Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '08

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'nin Musul Sorunu (XI) ''yıkıma doğru''

Türkiye'nin Musul Sorunu (XI) ''yıkıma doğru''
 

Sultan II.Abdülhamid, Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili görüşlerini, hayatının en karanlık günlerini yaşadığı ''Beylerbeyi Sarayı'nda! şöyle anlatmıştır: ''...Hakikaten gazeteler, Çanakkale'de düşmanın durdurulduğunu, büyük zayiata uğratıldığını yazıyorlardı. Ben bir türlü bu haberlere inanamıyordum. Fakat İngiliz ve Fransız donanmasının, Çanakkale Boğazını zorladığı, ancak giremediği de bir hakikatti... Çıkartma yapmaya muaffak olmuş ama ordumuz karşısında, mıhlanıp kalmıştı... Muhafız kumandanı Asım Bey'i saraya gönderip bilgi almak için çırpınıyordum. İşte bu arada, Rabbim'e şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim bir zafer haberi ulaştı... Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal Bey adında bir miralay(albay) kazanmış'... Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun...'' Oğlum Abid efendi, Mustafa Kemal ile, burada tanışmış, şaşırdım!-...Burada ne arıyormuş, dedim.Yüzbaşı Salih(Bozok)'in arkadaşıymış, onu arada bir ziyarete geliyormuş, orada tanışmışlar; Abid efendiyle de dost olmuşlar. Hatta oğlum Abid efendiye, Mustafa Kemal Paşa , iki ceylan yavrusu hediye etmiş!... Bundan memnun oldum. Devletimin yüzünü ağartmış bir Paşa'nın, Abid efendiye yakınlık göstermesi, bir şahsiyeti olduğunu anlatıyordu... Oğluma, münasip bir mukabelede bulunmasını hatırlattım. Biraz vakti halim olsa ''bir altın saat'' diyecektim, ama dedikodusundan çekindiğim, hemde müzayeka (geçim sıkıntısı) içinde olduğum için, bir şey söylemedim... - ...Bir daha arkadaşına gelecek olursa haber ver ben de göreyim dedim... Gerçekten bir defa daha gelmiş, bana haber verdiler. Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama , sıradan askerlere benzemiyordu; tehlikeli bir sükuneti vardı. Enver Paşa'nın kendisinden niçin çekindiğini o zaman anladım!..Talat Paşa, kendisini tutuyormuş.Bunlar küçük şeyler! Çanakkale'de İngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin, ordusunu ve donanmasını durdurdu, yüzgeri ettirdi ya, bana lazım olan odur!...Muaffakiyeti için dua ettim...

Osmanlıcılığın, sona erişi, Arap bölgelerinde de, İngilizlerin, özerkçi hareketleri kışkırtmaya başlaması; AlmanPancermenizm'inin ''Orta Asya'ya Doğru'' Politikasına paralel olarak, Jöntürkler'in, yani İttihak ve Terakki iktidarının Turancılık yada Pantürkizm ideolojisini geliştirmeye ve buna bağlı olarak azınlıklardaki ekonomik gücü ve sinerjiyi kendi sosyal katmanlarına yönlendirmeye kitlenmiş bir siyaseti üretme haline dönüşüyordu... Almanlarca da fevkalade teşvik edilen bu durum, (Rus ve İngilizler'le her tür ittifaka açık olan bölgedeki Ermenileri'de doğrudan etkiliyecek olan durum!...) onlara göre; Kafkasya'dan Çin sınırına kadar Rus Çarlığı'nın etki alanındaki ülkelere, (Panislamizm'e de iyi(!) bir alternatif olarak) sızmaya başlayacak bu yeni ideoloji (!...), Rus egemenliğindeki bütün Türk bölgelerini ağı altına aldıktan sonra, Halife'nin manevi etkisi altında olan İngiltere sömürgesi Hindistan'ı da (bu günkü Pakistanı'da içine alarak...) etkileyebilirdi...Almanların 3B projesine uygun olarak, bu ırkçı ideoloji'nin hele Balkan Bozgunu'nun derin etkisi altında kalmış, sıkışmış, İttihak Terakki kurmaylarını ve bağlaşıklarını etkilememesi mümkün değildi. Ve buna paralel olarak, Almanların teşvikiyle uygulamaya soktukları ''yanlış ve tehlikeli tehcir politikalarının'' uygulanmasında, Kayzerin Hariciyesi'nin büyük payını da yabana atmamak gerekirdi!.. Böylece, çökertilmiş Osmanlı'ya olası büyük savaşta, ona emperyalist bir misyon sağlayacak , ırkçı , istilacı ideoloji de, ''zerk edilmiş '' oluyordu.. . Ancak Kayzer'in yaptığı iki önemli yanlış vardı!... Birincisi; bu paylaşım sürecinde, Bismarc ile anlaşamayıp, Rus'larla ittifakı bitirip, geçmiş tarihin deneylerini de unutup , Rusları bir büyük bela olarak başına sarmasıdır. ikincisi; Sultan II.Abdülhamid'in ''Dakik denge Politikasıyla'' ; Ruslar'la, İngilizler ve bağlaşıklarını idare eden politikanın, Rus-İngiliz İttifakı gerçekleşince , darmadağın olacağı, yıllardır hazırlanan ''Osmanlı'nın Bölüşümü Planlarının da'' bu süreç içinde hızla uygulamaya konacağı konusundaki durumu iyi hesap edememesidir!.. Bu olumsuzluğa, Almanlar'a karşı, önceki savaşı kaybetmiş Fransızlar'ın, maddi ve manevi savaş gücü birikimini hesap edememesi de, destek verecektir!...

''Sıkışmış'', İttihak ve Terakki'nin Kurmayları! da, herhalde, ülkenin artık elden gittiğini görüyor, Ruslar ve Almanlar'la, kendilerini güvence altına alacak antlaşmalar yapmaya da çalışıyorlardı... Bulgarlar onlar için hala büyük bir tehditti... Bab-ı Ali'deki Alman Büyük Elçi'si Wangenheim, teklife beklenen, gecikmiş cevabı verince, onlar da, 2.Ağustos.1914 gecesi'nde, İstanbul'da gizli bir ittifak anlaşmasını, Almanlar'la yaptılar!.. Osmanlı'nın ve milyonların kaderini belirleyen bu antlaşmayı, Wangenheim dışında, Enver Paşa ve Sadrazam Sait Halim Paşa biliyor ve imzalıyordu... Fransız sermayesinin ''samimi dostu, kardeşi'', Maliye Nazırı Cavit Bey'in maliyesinde para yoktu!... Antlaşmaya göre, bu aşamada, Osmanlı bu büyük savaşa girmeyecek , Almanlar'la ittifak halinde olacak, Rusya, Avusturya-Sırbistan savaşı'na müdahale ederse, Almanya'nın yanında yer alınacaktı. Almanlar'da bir Rus saldırısı karşısında, Osmanlı Devleti'ni koruyacaktı... Bundan sonra Almanlar , Avusturya- Macaristan İmparatorluğu'nun yanında, savaşa girdiler...Alman Savaş Planları'na göre, Avusturya, Ruslar'ı altı hafta doğu cephelerinde idare ederse, onlar Fransa'nın işini bitirip, dönüp Balkan Devletleri'ni de, işin içine sokup, Ruslar'ı hep birlikte halletmeyi düşünüyorlardı... Evdeki hesap çarşıya uymayıp her iki cephede de yenilgiler söz konusu olunca, Almanlar, Osmanlı'yı da devreye sokma kararı aldılar!...İngiltere ve yandaşları, Osmanlı Halife-Sultanı'nın savaşa girip ''Cihad'' ilan etmesinden korkuyorlardı. Bu durum, İngiltere'nin sömürgeleri olan, Mısır ve Hindistan'da ciddi sorunlar çıkarabilirdi... Berlin-Bağdat Demiryolu , Mezopotamya'ya ulaşmadan, Irak ve Filistin'de durumu sağlama almak, hem Boğazları kontrol altına alıp, hem de Rusya'ya destek vermek istiyorlardı...Bu yüzden, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmeden, Müslüman Hint Taburları'nı, çok hızlı bir şekilde, Süveyş ve Mısırdan geçirip, Fransa'ya çıkardılar!...Rusya'da, bir taraftan Enver Paşa'nın, Almanlar'dan sözümona gizli bir şekilde, Osmanlı-Rus Saldırmazlık Paktı, teklifini değerlendirirken(!..), bir taraftan da, Polonya ve Galiçya'daki savaş durumlarının gelişimini izliyor , Trans Kafkaslar'dan başlatmayı planladığı harekatı geciktiriyor, bu arada Romanya ve Bulgaristan'ı da tarafına almaya çalışıyordu!... Bu imza süreci başlamadan, 10.Mayıs.1914 yılında, Talat Bey (Paşa)ve İzzet Paşa, Yalta'da, Livadia'da, Çar II.Nikola'yı ziyaret ediyor; Türkiye'nin Rusya'yla iyi komşuluk ilişkileri kurarak, barış ve dostluk içinde beraber yaşamalarını temenni ediyordu. Çar'da, Türk Hükümeti'nin kendi ülkesinin hakimi olarak kalmasının, idareyi başkalarına bırakmamasının, bu dostluğun teminatı olarak göreceklerini, ''Liman Von Sanders'in olağan üstü yetkilerle, Osmanlı Devletinde müdahil olmasını da, kabul edemiyeceklerini, Talat Paşa'ya diplomatik bir dille bildiriyorlardı!...( Osmanlı Hükümeti'nin oluruyla, Almanya, General Liman Von Sanders'i , orduda ''Islahatlar'' yapması için, İstanbul'a göndermiş (!...), oda hükümetle bir sözleşme yaparak, I.Kolordu'nun başına getirilmişti!...) İngiliz, Fransız ve Rus elçilerinin tepkilerine karşı da; Sadrazam Sait Halim Paşa, bunun Osmanlı'nın bir ''iç meselesi'' olduğu yönünde görüş bildirmişti!... Dahiliye Nazırı Talat Bey'de Çarın bu konudaki sitemine karşı, bunun tamamiyle teknik bir konu olduğunu, bu ilişkinin siyasi bir boyuta ulaşmaması içinde Rusya'nın dostluğuna güvenilmesinin, Osmanlı içinde şart olduğunu vurgulamıştı... Daha sonra bu general, komutanlıktan alınmış, ''Müşir'' rutbesiyle ordu genel müfettişliğine atanmıştır... Bu temaslar, İttihak-Terakki içinde de bazı önemli görüş ayrılıklarının olduğunu, herşeye rağmen, Almanlar'ada bir mesaj verilmek istendiğini, bu konuda geçde olsa devrik sultanın politikasının birazcıkda olsa kullanılmaya çalışıldığını göstermektedir... Alman Büyükelçisi Wangenheim, Boğazlar ve doğudaki eşkiya hareketleri (!...) konusunda Ruslar'la bir denge anlaşması yapılması için, Çar ve Dışişleri Bakanı Sazanov'la geliştirilmeye çalışılan bu sürece tepki gösterecek, yukarıdaki ittifak sürecini hızlandıracaktır...(Aslında Almanya, ''Marne'' muharebesine kadar gelen savaş süreci içinde, önce de değindiğimiz gibi, ''Fransızlar'a karşı, hızla sonuca gitme hayalinde olduğu için'', Osmanlı'yı doğrudan savaşa sokup, bu ''zafer''den, nemalanmasını istemiyordu...) Sonuç olarak bu durum; Osmanlı'nın açısından, I.Dünya Savaşı 'na girme arifesinde, Rusya'yla iyi ilişkileri geliştirebilmek için atılan son olumlu adımdı... Bu arada, Balkan Savaşı'nın ardından Sofya Askeri Ateşeliği'ne gönderilen, Mustafa Kemal'in, 4.Ağustos.1914'de de Sırbistan Askeri Ateşeliği'ne gönderilmiş olduğunu da hatırlatalım!... Buda, Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın, Talat bey'le, Makedonya'dan gelen iyi ilişkilerine rağmen, Mustafa Kemal'i ufak mevkilerle yükseltip, iktidar sürecinin dolaylı olarak dışında tutma taktiklerinden biri olsa gerektir...

Savaşın başlamasından önceki , birkaç ayda oluşagelen siyasi tablo, gerek İtilaf ve gerekse İttifak Devletleri'nden hiçbirisinin, Osmanlının öncelikle savaşa girmesini istemediği şeklindeydi. Savaşa girsin, ama hemen şimdi değil!...
Yani biz aramızdaki hesabı görelim, o aşamadan sonra, Osmanlı'da bir plan ve program dahilinde, halledilecektir!... Bu yüzden, Sazanov vasıtasıyla, Osmanlı'nın Almanlar yanında savaşa girmesini engellemeye çalışırken, Osmanlı'nın hayalinden bile geçiremeyeceği sözümona siyasi ve ekonomik tavizleri (şimdilik!...) sundular... Ruslar ve İngilizler, Fransa'nın yalancı itirazlarıyla renklendirilmiş, ''Kapitilasyonların İlgasını'' kabul ettiklerini Osmanlı Hükümetine bildirdiler!... Almanya'nın ''yalancı zafer haberleriyle şişirilmiş Osmanlı Kurmayları da, bu arada, ''Bulgar Askeri Korkusuna '' rağmen, iki arada bir derede; bu zaferden pay alma telaş ve sarhoşluğu içinde, bir adım daha ileri giderek, 9.Eylül.1914 yılında, Kapitilasyonları tek taraflı olarak kaldırmak konusunda, cesurca(!...) bir karar verdi...

Yalancı protestolarla, bu duruma , sözümona verilen tepkilerin dışında, herhangi eylemin olmaması, Alman Sefiri Wangenheim'i rahatsız ediyordu...Bu korkusu, Osmanlı Kurmayları üstünde öfkeye dönüştü...Ve iş hızlandırıldı...Almanlar için, ''Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok'' tu... Ve Osmanlı Hükümeti'nin tam olarak bilemediği başarısızlık devam ediyordu!...Gerçi Osmanlı Hükümetin'in bu subjektif yaklaşımında, son kırk yılda, imparatorluğu, parça parça kemiren, Kıbrıs'ı, Mısır'ı, Tunus'u, Akdeniz ve Ege'deki adaları, alarak, yukarıdaki parçalanma süreçlerini işleten; Vatansever, ileri görüşlü Sultan II.Abdülhamid Han'ı bile, zorunluluktan, Düyunu Umumiye'ye yönelten İngiliz-Fransız ve işbirlikçilerine karşı, yalnız 93'Harbi'nde, Osmanlı'ya saldıran Ruslar'a karşı sessiz kalma hatası dışında, pek de bir kusuru gözükmeyen, (ki Almanya'nın o günkü diplomasisi, batıya karşı Ruslar'la kurulmuş bir barışcıl diplomasiye dayanıyordu ve bu hatasını, Bismarc, Berlin Konferansında, Osmanlı'nın daha fazla ezilmesini engelleyerek telafi etmeye çalışacaktı...) bir siyaset yapıyordu!... Ayrıca Batı Entelijansiyası'nın yorumu, Almanların kazanacağı doğrultusundaydı...Ve ekonomik ve askeri, teknolik sinerji de, ibrenin Almanlar'dan yana olduğu yönündeydi...Bu yüzden; gerek padişah, Sultan Reşat(V.Mehmet), gerek Sadrazam Sait Halim paşa ve gerekse İttihak ve Terakki'nin Kurmayları, öyle veya böyle, hele Rus-İngiliz tarihi ittifakından sonra, bu koşullarda, Ruslar'la denge politikası izlemeye çalışsalar da, bir kısmı örgüt içi ve dışı Alman politikasına karşı, ''kardeşlik baskılarıyla'' , karşılaşsalar da, bundan sonraki stratejilerini de, ister istemez bu şekilde, yapılandırmak zorunluluğu içindeydiler!... Tarih onlara artık pek fazla bir seçenek bırakmıyordu...

İngiliz Bahriye Bakanı, Winston Churchill, Osmanlı hükümeti'nin sipariş verip halkın parasıyla borcunu ödediği, iki savaş gemisine, güvenlik nedeniyle el koymuş, bu durum İngilizler'e karşı, Osmanlı kamuoyunda infial ve İngilizler'e karşı bir güvensizlik yaratmıştı.. Bu yüzden İngilizler'in Churchill'le, savaş arifesinde Osmanlı'ya yaptıkları ''sağlam'' teklifler de, biraz da bu yüzden ciddiye alınmamıştı... Çünkü bu gemiler, Osmanlı Hükümeti'nin Karadeniz'de Ruslar'a karşı, bir denge kurmasına neden olacak ve Trabzon üzerinden doğu'ya denizyoluyla yapılacak, ticari ve askeri hareketlere destek sağlayacaktı... İmparatorluğun doğu bölgelerine hızla lojistik destek verecek, bir kara ve demiryolu ağı maalesef yoktu!... Akdeniz'de dolaşan iki modern Alman savaş gemisi, Goben ve Braslau , daha önce Fransızlar'ın Osmanlı'dan aldığı Kuzey Afrikada'ki , Fransız Üsleri'ni bombalama emriyle yola çıkmış; İngiliz ve Fransız Donanmaları'ndan kaçarak, Boğazı geçip İstanbul'a gelmişti...

Osmanlı, zor durumda kalınmamak için, bu gemilerin satın alındığını duyurmuştu!...Bu arada, Osmanlı Hükümeti, Fransa'daki Osmanlı elçisinden alabildiği son ''tehlikeli '' haberler ışığında, savaştan yan çizmeye çalışsa da, ekonomik sıkıntıları bahane etsede de, Almanlar, hemen yüz milyon altın franklık, şartlı istikraz önerip, derhal altınları İstanbul'a göndermişlerdi!... Şartı; bu paranın yarısı, ulaştıktan sonra , Osmanlı'nın savaşa girme işareti olarak algılanmasıydı!... Ancak, tehlikeyi hisseden Sait Halim Paşa, Enver Paşa'nın çok istekliliğine rağmen, Ruslar'ın Varşova'daki başarılarını da duyunca, durumun Osmanlı için tehlikeli olan vaziyetinin kavramış, bu savaşa girme baskısını biraz daha erteleyebilmek için, ''Son askeri ve siyasi durumların Almanlar'la beraber savaşa girmeden önce bir kez daha değerlendirilmesi'' için, Wangenheim'in baskılarına rağmen, Berlin'e bir heyet göndermeye karar vermiş ve heyet Berlin'e gitmişti...BU arada, Wangenheim, Amiral Souchon'a işareti de vermişti!..., Baştan beri nihai amacı belli olan bu iki zırhlı, Enver Paşa'nın bilgisi dahilinde, ancak sözümona bir oldu bittiyle, Karadeniz'e açılıp, Türk Bayrağı çekerek, Ruslar'ın, Odesa ve Sivastopol'daki askeri noktalarını top ateşine tuttular. (Bu emr-i vaki olayına çok üzülen ve de kızan Sait Halim paşa'nın, Enver paşa'ya çok büyük hakaretler yaptığı ve ilerde de, birazda bu yüzden istifa ettiği söylenir...) Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın haberi dahi olmadan da, Boğazlar'ı, geçişe kapattılar!... Rusya, Osmanlı'ya savaş açtı. İmparatorluk'da yok oluşunu sağlayacak bu savaşa, ''İttihak ve Terakki'nin Büyük Umuduyla'' girdi... Bu aşamada zaten savaşı statejik olarak kaybetmiş olan Almanlar, taze kuvvetleri savaşa sokarak, büyük savaşın cephelerini genişleterek biraz rahatladılar...Tarih 3.Kasım.1914'ü gösteriyordu... Rus İmparatorluğuyla Osmanlılar arasındaki, Abdülhamid'le başlayan kırk yıllık barış süreci, İttihak-Terakki'yle sona eriyordu...Ve ''Düveli Muazzama'nın '' Doğu'yu, tümüyla hegamonyası altına alma sürecinin son tetiği de çekilmiş oluyordu!...

Osmanlı orduları, İmparatorluğun hemen hemen her cephesinde savaşa tutuştu. Bunlar sırasıyla, Çanakkale Cephesi, Kafkas cephesi, Kanal cephesi, Filistin cephesi, Irak cephesi, Galiçya ve Makedonya Cephesi'dir!...

İngiltere Hükümeti; Genel Kurmayı'na , Basra ve Abadan'ın işgali için gerekli emirleri vermiş, Çanakkale boğazına yakın adalarda konuşlanmış İngiliz donanması'da, Çanakkale Harekatı'na başlamak için hazırlanmaya başlamıştı...On yıl önceden tasarımı inceden inceye yapılan bu plan, Bahriye Bakanı Churchill tarafından, 1914 Kasım'ında uygulamaya konuldu!...

Prusyalı aristokrat Yahudi bir ailenin çocuğu olan, Otto Liman Von Sanders, zamanın modasına uyarak, orduya yazıldı...1911 yılında generalliğe yükseldi.Almanların 3B Projesi (Berlin, Boğazlar, Basra ya da Bombay) çerçevesinde, Halifenin ordusunu, ileride kullanılacak '' Büyük Bir Alman Lejyonu'' gibi ıslah edip, eğiterek, Osmanlı'yı da bu şekilde yanında sözümona müttefik olarak alarak, hedefine ulaşmaya çalışan Almanya'nın bir kurmayı olarak, 1913 yılında İstanbul'a geldi...Hemen I.Kolordu Komutanlığına ve Yüksek Askeri Şura Üyeliği'ne atanarak, tarihte bir ''ilki'' gerçekleştirdi... Buna belki birazda, Balkan savaşları'nda, kurmayların daha düşük yoğunluktaki toplam düşman ordularına karşı utanç verici askeri örnekler sergilemesi, Selanik örneğindeki, ''Tahsin Paşa Rezaleti'' gibi durumların da bir payı vardı... Liman Von Sanders, yardımcılarıyla birlikte, savaş başlamadan çok kısa bir zamanda, Almanya'nın, ağırlıklı askeri teçhizat ve silah desteğiyle, orduda biraz toparlanma sağladı... Çanakkale savaşları arifesinde de, önce ''Müşir'' yani mareşal rütbesiyle , Ordu genel müfettişliğine, ardından da, Esat Paşa'nın yerine, Çanakkale V.Ordu Komutanlığına getirildi...

Liman Von Sanders, elindeki kuvvetleri üçe böldü.Düşmanın Saroz Körfezinden çıkartma yaparak, Gelibolu Yarımadasının en dar yerini ele geçirip, V.Ordu'nun, arkayla irtibatını kesip , yok etme planları olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden önemli bir gücü orda bıraktı...Esat Paşa, düşmanın merkez bölgeye asker çıkaracağını düşünerek, planlarını ona göre yapmıştı; ancak Liman Von Sanders'in kararları tam tersi yönde oldu ve düşmanın karaya çıkıp, o bölgelerde konuşlanmasına izin vererek, sonra da düşmanı o bölgeden temizlemeye çalışarak, onbinlerce Mehmetçiğin ölümüne neden oldu. Basiretsizliği ve geç karar alması büyük kıyımlara ve zararlara neden oldu.

Kıyı bölgesine yerleşen düşmanın, ağır makinalı, siper havanlı, bol lağım teçhizatlı askeri gücü ve denizden desteklenen ateş gücü de , tarihin en kanlı savaşlarında ibreyi düşman kuvvetlerine yönlendirdi... Liman von Sanders, düşmanın önce Saros, sonra Anadolu ve sonra da Seddülbahir'e çıkartma yapacağını düşünmüş, bunun bedeli de çok ağır olmuştu... Bu yüzden, kıyıda zayıf bir güç bırakıp, üçe böldüğü bu gücü de, koordineli olarak geride tutup, oynak bir savunma taktiğiyle , zor arazi koşullarını hesaplamadan yapılmak istenen bir savunma, büyük bir askeri hataydı!...Savaşın ilerleyen safhalarında, Anafartalar Grup Komutanlığı kurarak, ''Albay Fevzi Bey'i'' başına getirmişti. Liman Von Sanders'in, derhal gece taarruzu emrine, uzun yoldan gelmiş, yorgun askerini bir gece dinlendirip hazırlamak isteyen albayın, Kurmay Başkanı Esat Paşa'ya durumu bildirmesine rağmen, karargahın ısrarını , askeri kırdırmamak için geciktiren bu komutan görevden alınmış ve yerine, Albay Mustafa Kemal atanmıştı... Albay Fevzi Bey'in bu tavrı, savaşın kaderini, dolaylı olarak etkilemiştir...Özetle, Mustafa Kemal'in başında olduğu birlikler, en son Conk Bayırı'nda , tarihe geçen büyük özveriyle ve ''Kahramanlıkla'', İngiliz Birlikleri'ni perişan etmişlerdir!... İbre'nin Türkler'den yana dönmesi, savaşı sonunu da olumlu yönde etkilemiştir...Mustafa Kemal, İngilizler'in çekileceğini hissederek, onlara son darbeyi vurmak istemiş, ancak gene Liman Von Sanders, buna izin vermemiştir... Mustafa Kemal'in İstanbul'a dönüşü birazda bu yüzdendir... Sonuçta, yüzbinlerce insanın kanına mal olarak, Osmanlı'nın kazandığı ''bu şanlı zafer'' de, Almanların beceriksizliğinden dolayı, masa başında kaybedilmiştir...


(devam edecek

Fotograf: Çanakkale Savaşı

'' V.Ordu Kurmayları''
Liman Von Sanders , Esat Paşa, Rauf Orbay
İsmet Bey ve diğer subaylar,

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..