kekik kokusunu duy duyabilirsen! Her geçen sene daha da bir, dağ taş yazlık site olmuş durumda!

O yol boyunca artık tek bir bahçe dahi kalmadığını bırakın, eskisi gibi zeytinle, yağcılıkla uğraşan bile kalmadı, zaten pek kekik de kalmadı. Çünkü Vakıf'ın zeytinlikleri bile kelleşip, yontulmuş, her yan bina, site, otel, pansiyon, yazlıklar yapılmış, dağlar dahi traşlanmış durumda. Özellikle tekne ile denizden giderken dağların yer yer iç burkucu kelliği, ağaç ve bitki örtüsü katliamı daha da bir net görülüyor!

Vakıflar İdaresi ki, devlettir işte, düşünün artık… Ve de dağlar… kimdi sahibi? Kim o inşaatlara imar-iskan izni veriyordu dağlarda, ağaçların yerine?

Bir ara sohbet etmiştik eski bahçe sahiplerinden biriyle, mutsuzdu… Göbek salmış, “işsiz güçsüz oturuyorum, nerde eski hali buraların? Haklısın, kıyamet yaklaştı, baksana her yer bina” demişti.

“E sizde kabahat” dedim ben de, “neden sattıydın ki bahçeni, tarlanı?”

Abla demişti “çok para verdiler, ne uğraşayım ki eğil, kalk sürekli toprak… fidesiydi, tohumuydu, gübresiydi, ilacıydı; ek, sür, buda… toptancı geldiydi gelmediydi, 3 krş, 5 krş, ektiğin biçtiğin satıldıydı satılmadıydı… Müteahhidin verdiği parayı biz rüyamızda görmediydik, sattık tabii... Bize ölünceye kadar yeterdi. Bereket versin, hala da onu yiyoz ama o günlerde derdimiz bile, sanki küçüktü, azdı, güzeldi, hem filinta gibiydik, şimdi şu halimize bak. Yat yat karpuz gibi büyüyoz, iş yok, güç yok… Topraktan gayri de anlamayız ki biz. Diyom, para yokkene daha mı iyiydi, neydi..?”

Dedim: Yok! Toprak varkene iyiydi..! Hani “toprağım” dediğin başka varsa, dikkat et o da gitmesin!!

“Ne gezer abla, tek o bildiğin bahçe, bi de berideki tarla vardı işte!”

Öyle mi, emin misin, ya şu an bastığın? Hem sen, de bakayım bana bir hele, kime verdin sen oyunu bu seçimlerde?

Şöyle bir an, anlamsızca yüzüme baktı, ama ardından hemen,
“Heee” dedi, “anladım ben şimdi sen ne dedin!"

”Hee ya" dedim, “bak, demek ki topraktan gayrısından da anlıyormuşsun!”
Hadi dedim, madem anladın, öyleyse eyvallah şimdilik… tam Allaha emanet ol diyecektim ki,

“Dur, dur abam” dedi, “şu arkalarda var kalan 5-6 bahçe daha, bizim adamların... Yarın sana onlardan domates getircem, hem onlara bahçelerini sattırmıycam, bilesin!”

“He” dedim “dinlediler de seni?”

“Dinlerler abam, dinlerler, para bende unutuyosun!”

Köylülerini kastediyordu. Civarda toprağını en pahalıya satan oydu, itibarı yerindeydi.
“Vayy” dedim “bak… para bu işlere de yarıyormuş, de mi?”

“He ya, bizi de öyle kandırdılar ya işte, ama bir kandık bi daha kanmayız; Kandırırız, kanmayız!”

“E hadi bakalım, hayırlısı, kandık say o zaman” dedim, gülüştük… vedalaştık, o yoluna, ben yoluma gidiyorken, bağırdı ardımdan:
“Yok abam, seni değil onları, onları! Yanlış anladın!!”

Heee dedim, “tamam o zaman, şimdi bak ben de anladım!”

El salladım, el salladı… o evine, ben evime…

Ama bundan sonra her ne zamanki, her ne seçimde kime verirse versindi oyunu farketmezdi, içim rahattı artık, çünkü aktardığım bu son anekdotdan önceki konuştuklarımızda da aldığım cevaplar, pişmanlığı, hali-melali, zekası, kararlığı… o kadar emin, o kadar netti ki, yeterliydi benim için. Zamanında bahçesine sahip çıkamamıştı belki ama, “toprağına”… o, sahipti artık!


Ben birine, o birilerine…
Siz birine, onlar birilerine…
Bu işler böyle !!

Yanlışlar için de böyle;
Doğrular için de böyle!!

Sağlıcakla, şeker gibi nice bayramlar diliyorum herkese… ve bayram coşkusunda milletçe ve idrakle kutladığımız nice 30 Ağustos'lara diyorum… hep birlikte, sevgiyle… 

 

Filiz Alev
29.08.2011 

 

 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..