- Kategori
- Kültürler
Törede kadın olmak

Resim int. alıntı.
İkilemler yaşanır ülkemizde.
Kadın erkek eşitliğinden söz ederiz ama kadınların kendi aralarındaki eşitsizliğinden söz etmeyiz.
Bir tarafta çalışan, üreten, ekonomik ve siyasi yaşantıda yerini almış özgür kadınlarımız...
Diğer tarafta töre baskıları altında yaşamaya! çalışan kadınlarımız, kızlarımız ve kız çocuklarımız...
İkinci guruptakiler önce eve egemen kişi baba veya kocasının, sonrasında ise töre baskısı altındalar...
Doğan bir kız bebeği, babası sevinçle karşılar. Biraz büyümesini bekler alacağı başlık parasının hesabı içinde. Sabredemez, 12-13 yaşlarında en çok parayı verene teslim eder kızını.
Damat olacak kişi ne iş yapar, yaşı başı ilgilendirmez babayı. Dedesi yaşındakilere verilen zavallı kızların olduğu basında yer alır bazen. Babasının düşüncesine göre kızı evleniyor, bizim bakış açımıza göre resmen satılıyor kız...
Küçücük kız çocuğuna yasalar izin vermiyor. Nikah yok!
Kıza sormak yok!
Anasına sormak yok!
Karar babanındır ve bu karardaki etken babanın alacağı paranın miktarıdır.
Usûldendir diyerek bir gelinlik giydirilir ve kapıdan uğurlanır kız çocuk...
Henüz duyguları gelişmemiş, ruhen kadın kimliğini bile alamamış bu zavallı kız çocuk teslim alan kişinin kadını olmuştur.
Kocasının! emrindedir artık. O ne derse o olacaktır. Her şeye "evet" demek zorundadır, "hayır" deme lüksü olamaz.
Çocuk yaşta anne olur, "günah" kılıfına uydurularak korunma yasaklanmıştır. Ve her sene bir çocuk dahil olur bu "töre" ailesine...
30 yaşında 10 çocuk, 40 yaşına geldiğinde 15 çocuk annesi olur zavallılar...
Kadın, adamın getireceği bir dilim ekmeğe muhtaç olunca her ne derse desin, boyun eğmek zorundadır. Kadın sözüm ona, hiç bir şey bilmez! Sorun kendisine alacağınız cevap:
-Ben bilmem kocam bilir...
Her türlü sorunun cevabı budur, en özel soruların bile...
Kadın değersizdir, ahırdaki öküz bile kadından değerlidir.
Kadın o evde ırgattır, esas görevi, alacağı emirleri kusursuz uygulamaktır.
Kadın yasaklıdır, en doğal hakkı olan "sevmek hakkından" bile yasaklıdır.
Ne demek sevmek? Bir yanlışlık sonucu hele bir sevsin! Cezası ölümdür.
Çok zaman geçmedi, Güldünya'yı unutmadık, sevdiğinden olan çocuğunu bile öneme almadılar ve öldürdüler Güldünyayı.
Öleceğini biliyordu bu yüzden kaçtı Güldünya, ailesinden kaçtı, memleketinden kaçtı, töreden kaçtı ama kaçmaları O'nu kurtaramadı ve sonunda töreye teslim oldu ve öldü Güldünya.
Cesedini bile almadı ailesi. Onlara göre lanetliydi çünkü. Ve kadın örgütleri teslim aldılar ve son yolculuğuna uğurladılar talihsiz kadını.
Güldünya böyyük suç işlemişti: sevmişti Güldünya...
Şimdi son günlerde yüreklerimizi yakan öyküsüyle Hatice var.
Hatice 13 yaşında evlendirilir, açıkçası satılır. On üç yaşındaki kız çocvuk ne anlasın evlilikten? Bir süre sonra baba evine döner.
15 yaşına geldiğinde, iki kuzeni tecavüz eder. Hamile kalıp da karnı büyümeye başlayınca ailesi tarafından fark edilir.
Aile büyüklerinden iki amcaya "sizin oğullarınız" der Hatice...Oğullar toz olurlar...
Töreye göre aile meclisi, Hatice'nin ölümüne karar verir ve amcaları tarafından öldürülerek göle atılır Hatice. Günahsız ve savunmasız genç kadını öldüren amcalar, oğullarının işledikleri suçu yok etmişlerdir kendi akıllarına göre.
Zavallıların da zavallısı henüz 15 yaşındaki Hatice yok artık,
Hatice yaşamıyor,
Hatice töre kurbanıdır.
Gölde cesedi bulunan Hatice'nin naaşını aile teslim almaz. Günlerce morgda bekleyen cesede yine kadınlar sahip çıkarlar ve Hatice, kefene bile sarılmadan, ceset torbasıyla toprağa defnedilir.
Ne kadar acıdır bu durum acıdan da öte oldukça vahim!
Hangi vicdan, hangi yürek kabul eder?.
Töre denilen inanca mensup kişilerin hızlandırılmış yoğun eğitime alınması gereklidir. Yaşam hakkının kutsallığından, özgür düşüncenin varlığından kişisel duyguların yaşam hakimiyetindeki rolünden haberdar olmaları sağlanmalıdır ve acilen öğretilmelidir.
En doğal hak "yaşama hakkıdır".
Selam ve saygılarla...
Yurdagül Alkan.