Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Ağustos '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Türkiye'den Avrupa'ya 3.bölüm

Türkiye'den Avrupa'ya 3.bölüm
 

Ne dersiniz Brugge'da kanallar arasında gezintiye? (RESİM:PAPATYA)


Belçika’nın Brugge şehrindeyiz. Yaklaşık dört- beş saat otobüsle yolculuk yapıp topu topu iki saat serbest zamana sahip olmak çok kötü. Hatta sinir bozucu. Serbest zaman kısıtlı olunca şehri gezmek, dükkânlara girip çıkmak, yemek işini halletmek, kanallar arasında tekne turu yapmak arasında sıkışıp kaldık. Eşim şehri gezmek istedi aynı Paris’te olduğu gibi ben ise kanallar arasında tekne turu yapmak. Venedik’e gidip gondollarla dolaşmak hayalimdi hep ama şimdi burada bu imkân varken ve üstelik de rehberimiz “Kanallar arasında tekne ile dolaşmak istiyorsanız Amsterdam’da değil de Brugge’da yapın bu işi.” demesiyle bu isteğim iki kat arttı.

Önce rehberimizin peşine takılıp “İşeyen Çocuk Heykelini” görmek için gidiyoruz. Gurubumuzdan bir bayan “Aaa… Ne kadar da küçükmüş “deyince kahkahalar tavan yapıyor. Resimler çekiyoruz ve grup dağılıyor serbest zamana pek çok şeyi sıkıştırabilmek adına.

Şehri geziyoruz ama aklım tekne gezisinde. Çikolatası ünlü bu şehrin. Bir de danteli. Vitrinler pek süslü. Dantel bezeli şemsiyeye bayılıyorum. “Üsküdar’a giderken aldı da bir yağmur” ezgisi geçiyor kulaklarımdan. Elinde bu şemsiye ile salınıyor bir dilber bir yerlerde. Şemsiyeyi seyretmekle yetinip kelebek şeklide yapılmış dantel bir yaka iğnesi alıyorum kendime. Buradan bir hatıra kalmalı bende.

Çocukluluk yıllarımızda tanıştığımız çizgi karakter Tenten’in doğduğu yer Brugge. Tenten’e özgü eşyaların satıldığı mağazaya giriyoruz ve bir Tenten maketi alıp çıkıyoruz, diyette olduğum için sadece tadımlık aldığımız çukulatalar gibi.

Aklım hala tekne turunda. Sonunda karar veriyoruz tekne turu yapmaya. Louvre Müzesinde olduğu gibi… Müze bir… Kanal gezisi iki… İki- sıfır öndeyim yani gezi faslında. 6.50 Euro verip kişi başı alıyoruz biletlerimizi. Az önce hareket eden teknenin gelmesini bekliyoruz. Gözlerimiz saatte. Tur yarım sat kadar sürüyormuş. Ya gecikirse… Ya binemezsek… Endişeli bir bekleyiş bizimkisi. Sonunda geldi. Biniyoruz hemen. Kanallar arasında yol alıyoruz. Hangi yana bakacağımı şaşırıyorum. Az önce Meydanını gördüğümüz Brugge’ın evlerinin arka yüzü ile karşı karşıyayız. Binaların yüzü yosun tutmuş. Rutubet var mıdır içlerinde acaba? Çeşitli dillerde anlatılıyor şehrin tarihçesi tekneyi kullanan kişi tarafından. Evlerin mimari yapısı ilginç. Çatılardaki basamak şeklindeki bölümler dikkatimi çeken. Köprülerin altından geçmek eğlenceli. Eskişehir’de Porsuk Çayında gezdiğimiz gün geldi hatırıma. Suyun içinde yüzen ördekler. Yeşilliklere serilmiş kuğular. Teknedeki baylardan biri eşimin omzuna dokunuyor ve eliyle Türk Konsolosluğunu işaret ediyor. İçim sıcacık oluyor memleket esintisi yüzümü okşarken. Bize değer verdiğini, umursadığını ve bu binanın burada oluşunu bizimle paylaşmak istemesi ne büyük incelik. Teşekkür ediyoruz gülümseyerek. Yeşil ağaçlar arasında, yeşil bir suyun içinde ilerliyoruz. İyi ki de ısrar etmişim çok memnunuz geziden.

Kıtı kıtına yetiştik hareket saatine. Birer hamburger yeme fırsatını da yakaladık ayaküstü.

Ver elini Brüksel dedik ardından. Bataklıktan yapılan şehir anlamına geliyormuş Brüksel.

Dev atom maketini seyrediyoruz, bir yandan da anılarımızda kalsın diye resmetmeye çalışıyoruz. Dışından gördüğümüz yuvarlakların içinde alışveriş merkezleri ve restoranlar varmış. Kraliyet Sarayı, Çin ve Japon evlerinin önünden geçiyoruz. Dış toplantıların yapıldığı (+) şeklindeki binayı görüyoruz. Paris’ göre daha derli toplu, daha düzenli bir şehir Brüksel.

Meyhane sokaklarının arasından kıvrılarak Meydan’a ulaştık. Dört tarafı tarihi binalarla çevrili bir alan burası. Pek çok kafe mevcut. Karnımızı doyurmak için bir Türk Lokantası buluyoruz. Keyfimiz yerine geliyor. Tavuk döner yiyoruz. Memleket lezzeti gibisi yok. Anne eli değmiş gibi valla. O ana kadar hemen herkes gözümün önünde dondurma yerken dayanıyorum ama bugün, yok daha fazla dayanamayacağım. Diyeti bozup bir külah da dondurma yiyorum. Afiyet olsun bana.

Otelimiz havaalanına yakın. Çok güzel bir otel. Tertemiz. Saat dokuzdan sonra etrafta kimseler görünmüyor. Sokaklar boş. Bizim memleketimizdeki gibi sokakta dolaşma alışkanlıkları yokmuş. İnsanlar ya evlerinde ya da eğlence yerlerinde ama içerilerde olurlarmış. Marketler, alışveriş merkezleri kapalı. Hem biraz yürüyüş yapmak hem de su almak için çıkıyoruz. Dediğim gibi in cin top oynuyor sokaklarda. Tek tük arabalar geçiyor. Su alacak açık bir yer yok. Grubumuzdan birkaç kişiyle karşılaşıyoruz. Onlar da bizim gibi su almak için çıkmışlar. Açık bir yer bulamayınca geri dönmüşler. Otelde su var elbette ama yarım litre su bizim paramızla on lira. Alıyoruz.

Yarın sabah Amsterdam’a yolculuğumuz.

16.07.2009

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara