Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

31 Ağustos '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Türikiye'den Avrupa'ya 4.bölüm

Türikiye'den Avrupa'ya 4.bölüm
 

"RESİM:PAPATYA650"BİSİKLETLER EN ÇOK ÖZENDİĞİMİZ TAŞIMA ARAÇLARI OLDU.


17.06.2009

Merhaba Amsterdam. Biz geldik.

11.000 milyon kazığın üzerine oturtulmuş bir şehir Amsterdam.

Amsterdamlılar “TANRI DÜNYAYI YARATTI BİZLER AMSTERDAM’I” derlermiş.

Şehri tanıdıkça bu sözün ne kadar doğru ve yerinde olduğunu daha iyi anlıyoruz. Bataklık üzerine kurulmuş bir şehir.

Savaş sırasında Almanya’dan çok zulüm gördüğü için çok uzun süre Almanca konuşmayı reddetmiş ve yeni yeni bu dili konuşmaya başlamış. Meydanda bu durumu simgeleyen bir anıt mevcut. Meydan kalabalık. Yerlere oturanlar, animasyon kıyafetlerine bürünüp şirinlik yapanlar, seyredenler, fotoğraf çekenler.

Caddelerin üzeri tramvay yollarıyla kaplı. Bir yandan bisikletliler, diğer yanda metro ve arabalar. Bisiklet yolları var. Öncelik ne araçlarda ne yayalarda, bisikletlerde. Bisikletlere ait trafik ışıkları çarpıyor gözümüze. Çok şık giyinmiş orta yaşlı bir bayan, boynunda inci kolyesi. Bisikletin üzerinde. Genç bir kadın bisikletinin önüne konmuş kutuyu andıran bir eklenti de üç çocuğunu taşıyor. Gençlerin sırtlarında sırt çantaları, ellerinde cep telefonu bisiklet üzerlerindeler. Bazı bisikletlerin arkasında ikinci bir sele bulunuyor. Üç tekerlekli bisikletlere de rastlıyoruz. Bir de üstü kapalı, tenteli bisikletler var alışageldiklerimizin dışında. Bisikletler için park yerleri var. Çok hoş olmakla beraber ilk bakışta bir karmaşa varmış gibi geliyor bize alışık olmadığımız bu görüntü.

Meydandan ilerliyor gurubumuz Kırmızı Fener Sokağına doğru. Kırmızı renklere bürünmüş bir sokak. Vitrinlerde süslenmiş, uzun saçlı, yarı çıplak kızlar var. Hayat kadınları. Seksi pozlar vererek göz süzüyorlar gelip geçenlere. Dükkân gibi yan yana dizilmiş vitrinler. Üzüntü duydum doğrusu. Kasap dükkânındaki satılık etleri hatırlattı bana. İçim acıdı. Onlar belki memnun belki değil. Fotoğraf çekmek yasak. Sizi beğenmezlerse perdeyi çekiyorlar. Perdeler bordo renkte. Rehberimizin dediğine göre sıradan bir iş bu. Türkiye’deki gibi değil. Altta bu iller yapılıyor ama üstte öğrenciler oturuyor.

Eroin sonra. Belli bir miktara kadar serbest bu şehirde. “Cafe Shop” yazısının olduğu yerlerde satılıyormuş. Halk eroinin insana verdiği zarar konusunda eğitimliymiş. Eroin kullananların uzun ömürlü olmadıklarının bilincin delermiş. Başka ülkelerden sırf eroin kullanmak için tatil maçlı bu şehre gelenler varmış.

Küçük kumarhanelerdeki makineler hileye ayarlıymış bu yüzden büyük kumarhanelere gitmek gerekiyormuş.

Binaların mimari yapısı değişikmiş. Apartman içindeki merdivenler ancak bir insanın geçeceği boyutlarda olup bavulunuzla birlikte bile çıkmanız çok zormuş. Bu yüzden binaların camları çok büyük yapılırmış ki eşyalar taşınabilsin.

Bilindiği gibi Hollanda laleleri ile ünlü. İşte tam da bu yüzden çiçek pazarını geldik. “Acaba dedim kendi kendime şarkıdaki sarı laleleri buradan mı aldı İlhan Şeşen.” Şaka bir yana rengârenk çiçekler, lale soğanları, tohumları bol miktarda. Bu sergilerin karşı tarafında sıralanmış olan dükkânlar diğerlerine göre ucuz oluşları dikkatimizi çekiyor.

Madame Tussauds Müzesi namı diyar Balmumu Müzesini gezmek istiyorum ama vakit yine sorun oluyor. Bu sefer eşimin isteği ile şehri geziyor, havasını teneffüs ediyoruz. Otobüsümüze yerleştiğimizde gurubumuzdan giden arkadaşların müzede çektikleri resimlere bakıp yaşadıklarını dinliyorum. Arkadaşım Bred Pitt hayranı ve onunla pek çok kare çektirmiş. Annesi anlattı gülerek. Madonna’nın bir filmindeki beyaz elbisesi üzerindeymiş. Etekleri filmdeki gibi uçuşuyormuş. Beyler elbisesinin yakasını hafifçe açarak başlarını göğsüne dayıyormuş ve öyle resim çektiriyorlarmış. Bazı beyler ise uçuşan eteğinin altında ne var diye eğilip bakıyorlarmış.

“Bende merak ettim, eğilip baktım.” demez mi?

Hemen soruyorum.

“Peki ne vardı?”

“Hiçbir şey canım. Çamaşırı vardı.”

Kahkahaları basıyoruz.

Balmumundan yapılmışlar ama ellerindeki damarlara kadar sahici. Vücutlarındaki dövmeler bile aslının aynı. Lady Diana’dan tutunda Obama’ya kadar pek çok ünlü kişi var Müzede.

Pek çok mağazaya girip çıkıyoruz. İlgimi çeken ağaçlarla donatılmış bir dükkân oluyor. Ahşaptan yapılmış biblolar çok değişik geliyor mekânın havası gibi.

Gezdiğimiz Benelux Ülkelerinde gözlemlediğim dip dibe sıralanmış masaların kaldırım üzerlerinde ya da meydanlarda olması ve insanların mutlu ifadelerle oturmaları bu mekânlarda.

Hollanda’nın kendine özgü yemeği yokmuş. Hatta mutfakları çok kötüymüş. Grand Pace’daki kafelerde haşlanmış midyeleri cam kâselerin içine dolduruyorlar ve tek tek kabuklarından çıkararak kâsenin içindeki sosa iyice bulanmasını bekledikten sonra tüketiyorlarmış. Nerede benim mis kokan midye tavam? Damak tadımıza uymadığı için denemeyi düşünmedik.

Amsterdam ‘da kaldığımız otel çok güzel. Oda geniş ve oldukça manzaralı. Tam karşımızda hava limanı var ve neredeyse bir buçuk dakikada bir uçak kalkıyor. Kalkışları seyretmek öyle keyifli ki. Havaalanına uzanan alan yemyeşil, tertemiz. Pencereden bakınca ağaçların rengiyle bütünleşmiş göledi görüyorsunuz. İçinizden etrafında yürümek geliyor.

Amsterdam’da da Brugge’daki gibi teknelerle dolaşılıyor. Yaklaşık bir saat sürüyor bu gezinti. Brugge’da o keyfi tattığımız için düşünmüyoruz kanallar içinde gezintiyi.

Şanslı olduğumuz söylüyor rehberimiz hava güneşli olduğundan. Burada topu topu 50–60 gün güneş görürlermiş. Yılın geri kalanı yağmurlu ve kapalı. Gri bir gökyüzü… Kasvet yağıyor gibi üzerinize. Oldukça sıkıcı olmalı. Kışın 16.30 da kararıyormuş hava. Kanal ve tuzlu olmasına rağmen denizin bir kısmı buz tutuyormuş.

Dikkatimizi çeken bir başka şey ise kese kâğıdı kullanılması. Poşet doğada yok olan en zor şey olduğundan kese kâğıdı kullanımına başlanmış. Bu demek değil ki naylon poşet yok buralarda. Var ama istersen ücretini ödeyip alıyorsun. Sanırım kullanımı azaltmak için bu uygulama.

Gördüğüm şehirlerdeki ortak nokta saat 21.00den sonra sokaklarda kimselerin olmaması. Sokaklar boş. Ölü, ıssız bir şehir havası var tek tük geçen arabalarda olmasa.

Rehberimizin dediği gibi huzurlu, dingin bir şehir Amsterdam.

....../....

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara