Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Turkey, Hindi ya da Türkiye...

Turkey, Hindi ya da Türkiye...
 

Amerika'nın Simgeleri.


New York günlükleri- 1

M.Ö 3000 yılından Roma İmparatorluğunun yükselişine tanıklık eden Mısır Uygarlığı; bilim , mühendislik astronomi, matematik, madencilik ve tarım alanında yaptıkları sayesinde onları gelmiş en büyük medeniyet olmalarını sağladı.

M.Ö 1.yüzyıldan. Istanbul'un fethine kadar ayakta kalan Roma imparatorluğu 1500 yıla yakın Dünya üzerinde gücün ve üstünlüğün diğer adı oldu.

Her iki uygarlığın gerisinde bıraktığı izi takip eden günümüz medeniyetinin ilk başkentini ziyaret etmek beni çok heyecanlandırıyor.

Yolculuk New York'a...

Dünya'nın finansal ve kültür başkentine.

Bu şehirde 24 saat boyunca uyumayan iki şey vardır.

İlki, Times Square.

İkincisi ise para!

Dünya üzerindeki tüm parasal varlıkların yönü bu şehirde belirleniyor ve dünyaya yayılıyor ve günün sonunda yuvasına daha da büyüyerek geri dönüyor.

Tüm ülkelerin finansal kaderi şehrin nabız ritmine çok ince bir pamuk ipliği ile bağlı.

***

New York'ta yapmak istediğim çok şey var.

Düşünün, en çok izlenen Hollywood filmleri; şehri sahne olarak seçmiş ve yıllarca NYC hakkında bizleri görsel bombardımana tabi tutmuşlar. Ekrandan aşina olduğum simgeleri yakından görecek olmak beni çok heyecanlandırıyor.

Listeye koyduğum yerleri kafamdan şöyle bir geçiriyorum; Özgürlük Heykeli, Times Square, Brooklyn Köprüsü, Doğa ve Tarih Müzesi, Central Park, Harlem, China Town, Broadway Showları ve daha neler neler...

Hepsini görmek için kaç güne ihtiyaç vardır?

***

Gezimin her ayrıntısını çok önceden planladım. Otel rezervasyonumu yaparken kalınacak yerin her yere ulaşımının hızlı ve pratik olmasına dikkat ettim. Bu amaç ile Times Square'in uygun bir yer olacağını gördüm. Tripadvisor sayesinde seçtiğim otellerin yorumlarını okudum. Kalite ve ekonomik dengesine uygun olan bir Otel'de karar kıldım.

Bir sonraki aşama hava alanından Otel'e en hızlı ve en ekonomik olarak nasıl gelineceğinin planlamasını yapmak idi.
Tercih olarak ;Air Train-Metro Sistemini seçmeyi planlayarak otele ulaşmayı tercih ettim.

New York otellerinin % 50'sinde banyo ve tuvalet ortak kullanımlıdır. Şahsi banyo seçeneği oda fiyatını anormal olarak arttırmakta ve oda fiyatı bütçeyi aşabilmektedir. Bu yüzden otel arayışınızda bu dengeyi tutturduğunuz seçimler yapmaya dikkat ediniz. Ve mutlaka tripadvisor web sitesinden görüş alınız.

Benim oda tuttuğum otel ile ilgili son derece olumsuz görüşler yer almasına rağmen oteli yerinin merkezi ve odada banyo olmasından dolayı tercih ettim.
Altı gün boyunca odam 3 defa temizlendi ve her seferinde çarşaf ve havlularım değiştirildi ve yaptığım tercihten son derece memnun kaldım.

Otel seçimimim ardından görmek istediğim yerlerin bir sıralamasını yaptım. Listeyi sürekli azaltmama rağmen halen bu kadar yeri görebileceğimden kuşku duyuyorum.

***
Neyse büyük gün geldi ve 11:00'de kalkacak uçağımıza bineceğiz.

Acaba koltukları nasıl?

Geniş mi? Rahat mı? Uçuşa uygun bir konfora sahip mi?

İlk defa 10 saatin üzerinde bir uçuş yapacağım...

Hani otobüs yolculuklarında 3 saatte bir mola verilir de çıkarsın dışarıya.

Kavrulmuş leblebi ya da gözleme kokar hava.

Ayaklarını hareket ettirir ve yolculuğun geri kalanına enerji toplamış olursun.

***

Uçak dıştan oldukça büyük, hatta giriş kısmı nerdeyse uçağın orta kısmına yakın bir yerde. Sebebini ise benden önceki yolcuların pilot kabini yönüne ilerlediğinde anlıyorum.
Evet, sol taraf, First Class'mış.

Sağ taraftaki koridor da bizim oturacağımız koltuklar olmalı, sağ tarafa yöneliyorum ve ne göreyim; normal koltukların 1, 5 misli büyüklüğünde ve ayaklarınızı tamamen uzatacağınız kadar geniş bir koltuk arası, toprak rengi son derece modern bir kabin.

Bu yolculuk çok rahat olacak.
Biletim 32. Sırada ve yerimi ararken bir bölme daha geçiyorum.

Aman allahım o da ne! Bu kabin çok farklı.

O bildik mavi koltuklar!

Peki bir öncekiler neydi?

Comfort Class'mış!

Bir düş kırıklığı ile ekonomi sınıf koltuğumun içine küçülüp yerleşiyorum.

***

THY'nın konuk severliği ve ikram kalitesi hiçbir hava yolunda olmadığından ekonomi sınıfıma kalkıştan bir süre sonra adapte oluyorum. Yapılan ilk servisler ile tüm ışıklar ve pencereler kapanıyor. Gündüz vakti, gece sessizliği ile uyumaya çalışıyoruz.

THY'nın uzun uçuşlarda kullandığı uçaklar tam bir teknoloji harikası. Koltukların arkalıklarında bulunan dokunmatik ekran üzerinden eğlence ya da bilgi edinme menüleri ile vakit geçireceğiniz bir sürü sezon film/dizileri mevcut.

İkramlarında sınırsız soğuk ve sıcak içecek servisi yanında; iki ana menü ve bir sandviç servisi bulunuyor.

***

NY saati ile 15:00 gibi ( TR saati 22:00) JFK hava alanına iniyoruz.

Ve işkence başlıyor.

Hükmeden bir ses tonu ile konuşan görevli bizi düzene sokmaya çalışıyor ve bu hiddet ile kafama çuval geçirilir mi diye düşünüyorum.

Bizden sonra gelen uçuşa ait yolcularda bizim arkamızda Amerikan vatandaşı olmayan herkes ile birlikte beklemeye alınıyor ve devasa bir kuyruk oluyoruz.

Anakonda yılanı ağırlığında hareket eden kuyruk bir saatlik bekleyişin ardından görevlinin işareti ile silkiniyor ve alt salona koşar adımlar ile iniyoruz.

Alt salonda bekleyen diğer kalabalığı görmek gerçekten çok umut kırıcı ve anakondanın bir sonraki silkinmesini görmek için 1 saat daha bekliyoruz.

Kuyrukta konuştuğum bir Amerikalı Türkiye'den gelen uçuşlar için diğer varış noktalarından; örneğin Chicago ya da Los Angeles'da bu denli yoğunluk olmadığını ve günlerden Cumartesi olması bu yığılmanın sebebi olabileceğini söylüyor. Demek ki varış ve ayrılma tarihlerinin hafta içine rastlaması ya da farklı noktalardan giriş yapılması gezi planlaması için bir avantaj olabilir.

Kuyrukta bekleyenlerin büyük bir bölümü çekik gözlü vatandaşlar. Bunlar Çinli'midir ya da Japon'mudur çok anlaşılır değil ama çekirge sürüsü mantığı ile hareket ettiklerini gözlüyorum.

Birden çok sayıda ek gişe açılıyor ve sıra hızla ilerleyerek kısa sürede bana geliyor.
Memura ziyaret nedenimin turistik olduğunu söylüyorum.

Pasaport kontrolunun arkasında bagaj bölümü yer almakta. Kontuarda dönmekten sarhoş olan valizimi kenara alınan bagaj dağlarının içinden buluyor ve "Air Train" yönlendirmelerini takip ediyorum.

***

JFK hava alanı dünyanın en büyük 10 havalimanından biri olup yılda 50 milyon yolcu ağırlamakta. Toplam 8 terminal ve bu terminalleri birbirine bağlayan metro sistemi ile devasa bir yapı.

Havalanı içinde çalışan bu metro sistemine Air Train adı verilmekte.

Air Train JFK terminalleri ile metro bağlantı noktası olan Jamaica Istasyonuna ring yapıyor.
Biniş ücretsiz, ancak indiğiniz noktada otomatik bilet makinalarından çıkış bileti alıyorsunuz.

Metro sistemine girdiğinizde ise gene elektronik gişelerden bir seferlik ya da çok seferlik bilet alabilirsiniz. Tek seferlik bilet yaklaşık 3 $ iken bir haftalık ve sınırsız kullanımı olan bilet 29 $ ve ben bu bileti satın alıyorum.

Air Train ile metro bağlantı noktasına gelip beni Times Square'e götürecek metroya geçiyorum.

Mutlaka gezi öncesi metro sistemi hakkında internetten bilgi edinmenizi tavsiye ederim. Özellikle ineceğiniz güzergaha ait detaylı metro haritalarını web'den indirmeniz işinize yarayacaktır.

New York metro Sistemi gerçekten çok büyük ve İlk hattın 1906 yılında açıldığı düşünülür ise neden bu kadar eski ve bakımsız olduğunu anlıyoruz.

Bu arada New York'ta "metro" isimlendirmesi yerine "subway" adı kullanılmaktadır.

***

Yaklaşık 30 dk sonra 42 Cadde istasyonunda iniyorum. Çıkış noktalarından rastgele bir tanesini seçiyor ve yeraltından gün yüzüne çıkıyorum.

Gördüğüm manzara başımı döndürüyor.

Roma'yı gördüğümde dünyadaki en turistik yer olduğunu düşünmüştüm, ama yanılmışım.

New York kelimenin tam anlamı ile insan kaynıyor. Her taraf dev boyutlu ekranlar ile bir renk cümbüşü içinde.

Otele giriş için daha önce mihengir olarak Google Earth'den tespit ettiğim Hard Rock Cafeyi görüyor ve yanındaki 43. Caddeye geçiyorum. Sadece 40 metre sonra Türkiye saati 02:00'da ( NYC saati ile 19:00'da) otele varıyorum.

Otelin lobisi kalabalık ancak işlemlerim kısa sürede tamamlanıyor ve odama çıkıyorum. Odaya vardığımda ise eskiliğinin dışında bir anormalliğe rastlamıyorum. Derhal bavulumu açıp giysilerimi askıya kaldırıyor ve düşünüyorum.

Yatmak ya da kendimi dışarı atmak...

Kendimi dışarı atmak seçeneği ile Times Square'e zıplıyorum.

Her taraf cıvıl cıvıl.

Arkamdan birisi Türkçe "şuraya bak" diyor dönüyorum ve Türklerin dünyanın her yerinde var olduğunu NYC'de kanıtlamış oluyorum.

Meydan da çok sayıda sokak göstericileri , satıcılar , sinema filmi çekenler, .. yetmiş milletten insan bulunmakta.

Acıktığımı hissediyor ve etrafıma bakıyorum; Sbarro Piza, Starbucks, Mc Donalds ve sayısız local sandwich Cafeleri bulunmakta.

Ben de sandwich tercih ediyorum. Meydan da Hard Rock Cafenin çaprazında "Europa Cafe"ye giriyorum. Cafe son derece büyük ve yemek büfesindeki örnekler ise iştah kabartıyor.
Kendime "iste pişirilmiş cheddar peynirli hindi" sipariş etmek için kasadaki bayana yöneliyor ve siparişimi veriyorum.

- Smoked Turkey with Cheddar Sandwich, Please ! ( iste pişirilmiş peynirli hindi sandviçi, lütfen)

Görevli oldukça konuşkan siparişi alırken benim ile sohbet ediyor. Günümün nasıl geçtiğinden kaç saattir cafede çalıştığından bahsediyor.

Ben de bu arada telafuzundan dolayı nereli olduğunu merak ediyorum.

- Where are you from? (nerelisiniz diye soruyorum)

= Dominic Republic! (Dominic Cumhuriyeti !)

Şimdi sıra onda ve sanırım o beklediğim soruyu soracak. Bana yöneliyor, derin bir nefes alıyor.

= And, where are you from ? ( sen nerelisin )

- Me, Türkiye . ( Ben mi, Türkiye)

- O what? Where is your country? ( O ne! Ülken nerede? )

Terlemeye başlıyorum. Ülkeme "hindi" dedirtecekler. Hindi dersem hemen anlar.

Burdan çıkmak istiyorum ! "Turkey" İngilizcede Hindi - kümes hayvanı aynı zamanda Ülkemizin adı olan "Türkiye" anlamına gelmektedir.)

Ben de derin bir nefes alıp cevap veriyorum.

- Turchia !( İtalyanca deniyorum)

= O what? ( o ne?) Yüzü buruşuyor ve sevimsiz bir ifade ile devam ediyor.

= I don't understand! I have never heard this country. ( Ne anlamadım. Bu ülkeyi hiç duymadım)

- Turkei ! ( Almanca deniyorum)

= Never heard that! ( asla onu duymadım ) Başını iki yana sallıyor. Söyleşiden istifa etmek üzere...- Hindi! ( Turkey)

- Hindi! (Turkey)

- Hindi'liyim ben. ( I am From Turkey)

= Oooo, Hindi (Ooo, Türkiye.) Coğrafyasının geçer seviye olmasından dolayı yüzü gülüyor!

= Istanbul.

= I like your country. A friend of mine had already visited Istanbul and liked Istanbul very much. (Ülkenizi çok beğeniyorum. Bir arkadaşım İstanbul'u ziyaret etti ve çok beğendi.)
Dersini vermek için devam ediyorum.

- Do you know that? Only English speakers name our country with a poultry called "Turkey"The rest of the World pronunciation is the same as our pronunciation. (Biliyormusunuz sadece İngilizce konuşan ülkeler Türkiye' yi bir kümes hayvanı ismi ile adlandırmışlardır. Tüm diğer ülkeler bizim telaffuz şeklimize uygun isimlendirme yapmışlardır.)
Ve devam ediyorum.

- If we name your country as "Chicken" would you liked that? (Şayet sizin ülkenizin adı bizim ülkede tavuk anlamında olsa ne yapardınız?)

= O noo, I wouldn't like that I will say Turkiya now on, OK? ( O hayır olmaz, bundan sonra Turkiya diyeceğim, tamam mı ?)

- Tamam, teşekkür ederim.

Türkiye dolgulu peynirli sandviçimi yedikten sonra saat 21:00 gibi odama çekiliyorum.

***

Gece yarısı uyanıyorum.

Saatime bakıyorum, NYC zaman dilimine göre saat 24:00 (Türkiye'de 07:00, sabah).

Biyolojik saatim kalk ve işe git diyor..

İşte bu jetlag !

***

Not: Günlüğümü bölüm bölüm yazacağım. Gezide yakaladığım görüntüler ve linkler için websitemdeki köşemi ziyaret edebilirsiniz. 

 
Toplam blog
: 62
: 2308
Kayıt tarihi
: 10.12.09
 
 

Üniversite yıllarında başladığım fotoğraf sanatını iş hayatına atıldığım dönemde geliştirdim. Bir..