Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Mayıs '16

 
Kategori
Psikoloji
 

İnsanlar Cennet ve Cehenneme neden inanırlar?

İnsanlar Cennet ve Cehenneme neden inanırlar?
 

Özellikle İdealist felsefenin temel dayanağı olan Cennet ve cehennem, tek tanrılı dinlerle ortaya çıkmış bir düşüncedir. Ve böylece tek tanrılı dinlerin en önemli propoganda araçları Cehennem ve Cennet olmuştur.
 
Her üç tek tanrılı dinlerin düşünce yapılarından cennet ve cehennemi çıkarın, görülecektir ki, o çok büyütülerek kutsanan dinlerden en ufak bir şey kalmayacaktır. Ve çok kısa bir süre içerisinde de yok olup gideceklerdir. O zaman makalenin başlığında olduğu gibi, şu soruları sorarak cevabını aramaya çalışalım.
 
Tek tanrılı dinler icat olduktan bugüne kadar, ölen hiçbir insanın öldükten sonra geri gelmediği. Aynı zamanda bu dünyada yaşarken de cennet ve cehennemi gören kimse bulunmamaktadır. O halde, insanlar bilmedikleri ve görmekdikleri soyut bir şeye nasıl oldurda, bin yıllardan daha fazla inanırlar? Her şeyden önce şunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
 
Tek Tanrılı dinler ve bu dinlerle bağlantılı olan birçok konu ve temalar, tamamen psikolojiktir. Çünkü dinlerin varlığı ve oluşumu insanların psikolojik (Ruhsal) olarak, dünyada yaşanan doğa olayları başta olmak üzere, birçok fizik icatlarına anlam veremedikleri için Tanrı, din, cennet ve cehennemi icat etmişlerdir.
 
Özellikle Tek tanrılı dinler icat olmadan önceki toplumsal yönetimler olan Kral Tanrılar döneminde, Krallar ve dalkavukları insanları adeta hayvan derecesinde görüp, her türlü işkenceyi yaparak ezip aşağılanmakta idiler.
 
Bilindiği üzere, her türlü düşünce ve oluşumun ortaya çıkması, insanların yaşamış oldukları sosyal koşullar doğrultusunda var olur. Kral Tanrıların toplumu her türlü aşağılayıp horlamaları neticesinde insanlar, insanlıktan çıkmışlardı.
 
Böyle bir yaşam içerisinden kurtulmak ve bir daha aynı duruma düşmemek için, o günün İdealist felsefeci ve Peygamberleri, eskiden bilinenlerden tamamen farklı ve günün koşullarında her insanın kolayca akıl yürütüp çözemeyeceği bir ideoloji üreterek bunu başarabilmişlerdir.
 
Bu da Çok Tanrılı (Polotoist) ve Çift Tanrılı (Dualist) dinler döneminden gelen Tanrıcılık anlayışından yola çıkılarak, Gök ve Tek Tanrı kültürünü icat edilmişlerdir.
 
Hemen akabinde bunu topluma anlatıp kabullendirmek için de, din denilen İdeoloji ile teorisi geliştirilip propogandası yapılmıştır. Din teorisinin toplumu daha uzun süre kendi çatısı altında toplayabilmesi için, insanların psikolojik (Ruhsal) ve sosyolojik duygularına hitap eden şu ilkeler ön plana çıkarılmıştır.
 
Birincisi; Tek ve Gök Tanrı. İkincisi Cennet ve Cehennem. Üçüncü; Gök Tanrı'nın gönderdiği iddia edilen emirleri tartışmasız kabul etmek ve bu doğrultuda yaşamak. Dördüncüsü ise; her din kendi bölgesel yapısına göre ibadet şekillerini dayatmasıdır.
 
Dikkat edilirse, ifade etmiş olduğumuz dört şart içinden en etkili olanı ve de insanları sürekli korkutarak bu dini yapılara bağlayan nokta, Cennet ve Cehennemdir.
 
Çünkü dinlerin kurallarına göre yaşamayan her insanın gerek bu dünyada gerekse öbür dünyada Cehennemde yanacağı ve daha kötü işkenceler içerisinde yaşayacağıdır. Böylece insanların tüm duygu ve düşünceleri tek bir noktada toplanmıştır.
 
Sürekli ve ağırlıklı olarak din, Cennet ve cehennem konuları üzerinde toplanan insan duygu ve düşüncesi, diğer yaşamsal duygu ve düşüncelerini sıradan ve de önemsiz görüp, sadece tek yönlü yaşamaya çalışır.
 
Bu duygu yoğunluğu ile yaşayan tüm toplumlara bakıldığında, görülecektir ki, her konuda diğer toplumlardan daha geride bir yaşam sürdürmektedirler.
 
Din korkusu ile yaşayan toplumlar, adeta ölümü gösterip sıtmaya razı etmek örneğinde olduğu gibi, gerek bu dünyada gerekse öbür dünyada, önce cehennem yaşamını arkasından cennet yaşamını vaad etmek, dinlerin varlığının en büyük kaynağı olduğunu göstermektedir.
 
Şunu her insanın bilmesi gerekir. Maneviyata (Psikoloji) hitap eden tüm düşünceler (İdealizm) her şeyden önce insanın korktuğu noktalar olan güç dengesine oynamaktadır. İnsanın bu güç dengeleri ise, Maddi ve Manevi noktalarıdır.
 
Maddi nokta; bir insan eğer ekonomik ve askeri olarak fakir ve kendi haline yaşayorsa, sürekli zengin ve askeri açıdan güçlü olan insanların emrinde ya da kontrolunda kalması.
 
Manevi olaraksa; her şeyden önce çeşitli nedenlerden dolayı belirli bir seviyede eğitim alamayan insanlar, doğayı ve birçok supriz olayları anlayamama ve de çözememesi neticesinde, bu konular hakkında sürekli kendisini rahatlatacak ya da aydınlatacak kişilere ihtiyaç duyması.
 
İşte Metafizik Felsefeyi (İdealizm) temel alan Dinler, maddi ve manevi olarak kendisini donatmış insanların (Peygamber veya Liderler) öncülüğünde şu şekilde işlenir.
 
Önce insanlar Cehennemin gücüyle korkutulur, arkasında da biraz rahatlatmak için Cennetin varlığı ve yaşamı hissettirilir. Böylece kitleleri her zaman dini şemsiyeler altında tutmayı başarmaktadırlar.
 
Dine inanıp sıkıca ibadetlerini yerine getiren insanlar, hem Cuma Namazlarında hem de diğer zamanlardaki Namaz ve ibadetlerde, dini görevlilerden sürekli şu vaazları duyarlar.
 
Suç ve günah işleyenlerin hepsi, Cehennemde yanarak eza ve ceza içerisinde ruhlarını yaşatacaklardır. Bunun hemen arkasından, Cennette öyle bir yaşam var ki, bir erkek yetmiş Huri ile birilikte sonsuza dek en güzel zevkleri tadacalardır der.
 
Hutbe ve vaazlarda diğer genel konulara zaman zaman değinilse de, en sonunda yine cehennem ve cennetle bağlantı kurularak sonlandırılır. Çünkü cehennem korkusunu (Fobi) direkt ve dolaylı işlemeyen hiçbir dini vaaz ve ifadeler, toplum üzerinde etki yaratmamaktadır.
 
İnsanlar korkup bu dünya ve öbür dünyadaki cehennem yaşantısına inanmasalar ne dine, ne de Tanrıya ihtiyaç duymayacaklardır. İşte onun içindir ki, hiçbir zaman görmedikleri ve asla göremeyecekleri cennet ve cehenneme inanmanın kısa özeti, bu ifadelerden ibarettir diyebiliriz.
 
Cemal    Zöngür
 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara