- Kategori
- Gezi - Tatil
Türkiye’ye vizeler tabii ki kalkmayacak !

Önceki blog’uma Elçin’in yaptığı yorum son derece düşündürücüydü! Ne demişti;
“Güçlendiğimize ben ne zaman inanırım biliyor musun? Amerikan ve Alman büyükelçileri, ‘Türk vatandaşlarına vize uygulamasını kaldırdık’ derler, işte o zaman anlarım ki biz güçlenmişiz!”
"Güç" kelimesinin ülke bazında en sade tarifiydi ve taşıdığı anlam derinliğiyle de bakışları farklı bir boyuta taşıyordu.
Yurt dışına ilk çıkışım 39 yıl önceydi. O günden bu yana eğitim, iş ve tatil amaçlı olarak 146 ülkeyi ziyaret ettim. Bunu nasıl mı sayıyorum, gittiğim her yeni ülkede sokaktan küçük bir taş alarak -isim ve tarih bilgisiyle- koleksiyon yapıyorum. 50 kadar ülke kaldı görmediğim! Çoğu da Pasifik ve Atlantik Adaları. Biliyorum, kalan ömrüm yetmeyecektir hepsini görmeye; ama 160’ı zorlarım herhalde!
AB’de İngiltere bize en geç vize uygulayan ülkelerden biridir; ama sıkı sorgulardı pasaport polisi. 1982'de kara yoluyla Avrupa turuna çıkmıştım. Bulgaristan, Yugoslavya ve İtalya’ya vize yoktu. Fransa ve Benelux (Belçika, Hollanda, Lüksemburg) vizeleri almıştım. Gidişte İsviçre’ye de vize yoktu, bir ay sonra dönerken vize uygulaması başlamıştı ve İtalya'ya Chiasso yerine Chamonix'ten geçmiştim. Vize için evrak filan hazırlamak gerekmiyordu o zamanlar. Kuyruk da yoktu kapılarda! Konsolosluğa gidiyordunuz, form doldurup pasaportunuzu veriyordunuz ve 15 dk sonra vizeniz hazırdı! Herhangi bir ücret de ödemiyordunuz! Düşünüyorum da ülkemiz daha mı saygındı o yıllarda! Ve yurt dışına üç senede bir en fazla 500 dolarla çıkabiliyordunuz! Benzini karneyle aldığımız; yağı, şekeri zor bulduğumuz; 70 cent’e muhtaç olduğumuz günlerdi.
Çalışma izinlerim dışında gerektiğinde benim vize problemim hiç olmadı. Amerikan vizelerim 10 yıllık, İngiliz vizelerim 5 yıllık, Schengen vizelerim de 3 yıllık veriliyordu ve hiç evrak da istenmiyordu. Bunu da büyük bir AB ülkesinin konsolosu şöyle açıklamıştı: “Senin gibi Türklerle sorunumuz yok, sana her zaman kapımız açık!” Yani, yaşla kuruyu kendilerince ayırıyorlardı.
Birkaç sene önce Avusturyalı siyasetçi bir dostumla Bad Gastein’da yemek yiyoruz ve Türkiye-AB ilişkileri konusu açıldı. Söyledikleri kabullenmekte zorlandığımız acı gerçekti !
“AB’ye girmeyi istememelisiniz Ata! Siz 75 milyon müslüman 500 milyon Hristiyanın içine nasıl entegre olacaksınız? Kültürlerimiz, yaşam şekillerimiz, dinimiz, inançlarımız farklı. Biliyorum; daha özgür ve kaliteli bir yaşam için AB üyesi olmak istiyorsunuz; ama AB bir Hristiyan Kulübü!”
Tabii ben Atatürk Türkiyesi’nin Batılı yüzünü ne kadar anlatmaya çalışsam da adamların yakından izledikleri bir Türkiye gerçeği var! Kopenhag Kriterleri'ne uyumdan yani istikrarlı bir demokrasiden, insan haklarına saygıdan, hukuk devletinden ve hukukun üstünlüğünden söz edebilir miyiz? Mizahın daha da karası, düne kadar yurt dışı iş seyahatlerimde -dört karım vardır diye- birbirinin aynı dört eşarp hediye ediyordu firmalar! Eşlerim birbirini kıskanmasınmış! Bugünün Türkiyesi’ne gelen turistlere de fes satmaya çalışıyoruz!! İşte o nedenle -dünya TV'lerinde gösterilen- Türkiye'yi tanıtım filmleri ve THY reklamları çok önemli.
Ne ekiyoruz ki biçtiğimize şaşıralım!!
Vize konusunu AB üyeliğinden ayrı tutacak olursak bugün modern Batı’da vizesiz gidebildiğimiz ülke yok! Henüz tamamını göremediğim Pasifik Adaları ve adını duymadığımız bazı ülkelerle ise vizeler karşılıklı kaldırılıyor ve bu “başarı” gururla duyuruluyor bizlere!!
Önemli bir gerçek de ülkemizdeki elçilik ve konsoloslukların giderlerini aldıkları vize ücretleriyle karşılıyor olmaları! Bildiğim kadarıyla Schengen ülkeleri şu an 60 euro, ABD 160 dolar ve İngiltere 10 yıllık vize de 1,560 TL.
Bir zamanlar Alman Büyükelçiliği ve konsolosluklarının kapısı önünde geceden kuyruğa girerdi insanlar! “Vize garantili form” dolduran cİngÖzler de aportta beklerdi. Elçilik binasına her gün onlarca farklı insan doluşurdu ve personel için de ne büyük iş yükü ve riskti. Sonra aracı kurumlar türedi yavaş yavaş!! Elçilikler 60 euro’larını yine alıyor ve halkla muhatap olmuyorlardı artık! Akredite aracı kurumlara da ayrıca 20 euro hizmet bedeli ödeniyordu! Böylece, elçiliklerin vize bölümü giderlerinde ciddi tasarruf sağlanmıştı! Oysa Türk insanının seyahat masrafı 20 euro daha artmıştı.
ABD vize için direkt başvuru kabul ediyor. Latin Amerika, Rusya ve Uzak Doğu ülkelerine vize yok. Dolayısıyla, aracı kurumların tüm geliri Schengen Vizesi’nden! Velev ki Türkiye imajını düzeltse -onca yatırım yapmış aracı kurumların da varlığıyla vize konusu artık bir ticaret halini almışken- siz Türklerin Schengen Vizesi’nden muaf olabileceğine inanıyor musunuz?
AB dağılır da bu olmaz!
Peki “güçlü” Türkiye ne yapabilir: Alman Carl, Fransız Nicole ve İsveçli Anya elini kolunu sallayarak benim ülkeme vizesiz giriyor da bizim Ahmet, Ayşe ve Fatma neden o ülkelere gidebilmek için evinin tapusunu, arabasının ruhsatını, bankadaki parasını göstermekle kalmayıp bir de vize parası ödüyor!! Derlerse ki “Biz iyi insanlarız, siz ise güvenilmezsiniz," bizim onlara vize uygulamamamız da bu düşüncelerinin teyidi olmuyor mu? “Hieyyt!! Sen benim Ahmedime, Ayşeme, Fatmama nasıl güvenilmez dersin; madem sen benim vatandaşımı yoruyorsun, senin vatandaşın da yorulsun, vize alsın." demez mi "güçlü" bir devlet! Mesela Brezilya "Reciprocal Visa System - Karşılıklı Vize Sistemi" uyguluyor yani hangi ülke onlara vize uyguluyor ve vize ücreti alıyorsa onlar da o ülkelere vize uyguluyor ve aynı vize ücretini alıyorlar! Hadi biz yapıcı olalım, “Mutual Visa Waiver - Karşılıklı Vize Muafiyeti” anlaşmaları baştan masaya konulamaz mı? Biz bunları neden başaramıyoruz! Hani "güçlü" devletiz ya ondan diyorum!
Lafın özü: Tabii ki Carl, Nicole ve Anya özgürce seyahat etsin, ülkemize hoş gelsinler; ama Ahmet, Ayşe ve Fatma da aynı özgürlüğe sahip olsun! Ruanda’yla Tuvalu’ya vize kalksa ne olur kalkmasa ne olur!!
Bu arada, Vatikan Türk vatandaşlarına vize uygulamıyor! İtalya’ya girmeden nasıl gidilecekse:)) Taksim - San Pietro arasına helikopter seferi konduysa haberim yok!!
Elçin’in “güç" tarifi beynimde zonklarken Los Angeles’lı fotoğrafçı arkadaşım Trent geçen hafta iş için Miami’ye uçtu. İlk kez gidiyordu! Ben de ona nerede yiyip birasını yudumlayacağını ve Miami Beach’in çirkin kızlarını nasıl fotoğraflayacağını anlatıyordum! O gece enteresan bir rüya gördüm: Trent plajda tangalı bir kızın fotoğrafını çekiyordu ve kızın erkek arkadaşı da bizimkinin üzerine çullanmak üzereydi. Tam o sırada karşımda Amerikan polisi belirdi ve “Amerikan Rüya ve Düşünce Vizesi’ne sahip değilsiniz, derhal uyanın!” dedi!
Oy Asiye Asiye
Tütün koydum kesiye