Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '09

 
Kategori
Güncel
 

Türkan Hoca’nın ardından

Geçirmekte olduğumuz zor günler bana, öncesinde gözden kaçırdığım bazı ayrıntıları yakalama fırsatı sundu. Türkan Hoca'nın anısı, onca üzüntünün arasında bir boşluk buldu ve gözlerimin önündeki perdeyi az da olsa araladı. Neden on binler O'nu uğurlamak için mahşeri bir kalabalık oluşturdu, neden tanıyan tanımayan herkes dünyanın her tarafından üzüntülerini belirtmek için birbirleriyle yarıştı? Elbette ki duyulan sevgi en önde geliyor. Ama arkada başka bir gerçek var: Türkan Hoca'nın üstlendiği bu zorlu görevde vücut bulan bir gerçek!

O'nun neler yaptığına bakmak yeter bunu anlamak için: zorda olana yardıma koştu, ailesinin, akrabalarının, sosyal çevrenin baskısıyla okuma, öğrenme fırsatı bulamayan binlere, on binlere ulaştı! Değil okumalarının, sokağa çıkmalarının bile engellendiği, eşleri olacak insanlara mal gibi satılmayı bekleyen nice genç kızlarımıza kol kanat gerdi, dertlerini dinledi, onlarla sanki bir ablaları, dostları gibi yakınlıkla ve içtenlikle iletişim kurdu. Kısacası, onlar gibi oldu!

"Okumak istiyorum!" diye haykıran çaresizlere el uzattı, hem de bunu, bu görevi yapması gereken devlet eğitimin bütçedeki payını azaltmaya devam ederken yaptı. Ülkenin bir yakasında çocuklarımız okumaya okul bulamazken, diğer tarafında öğrencilerden "Ödenek yok!" diye zorla kayıt paraları toplanırken yaptı. "Devlet bize yardım etsin!" klişesini yıkarcasına yaptı, çabaladı, didindi, eğitim seferberliğinde bir lider, bir ışık oldu. Ve hepsinden önemlisi: "Örnek" oldu!

Sadece eğitimle bitmiyor elbette. Bu çabanın sonucunun, hedef belirlediğimiz muasır medeniyetler seviyesine ulaşmada olmazsa olmaz koşul olduğunu bilerek çıktı yola. Çağdaş yaşamı savundu, insan gibi bir yaşam idealinin mücadelesini verdi ve bu yolda hayata gözlerini yumdu. Mekanı cennet olsun…

Asıl önemli olan bu meşaleyi kimin, nasıl devralacağı. Öyle ki; Türkan Hoca'nın yıllarını verdiği milli eğitimimizin durumu içler acısı! Durumun vahametini dünya sıralamasında üniversitelerimizin konumuna bakarak görebiliriz. Benim gibi eğitimini yurtdışında alma şansına erişmiş kimseler, ülkemizdeki eğitim kurumları ile buradakiler arasındaki "okyanusu" çok net bir şekilde görebilirler.

Üniversitelerin başına getirilecek yandaşlar ve başına geçirilecek türbanlar ile eğitim ve hatta demokrasi sorunu çözülecekse eğer, biz medeniyetin ışığını yanlış yerde arıyoruz demektir. Milli eğitimi neden dershane-okul veya devlet-özel okul ikilemine mahkum ettiğimizi sorgulamakla başlayabiliriz işe mesela. Çözümü yasaklamakta değil, neden hocalarımızı, öğrencilerimizi oralara kaçırdığımızın muhasebesini yaparak aramalıyız.

İğneyi biraz da kendimize batırmalıyız: Siz elinize ayda en azından bir kitap almıyorsanız çocuğunuzun alim olmasını bekleyemezsiniz. Gözlerinin içine baka baka "Şimdi bunların birini Taksim'de sallandıracaksın, bak bir daha yapıyorlar mı!" diyorsanız, onların demokrasiye sahip çıkmalarını, fikri hür vicdanı hür bireyler olarak yetişmelerini bekleyemezsiniz. Spor izlerken oyunculara küfür edebiliyorsanız, onun da holigan olarak yetişmesine engel olamazsınız.

Neticede; önce kendimize çeki düzen verip, sonra örnek olacağız ki bu gidişi tersine çevirebilelim. Bu değişimin fitilini ateşlemek sadece Türkan Hoca gibi liderlerin değil, hepimizin görevi. O nedenle değişime önce kendimizden başlamamız gerek. Devleti bahane etmeden elbette.

 
Toplam blog
: 14
: 1400
Kayıt tarihi
: 10.05.09
 
 

Mert Demir. New York'ta Baruch College'da Finans doktorası yapmaktayım. Türkiye'de Odtü MBA ve İst..