Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '09

 
Kategori
Öykü
 

Tünel

Tünel
 

Metroya binmek için uzun bir tünelden geçmesi gerekiyordu. Ellerindeki poşetlerden kollarını uzamış sanmış, kendini maymuna dönmüş hissetmişti. Uzun zamandır böyle alış veriş yapmamıştı. İş çıkışı haftalığını alır almaz pazara koşmuştu. Bu sefer kararlıydı diğer ödemelerinin hiç birini yapmayacak bu hafta buzdolabını dolduracak, çocuklarının her buzdolabını açışta ‘’anne yiyecek bir şey var mı?’’sorusuna maruz kalmayacaktı. Ama o kadar yorgun o kadar yorgundu ki neredeyse ayaklarını sürüyerek yürüyor ellerindeki ağırlıktan kolları uzadıkça uzuyordu. Kolları uzuyor yürüdüğü tünel uzuyordu. Ne bitmez tünelmiş , ’’En iyisi biraz oturup dinleneyim’’diye düşündü.

Ellerindeki poşetleri düzenli bir şekilde yerleştirip belediyenin yeni koyduğu banka oturdu, sırtını dayayıp bir oh çekti. Yeleğinin cebinden bir sigara çıkardı, yaktı. Derin bir nefes çekti, bir daha çekti. Dinlenmenin ve çocuklarının ihtiyaçlarını alabilmenin sevincini duydu. Bir anlık geçici bir duygu olsa da kendini mutlu hissediyordu.

Sigarasını yakarken kullandığı kibrit çöpünü nereye atayım diye düşünürken gözleri ayaklarına takıldı. Terliğinden öne çıkmış parmakları ne kadar yorgun görünüyordu , hem de çirkin. Ayaklarında tünelin ve havanın serinliğini hissetti, ayaklarını birbirine yaklaştırdı. Yaz bitti, yağmurlar başlar bir iki haftaya kadar, okullar açılacak , çocuklara ayakkabı almak gerekecek. Hafta sonu temizliğe gittiği evlerden birisi çocuklarının eskimemiş ayakkabılarından verir diye düşündü.Verseler de büyük oğlunun - Anne biz ne zaman kendi ayakkabımızı giyeceğiz sorusuyla karşılaşıyor, onun mızıldanmalarını yatıştırmaya çalışıyordu. Oda bıkmıştı başkalarının eski yenilerini çocuklarına giydirmekten.’’Aman olsun , üşütmesinler de’’ diye iç geçirdi.

Elini yeleğinin cebine atıp bir sigara daha yaktı. Bu seferde elleri gözüne ilişti. Ne kadar yıpranmış ve ne kadar yaşlanmıştı elleri. Hele sağ elinin üzerinde ki damar, öyle mor, öyle yukarı fırlamıştı ki; ya küçük küçük kahverengi lekeler. Elini yumruk yapıp bir daha baktı küçük kahverengi lekelere. Yaşlanıyorum galiba dedi. Ya çaycılık yaptığı yerdeki kadınların elleri? Ne güzeldi. Pamuk gibi bembeyaz, yumuşacık temizliğe gittiği evdeki kadının elleri. Ama ben daha otuzlu yaşlardayım dedi.

Ellerinde tünelin ve havanın soğukluğunu hissetti. Ama bir türlü kalkıp da eve gitmek istemiyordu. Sigarasını atıp, kollarını göğsünde birleştirdi ellerini koltuk altına soktu. Parmakları yavaş yavaş ısınıyordu. Benim ellerim ayaklarım bir kadının eli-ayağımı acaba ? Kadın? Ben kadın mıyım? 15-16 yaşlarında tanımıştı kocasını. Gel kaçalım demişti kocası, takılıp peşine kaçmıştı. Elleri ısınmıştı. Yıllar sonra ben gidiyorum demişti kocası, gitmişti. Elleri tekrar üşümeye başlamıştı. Bir tünelden başka bir tünele geçmişti.

Kafasını kaldırdı tünelin sonuna baktı. Bir ışık görmek istedi, bir ses duymak. Ne ışık ne ses kopkoyu kapkaranlık tüneldeydi. İçinde koskocaman bir boşluk hissetti. Yaptığı alışveriş poşetleri banka otururkenki ışıltısını da kaybetmişti. Hava iyice ayaza kesmişti. Tünel ayaza kesmişti. Ellerini koltuk altından dizlerinin üzerine koydu. Kendi sıcaklığı yetmiyordu ellerini ısıtmaya. Ayağa kalktı ışığını yitirmiş poşetleri parmaklarına geçirdi, ağır soğuk adımlarla yürümeye çalıştı.

Yürüdü, yürüdü.

Onu bu tünelden hızla ışığa çıkaracak metroyu beklemeye başladı. Elleri soğuk…

Leyla

 
Toplam blog
: 105
: 670
Kayıt tarihi
: 18.10.07
 
 

Karlı bir kış günü, yaşam denilen bu yola düşmüşüm. Yürümüş yürümüş de bir arpa boyu yol alamamış..