Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '07

 
Kategori
Felsefe
 

Tozun içindeki evren, evrenin içindeki zerre

Tozun içindeki evren, evrenin içindeki zerre
 


Juan, motorsikleti ile Meksika sınırına gelir. Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar. Juan, "Yalnızca kum" diye yanıt verince polis, "Aç bakalım çantaları" der. Juan çantaları açar, polis didik didik kontrol etmesine rağmen kumdan başka birşey bulamaz çantada! Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her tür tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka birşey yoktur! Polis, çantalarını Juan'a geri verir ve sınırdan geçmesine izin verir.

Ertesi gün Juan, motorsikletinin arkasında iki büyük çantayla tekrar sınırda belirir. Polis Juan'ı yine durdurur, didik didik arar, birşey bulamaz ve onu serbest bırakmak zorunda kalır.

Bu olay, polis emekli olana dek yıllarca devam eder!

Bir gün emekli polis Meksika'da bir barda otururken Juan'ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır; "Senin yıllardır bir şeyler kaçırdığından eminim. Çıldıracağım. Geceleri uyku uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen anlat bana ne kaçırdığını? Aramızda kalacağından emin olabilirsin."

Juan gülümseyerek yanıtlar: "Motorsiklet."

Sevgili Oğuzhan Akay'ın bir yazısında okuduğum bu hikâye, aslında ayrıntılarla uğraşırken işin özünü kaçırabileceğinizi, tek tek ağaçlara bakmaktan ormanı görmeyebileceğinizi anlatıyor.

Ayrıntılar önemlidir, ancak hayatın genel panoraması içinde değerlidir.

Ayrıntıları genel panaromadan söküp aldığınızda, geriye anlamsız bir parça kalır.

Ayrıntılara takılıp kaldığımızda, bütünü, yani ormanı kaçırırız. Aslında bir ağaçta ormanın bütünlüğü ve kutsallığı saklıdır. Tıpkı dna'mızda tüm varoluşumuzun saklı oluşu gibi.

Bütüne ulaştığınızda ayrıntının önemi kalmaz. Bütün olursunuz. Ayrıntı ağırdır, bütün ise çok hafif.

İlişkilerde iş hayatına, sanatsal üretimden yolculuklara kadar bütünsellik, hayata bakışımızı değiştirir.

Umutsuzluğun o parçaya ait içimizdeki yansımaları olduğunu anladığımızda, sorun varsa çözer, eksik varsa tamamlarız. Çözümün gözümüzün önünde durduğunu o zaman kavrayabiliriz.

Parçadaki bütünü gördüğümüzde, parça ortadan kalkar ve başklarının gözünden olayı görür gibi, üçüncü bir gözden görmeye başlarız.

Bunu yapınca, farklı olarak görülen düşünceler, savunmalar, tutumları "anlar"sınız.

Parçaları keyifle, bütünü kavramak, hayatı hissederek anlamak için yaşamımıza ortak ettiğimizde, her konuştuğumuz söz, bütünün yansımaları olacaktır.

İşte o zaman kumu bırakıp, kaçıp giden motora atladığımız an olacaktır!

Yazımızı "Büyük Saat"i anlayan bir şairle, Turgut Uyar’la (1927-1985) son verelim:

“...Hızla gelişecek kalbimiz
Bir mavilik kalıbında
Bir odada, en olağan bir odada
En sade, en insanca bir odada
Bir kadınla bir erkeğin olduğu bir odada
Bir kadınla bir erkeğin/bir kadınla bir erkek olduğu
Ellerin ve omuzbaşlarının birbirini bulduğu...Kalbimiz
Hızla gelişecek
Çağımıza pek uygun bir hızla
Gelişecek kalbimiz.”
[2]

[1] Oğuzhan Akay, Posta gazetesi, 4 Haziran 2007.
[2] Turgut Uyar, "Büyük Saat", Yky.

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..