Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Ocak '09

 
Kategori
Tarih
 

Türkiye'yi yönetenlerin yeterli tarih bilgisine sahip olduklarına inanıyor musunuz?

Türkiye'yi yönetenlerin yeterli tarih bilgisine sahip olduklarına inanıyor musunuz?
 

Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar

Ben yaşarken koptu tufan

Ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat

Her şeyi gördüm içim rahat…

dese de sevgili İsmet ÖZEL, o kadar şey yaşandı ki daha ben dünyaya gözlerimi açmadan… Bu da beni efkârlandırıyor işte.

Neden mi?

Öyle bir meslek seçmişim ki Onu hakkıyla ifa etmek için ben doğmadan ne oldu bitti bilmek zorundayım.. Yaşadıklarımı anlamanın yolu doğmadan olanları bilmekten geçiyor bir anlamda. Hele bunun için de toplumun önüne düşüp elindeki cep feneriyle geçmişte olanları aydınlatmak gibi bir misyonu da üstlenmişsen ayvayı yemişsin demekmiş de yaş 40’ı geçince fark ediyor insan bunu. Aksi halde

"İhtiyârımla acep ben hiçolur muydum tabîb

Ger bileydim âlemin bunca devâsız derdini"

diyen şair misali bileydim bunca bilinmezi bilinir kılmanın ağırlığı altında ne menem bir sorumluluk yüklendiğimi, seçer miydim hiç bu mesleği…

Hoş… bunca emek vermemize karşın çırağı da olamadık ya işimizin…. Niyazi Mısri’nin dediği gibi Bir ticaret yapmadan nakd-i ömür oldu heba… Yola geldim lakin göçmüş cümle kervan bihaber…

Şeytan diyor ki, tarih bölümünü seçeceğine gitseydin mesela edebiyata… patlatırdın bir mısra, 45 dakikada bir beyit diğer 45 dakika da diğerini yorumlar güle oynaya dersleri bitirirdin. Kalemi aldın mı eline ne saçmalıklar üretirsen bilim diye yutturur doldurdun sayfaları...

Oh ne rahat. Dünya kocaman bir pasta. Bir dilim de sen al, ye Memmet ye.

Oysa kazın ayağı öyle değil işte. Neden yazıyorum şimdi bunarlı durup dururken. İster edebiyat yap, ister sosyal bilimlerle uğraş, istersen tüketim yorgunu toplumun proleter artığı bir emekçisi ol. Hangi konuya el atarsan at. Güncelin arapsaçına dönen yumağının bir ucunun mutlaka tarihin dehlizlerine uzandığını görürsün.

Her konunun arkasında bir tarihsel arka plan vardır ve bu karanlık dehlizlerde iz sürmeden günceli yakalamaya çalışanlar gündelik hayatı anlamlandırmada yaya kalır.

Demokrasi de öyle.. Ülke yönetimi de…

Yayın hayatına girdiği 2002’den beri her geçen gün artan ziyaretçi sayısıyla sanal Dünyanın bir numaralı tarih sitesi olan www.os-ar.com’da hazırladığım Türkiye'yi yönetenlerin yeterli tarih bilgisine sahip olduklarına inanıyor musunuz?

Anketine verilen cevaplar da bunu gösteriyor. Bu yazının keleme alındığı sırada 5114 kişinin katıldığı ankete verilen cevaplara bakılırsa Evet diyenlerin sayısı (819) kişi, hayır diyenlerin ise (4295) kişidir ki bu istatistikî anlamda katılımcıların sadece % 16’sının yöneticilerimizin tarih bilgisine sahip olduğuna inandığını geri kalan % 84’ün ise inanmadığını gösteriyor maalesef.

Nasıl bu kanaate vardınız peki?

Öyle hinoğlu hin sorular sorarsın ki verilen cevaplar sizi Napolyon’u, Prens Bismark’ı Başbakanımızdan tutun da en küçük bürokratımıza kadar herkesin bildiğini ama ne Napolyon’un Türkler hakkındaki görüşlerini ne de Prens Bismark’ın İslamiyet hakkındaki düşüncelerini çok azının bildiği yargısına ulaştırır.

Ayestefanos ahitnamesini, Paris anlaşmasını, Kıbrıs'ın Türkler için neden önemli olduğunu; Kıbrıs'ın nasıl Türk olduğunu; nasıl elimizden çıktığını; Kıbrıs Türk Toplumuna ne gibi haksızlıklar yapıldığını hemen herkes bilir ama…

Ama Kıbrıs’ın bu günlere gelmesine başlangıç teşkil eden tüm bu anlaşmalarda dümeni elinde tutan İngiliz elçisi Henry Layard’ın, bu olaylardan yıllarca önce Arkeolojik kazı ayağıyla Osmanlı topraklarında ne dümenler çevirdiğini kimse bilmez.

Arabistanlı Lavrence’i bilmeyen yoktur. Ama onun hocası Gertrude Bell’in Araplar arasındaki faaliyetlerini çok az yöneticimiz bilir.

Bell’inde tıpkı Layard gibi arkeolojik çalışma bahanesiyle Sofya’dan Cidde’ye kadar Osmanlı topraklarını adım adım ne amaçla gezdiğini bilen bırakın yöneticiyi tarihçilerimizin bile sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Layard’ın Sultan Abdülhamid’le birlikte işbaşına gelirken, çömezi Bell’in tarihe meşhur 31 Mart vakası olarak düşülen 13 Nisan 1909 tarihinde İstanbul’da ne aradığını merak eden bile olmamıştır. Üstelik o sözde ayaklanmayı bastırmak üzere Selanik’ten gelen Hareket Ordusunun işlediği cinayetlerin fotoğraflarının sadece bu kadında bulunmasını da kimse merak etmemiş olmalı ki, İstanbul’daki işini tamamlayan çölün kraliçesi denilen bu İngiliz asilzadesinin Birinci Dünya savaşında Orta-Doğuda nasıl bir misyonla ortaya çıktığını fark eden bile olmamıştır…

Bunların farkında olmayan kahraman ecdadımız onca vatan toprağı elimizden çatır çatır sökülüp giderken düşmanı hep cephede aramıştır.

Tıpkı şimdilerde olduğu gibi…

Verdiğim örnekler tarih denizinden bir kaç katre…

Netice-i kelam tarih okumak, geçmişi bilmek çok iyi de… biraz da büyüklerimiz nasiplense bu bilgilerden diye hayıflanmandan edemiyor insan.

Hele Rumi takvimlere göre 31 Mart 1325’e tekabul eden 13 Nisan 1909’da meydana gelen bir olayı sanki Miladi takvimde olmuş gibi Meclis kürsüsünden 31 Mart 2008 tarihinde hey’et-i mebusana hitaben hatırlatmaları yok mu…

En çok da bu koyuyor insana…

Ama nevar ki Feroz Ahmet’in kitabındaki Takvim-i Vekayinin kısaltması olan TV’yi Televizyon olarak çeviren Dr ünvanlı danışmanlarla çalışan bu mebuslardan da fazlasını beklemek safdillik olur.

Megalomanlığım fazla kabarmadan kesmek gerek vesselam…

 
Toplam blog
: 79
: 717
Kayıt tarihi
: 30.12.07
 
 

1963 K. maraş doğumluyum. Bir kamu üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Muayyen zama..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara