Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '15

 
Kategori
Öykü
 

Trakya'dan İnsan Öyküleri 2

Trakya'dan İnsan Öyküleri 2
 

Yol Kenarındaki Garip Mezar!

Tekirdağ’ın Küçükyoncalı Köyü’nden çıkmışız, toprak bir yolda, toz duman içinde Çatalca –Saray yoluna doğru ilerliyoruz. Yolun iki tarafı meşe ormanı. Buralarda yoğun ormancılık faaliyetleri yapılıyor. Arada tek tük otlayan hayvanlara rastlıyoruz. Başkaca bir şey de yok…

Bir süre bu şekilde ilerledikten sonra yolun solunda, ormanın kıyısında tek bir mezar dikkatimi çekiyor. Az ötede duruyorum. Arabadan inip mezar başına geliyoruz. Bir çam ağacının dibinde öylece bir başına! Aklıma Nazım'ın o meşhur Vasiyet şiirinin dizeleri geliyor: "Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni...tepemde bir çınar ağacı olsun, taş maş da istemez hani..." Gerçi burası mezarlık değil, çınar ağacı da yok ama çam ağacı bu hissi uyandırıyor.

Gezenler görürler; böyle tek başına mezarlar sıkça görülür yolboylarında. Genelde bu mezarlar merhumun öldüğü yerlere yapılır. Bu mezarda öyle!

Mezarın taşında yazılanlara bakarsak merhum genç yaşta burada bir trafik kazasında vefat etmiş. Babası tarafından mezar taşına yazdırılan dörtlükten anlıyoruz bunu:

dur yolcu basma gaza
bir fatiha oku mezara
üniversiteyi bitirdim
yolu düz gördüm bastım gaza
21'imde girdim mezara.

Şu koca meşeliği ikiye ayıran geniş şoseye bakıyorum. Dümdüz şose! Ne gelen var ne giden! Burada yapılabilecek trafik kazasını hayal etmeye çalışıyorum. İnsanın aklı pek almıyor ama olmuş işte! “Bastım gaza” ibaresinden anladığımız kadarıyla, süratle giden bir aracın ya takla atması ya da ağaçlara çarpması ihtimalini düşünüyorum. Hüzünlü düşünceler sarıyor insanın ruhunu bu an. Daha sonra Kıyıköy-Vize yolunda, yol açma çalışmaları sırasında dinamit patlatılırken ölen bir işçinin mezarı geliyor aklıma. O da böyle yol kenarında tek başınaydı.

Neyse!

“Allah rahmet eylesin” diyerek, mezarı geride bırakıp şosede ilerlemeye devam ediyoruz…

 

Yok Üle Tragyalıynan Maytap Gecmek!!!

Edirne’nin Küküler Köyü kahvesindeyiz. Öğlen sıcağı, asma gölgesinde oturmuşuz. Çiftçiler soluklanmak ve serinlemek için kahvedeler. Kemal Amca anlatıyor;

“-Şimdi bizim bi eşekle polis temsilimiz var. Bu olay gerçek diyiler, ben bilmem, duyduğumu sülerim! Şimdi, bizim bi Trakya’lı dayı yolda eşeğinin üzerinde gidermiş. O sırada bi polis arabası arkalarından gelirmiş. Polislerden biri muzır! Dermiş ki öteki polise “şu amcaya bi şaka yapalım”. Neyse, emen oporlörü açmışlar, başlamışlar sülenmeye “eşek, sağa çek! Eşek, sağa”. Bizim Trakya’lı şaşırmış ama bakmış kendinden öte kimse yok “çüşş!” demiş durdurmuş eşeği. Polisler gelmişler te bunun yanına:

- Amca demiş golanı (kemer) bağlamamışsın, cezası var bunun!

- Takmam tabi be ya!

- O zaman ceza yazcaz!

- Yaz be kadam!

- Sana yazarsak 5 milyon lira ama eşeğe yazarsak 2 milyon lira. Sana mı yazalım yoksa eşeğe mi?

Bizimki dermiş ki “yaz bana be ya”. Polis şaşırmış: “Amca demiş eşeğe yazarsak daha az cezası var, sana yazarsak pahalıya patlar”. Bizimki iç oralı olmamış “sen bana yaz bana, şimdi sen eşeğe ceza yazarsan sicili bozulur, sicili bozulmasın, çünkü polis yapçam ben bu eşeği be ya” demiş.”

Bir gülüşmedir kahvenin bahçesinde…

******

 Polis demişken!

Kırklareli’nin İğneada Beldesi taraflarında kamp yapmışız bir gece. Ertesi gün teçhizatı toplayıp, yola koyulduk. Ta İstanbul’dan beri aracımızda ne ruhsat ne sigorta, şoförümüzde de ehliyet yok! Unutmuşuz. Vize Kasabası’nı geçer geçmez uygulama yapan trafik polisleri tarafından durdurulduk. Polis, ehliyet ve ruhsat istedi ve beklemeye başladı. Biz evrakların olmadığını biliyoruz ama yine de arıyor gibi yapıyoruz. Neyse, bir ara Vize’den aldığımız tatlıdan ikram edelim dedik polise. Kibarca reddetti ve evrakları istediğini tekrarladı. Biz rol yaparak aramaya devam ediyoruz ama poliste kararlı evrakları görmeye. Yaklaşık 5 dakikalık uyduruk aramadan sonra “Memur Bey, gece İğneada’da kamp yaptık herhalde orada düşürmüşüz” demek zorunda kaldık. Polis bu sefer ekip otosunun önünde bekleyen diğer polisin yanına gitti ve “Amirim, evrakları yok” dedi. Beriki, amir olan “Tamam ben bakayım, sen uygulama yap” diyerek yanımıza geldi. Kıdemli olduğu belli olan bu polis memuru, göbekli, sarışın, seyrek saçlı, çakır gözlü kısaca tam Trakyalı bi abimiz!  Aramızdaki  diyalog aynen şöyle;

- İyi yolculuk. Yok mu be evraklar?

- Yok valla Memur Bey! Gece İğneada’da kamptaydık, herhalde orada düşürmüşüz.

- Baktınız mı sağa sola. Düşmesin burlara biyere?

- Baktık. Bagaja bile baktık, hiçbir yerde yok.

- Allah Allah! E, nabçaz şimdi? Nasıl salıvereyim ben sizi?

Bu arada hepimizi baştan aşağı süzüyor. Ama O konuşurken ben O’nun Trakyalı tarafından bir sıcaklık hissediyorum. Normalde daha otoriter ve ceza yazma eğiliminde olan diğer trafik polisleri gibi olmadığı hissi uyandırıyor konuşmaları. Neyse!

- Arkadaşım, nabeyim ben şimdi size? Ne elliyet var ne ruusat! Ceza yazsam neye yazacam? Arabayı bağlasam bi sürü yükünüz var! Geri dönün gidin bulun desem, dünya kadar yol. Nabeyim, bilmem ki?

Çaresizlik ve suçluluk duygusuyla yüzüne bakarken, birden:

-Aranızda başka ehliyeti olan yok mu? Dedi.

-Var, dedik. Memur Bey isterseniz bizim ehliyete ceza yazabilirsiniz, diye tamamladık.

-Yok be! O’nun suçunu neye sen çekecen? Sen, ehliyeti olan geç direksiyona, şoförün morali bozuktur şimdi kullanamaz arabayı bu kafayla O! Bi daha çevirmeye falan yakalanırsınız bari elliyetli biri sürsün. Varın gidin ayde yolunuza!

Ne diyeceğimizi şaşırdık! Adam bırak ceza yazmayı, arabayı bağlamayı, bizim bozulan psikolojimizin hesabını yapıyor! Binbir teşekkürler içinde arabanın direksiyonuna ben geçiyorum bu sefer. Herhalde bu ülke üzerinde rastlayabileceğimiz en merhametli polise bir kornayla vedalaştıktan sonra Çerkezköy otoban istikametine doğru yol almaya başlıyoruz…

*******

Sırpsındığı Savaşı'nın İzinde

Edirne’nin  Sarayakpınar Köyündeyiz. Yaz sıcağında tarlalardaki ekinler sararmış, başaklar iyice boyun bükmüşler. Demek bu sene verim yüksek olacak! Öyle ya, “boş başak dik dururmuş” derler eskiler!

Neyse!

Bu köy aynı zamanda Sırpsındığı Nahiyesi’nin merkez köyü! Sırpsındığı adını az çok tarih okumuş herkes duymuştur. Hani Osmanlı’nın kuruluş yıllarında kazandığı o meşhur savaşlardan biridir Sırpsındığı. Ve o savaşın gerçekleştiği yer bu köyün de içinde bulunduğu Sırpsındığı Ovası’dır. Artık Sırpsındığı ismi kullanılmıyor ama burada yapılan savaş tarihte böyle geçiyor. Tabi, köyün girişindeki Sırpsındığı Savaşı Anıtı’nda da! Köydeki anıtın üzerinde 1363(64) yılında yapılan Sırpsındığı Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun Sırplar karşısında zafer kazandığı yazıyor. Anıt, bakımsız ve ot bürümüş şekilde ziyaretçi bekliyor!

Köyü ve anıtı geride bırakıp, önümüzdeki ilk köy olan Büyük İsmailce’ye doğru gidiyoruz. Köy az ötede görünüyor fakat evlerden önce yolun iki tarafında askeri birlik konuşlanmış vaziyette. Biraz ilerledikten sonra askeri barikat bizi durduruyor. Acaba askeriye içine mi girdik yanlışlıkla derken birkaç silahlı asker bize doğru yöneliyor. Erlerden biri “kimlikler lütfen!” diyor. Veriyoruz kimliklerimizi. İstanbul’dan geldiğimizi gören asker; “Abi, ben de Avcılar’da oturuyorum, az kaldı şuradan kurtulmama” diyerek asker psikolojisini konuşturuyor. Arkada kel kafalı, zayıf kıdemli bir başçavuş oturmuş, gölgeleniyor. Selam veriyoruz, kafasıyla alıyor selamımızı ve hafif bir tebessümle!

Büyük İsmailce’ye bu güvenlik barikatından sonra ulaşıyoruz. Edirne’nin Bulgaristan sınırında küçük bir köy burası.  Sonradan öğrendiğimize göre, Avrupa’ya insan kaçıran tacirlerin transit geçiş noktalarından biriymiş. Köylüler insan kaçakçılığından tarlalarını ekip biçemez duruma gelmişler! En son geçen sene –üç tanesi çocuk- yedi Afgan’ın cesedi  köylüler tarafından bulunmuş, önce bu insanların donarak öldükleri sanılmış ancak daha sonra yapılan otopsilerinde maalesef bu yedi kişinin paraları alındıktan sonra silahla vurularak öldürüldüğü ortaya çıkmıştı. Bunun gibi birçok sınır ihlali gerçekleşiyormuş burada.

Anladık ki  güvenlik barikatı tevekkeli değilmiş!

 

 
Toplam blog
: 34
: 10895
Kayıt tarihi
: 14.05.14
 
 

Kamu yönetimi ve sosyoloji öğrenimi... Tarih bölümüyle devam eden öğrencilik... Siyasetbilim, top..