- Kategori
- Psikoloji
Türkiye toplumu neden kolayca dolandırıcılara yem olmaktadır?
Dünya ülkeleri üzerinde genel bir araştırma yapılsa, devletin adını ve gücünü kullanarak, insanları dolandırıp komik ve madara duruma düşüren, Türkiyenin dışında bir başka ülke her halde bulunmamaktadır.
Çünkü neredeyse her gün, insanların dolandırıcılar tarafından mağdur duruma düştüklerini, televizyon ve İnternetten herkes rahatlıkla öğrenmektedir.
Bu gerçeklere bağlı olarak, bir ülkede bireyler yaşadıkları birçok olay karşısında büyük bir korku ve panik içerisine girip, maddi ve manevi varlığını kaybediyorsa; o toplum ve devlette büyük bir psikolojik sorun var demektir.
Türkiye devlet yönetiminin ve toplumun bu psikolojik yaşanını analiz edebilmek için, her şeyden önce devletin şekillenmiş olduğu karakteristik yapıya bakarak anlamak mümkündür.
Çünkü toplumların ve bireylerin psikolojik ve karakteristik yapıları, o devletin siyasal ve politik ilkelerine göre şekillenmektedir.
Türkiye devletinin siyasal ve politik yapısı ise, Metafizik felsefi düşüncenin temelini oluşturan kutsallık, dokunulmazlık, eleştirilemezlik ve erişilemezlik şeklindeki Devlet Babacı (Patermalizm) bir zırhla var olmuştur.
Dikkat edilirse; Metafizik Fesefi düşünceye dayanarak devlet olan toplumların hepsi, içerisinde bulunduğu çağa göre daha geri ve bağnaz bir anlayışla yaşamaktadırlar. Ve böylece sürekli baskı, korku, kaos ve çatışma içerisinde mutlu olmaya çalışmaktadır.
Diğer taraftan batılı ve bazı Asya ülkeleri, Materyalist Felsefi düşüncenin diyalektik evrimsel (Pozitif Bilimler) yapısını temel almaları neticesinde, çağdaş demokratik kurallarla, barış ve huzur içerisinde, öz güveni sağlamış bir yapıyla yaşadıklarını herkes bilinmektedir.
Dünya toplumlarının yaşam şekilleri bu iki temel düşünceye dayandığına göre, hangisinin daha huzur ve rahatlık verdiği analiz edilerek ona göre tercihler yapılması gerekmez mi? Ancak ne hazindir ki, Türkiye insanının böyle bir seçim şansı olmamıştır.
Çünkü; Türkiye devleti batılı toplumlarda olduğu gibi insanlarıyla tartışarak ortaya çıkan ortak sonuca göre bir devlet yapısı oluşturmuş değildir. Adeta Allah tarafından kutsal emirlerin gönderilmesine bezer şekilde, bir kaç insanın iki dudağı arasından çıkana tapınırcasına, kutsallık derecesinde bir devlet kabullendirilmiştir.
Kutsallık derecesinde var olan Türkiye, diğer taraftan da dünya toplumlarından geri kalınacağı endişesiyle, dış görünümünde yapmış olduğu makyaj ve lafazanlıkla, ileri toplumları yakalayacağına inanması da ayrı bir mizansendir.
Böylece Türkiye, mevcut siyasal ve politik yapısıyla her geçen gün daha da çarpıklaşarak, neredeyse nefes alamaz duruma gelmiştir.
Çok derin ve tarihsel sorunların varlığına rağmen devlet, bunları aşacağı yerde, daha çok kendisine muhtaç ve sürekli destek bekleyen edilgen bir toplum yaratmanın peşinde son surat koşmaktadır.
Türkiye devleti bunu oluştururken de, Metafizik felsefenin manevi (Soyut) duygularına dayanarak, kutsallık, korku (Fobi) ve herkesten büyüklük (Megolamani) mantık çerçevesinde hareket etmektedir.
Ve bunun sonucunda değil midir? Profesöründen tutalım orta ve en alt katmanlarda eğitim almış her insanın, çok kolayca dolandırılıp maddi ve manevi zararlara uğraması en büyük kanıt durumundadır.
Tüm bu vb olayların zeminini hazırlayan kaynaksa, devletin toplumu eğitmiş olduğu İlk ve Ortaöğretinden, Üniversite ve de Askeri kışlalarda şu planlar doğrultusunda gerçekleşmektedir.
Sürekli dış düşman, iç düşman, gavur milleti, iç hainler, dış piyonlar, bizi sevmeyenler, müslümanlığa düşman olanlar, ülkemizi parçalamak isteyenler gibi daha akla hayale gelmeyecek yalan ve soyut duygularla insanların bilinçaltı adeta bombar duman edilmiştir.
Ve hergün düşman korkusu yaratarak toplumu kendisine daha fazla bağlayacağını düşünen devlet, oluşturmuş olduğu bu yapının daha sonra kendisini nasıl yerle bir edeceğini akıl edemeyecek kadar egoist ve bilinçsizdir de.
Çünkü bunun en açık ve çarpıcı örneğini, Osmanlı'nın Altı yüzyıl yaşatmış olduğu sistemin tuzla buz oluşundan herkes bilmektedir.
İfade edilen noktada, dünyanın diğer çağdaş devletlerinin uygulamış oloduğu siyaset ve politikalara baktığımızda, şöyle bir gerçeklik karşımıza çıkmaktadır.
Doğal olarak her devlet ve her toplum kendisine karşı bir düşmanlığın olduğunu veya olacağını kesinlikle düşünerek hareket etmektedir. Ancak bu demek değildir, insanları sürekli korkutarak daha büyük düşmaların oluşmasına zemin hazırlamak anlamına asla gelmemektedir.
Örneğin Avrupa ve Batılı devletler, Materyalist Felsefenin diyalektik evrimsel yapısından yola çıkarak, insanların temel insani haklarını ve özgürlüklerini tanıyarak, bireylerin öz güvenlerini sağlamakla tüm sorunlarını çözmüşlerdir.
Ve bunun sonucundan değil midir? Avrupalı ve Batılı devletlerin hiç birisinde, ne dışardan ne de kendi içerisinden en ufak bir fitne fesatlık çıkaracak herhangi bir zemin bulunmamaktadır. Çünkü insanları mutlu, özgür ve devletlerinin bilimsel politikalar yürüttüğünün farkındalar.
Herkesin tahmin edeceği gibi özgür ve kendine güvenen bir toplumda, artniyetli kişilerin malzeme olarak kullanacakları hiçbir zemin bulunmamaktradır.
İşte huzurlu ve kendine güvenen, kolayca her önüne gelenin kandırıp dolandıramayacağı toplumun oluşmasının en kestirme yolu, bu bir kaç cümleden ibarettir.
Daha öncede ifade edildiği gibi Türkiye en büyük çözümü kutsal ve baba devletçilikte görmüş olup, böylece korku cennetini büyütmekle sözde daha uzun ömürlü yaşayacağını hayal etmektedir. Halbuki korku ve kutsallıklarla uzun ömürlü olunsaydı, Osmanlı neden yerin dibine girercesine yok olup gitmiştir?
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin sürekli Baba Devlet mantığına dayanan eğitim ve öğretim yapısı, toplumun % 85 ini, adeta hiçbir konuda kendi başına karar veremeyen edilgen ve özgüvenden yoksun, korkak bir karaktere sahip yapmıştır.
Ve devlet ile toplumun bu durumunu çok iyi kavrayan zeki ama akıllı olmayan dolandırıcılar, kendilerini devletin Askeri ya da Polis teşkilatından olduğunu söyleyerek, hedeflediği amaca çok rahat bir şekilde ulaşmaktadır.
Çünkü ifade etmiş olduğumuz Korku Cumhuriyeti'ne dayanan devlet, başta Asker ve Polis olmak üzere diğer tüm görevlileri adeta toplumun bilincinde Azrail durununa getirmiştir.
Azrail Devlet, Azrail Asker ve Azrail Polis yönetim anlayışı, toplumun siyasal, sosyal, ekonomik, inanç ve kültürel sorunlarını her geçen gün daha da büyüterek, çıkar ve menfaat gruplarının elinde en büyük malzeme durumundadır.
Bunun sonucunda yıllarca sorunları çözülmeyen bazı kitle ve gruplar, kendilerine göre haklı siyasal mücadeleler içerisine girerek, hem devlette hem de toplumda var olan korkunun (Fobi) daha da büyümesine dolaylı şekide etki yapmaktadır.
Böylece Asker, Polis ve Terörün adını duyan Türkiye vatandaşları, esir alınmış bir savaş mağduru gibi, çaresizce söylenenlere uymaktan başka bir yöntem düşünememektedirler.
Onun içindir ki, Türkiye'de dolandırıcılar her önüne geleni rahatlıkla aldatıp rezil ve mağdur ederken, aynı zamanda Türkiye devlet yapısının ve toplumun Psikolojik karakterini daha net olarak açığa çıkarmaktadır. İşte güzelim Türkiye malesef bu gerçeklere göre yaşamaktadır.
Cemal Zöngür