Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

Türkiyede kadın olmak

Türkiyede kadın olmak
 

Pili bitince ne yapacaksınız?


01/11/2008

KUMANDA VE KADIN

Büyük kentlerde doğup büyüyen modern kadın ile doğuda büyüyen kadınlar arasındaki büyük fark son günlerde iyice belli olmaya başladı. Ne yazık ki ataerkil bir yapıdan henüz kurtulamadık. Bu durum kendisini doğuda daha çok göstermektedir. Kadın hakları diye ne kadar bağırsak da, mücadele etsek de şehirli kadınlar olarak ötekileri gördükçe halimize şükretmeli ve kendimizden ziyade onlar için mücadeleye devam etmeliyiz. Kadınlarımız oralarda ağır işçilerdir sanki. Tarlada, ahırda, mutfakta, her yerdedir kadın. Dövülürler, itilip kakılırlar şehirli kadınların ojeli tırnaklarının yanı sıra onların kınalı, nasır tutmuş öpülesi elleri her işin üstesinden gelmek için yaratılmıştır sanki.

Çocuklukları analarının sırtlarında başlar. Tarlada çalışmaları, hayvan gütmeleri de küçük yaşlarda başlar. Henüz çocukluklarını dahi yaşayamadan da 15 li yaşlarda evlendirilirler, başlık paraları ile bir nevi mal gibi satılırlar. Çocuğu olmazsa üzerine kuma getirir erkeği. Boşanma hakkı yoktur. Buralarda yöresel güçlerin çok güçlü olduğu görülür. Toprak ağaları, töreler ve aşiret yasaları altında kadınlarımızın çoğu bu şekilde ezilmektedir. Doğuda kadın sanki halen Atatürk’ün kadına tanıdığı haklardan yoksundur. Bu haklar oralara gitmemiştir. Bunda gelmiş geçmiş iktidarların hataları elbette vardır.

Oysa ki, Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyetine geçiş de Atatürk: "Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir" diyerek kadınlara seçme seçilme ve erkeklerle eşit olma hakkını tanımıştır.

İşte yukarıda da değindiğim gibi oralarda bu haklardan habersiz yaşamaktadırlar kadınlarımız. Modern Türkiye kurulmuştur ama ne yazık ki oralara henüz bu medeniyet çeşitli etkenlerden ötürü ulaşamamıştır. Bir çok bölgemizde kadın halen ikinci sınıf vatandaş ve sadece üreme makinesidir. Buralarda bir kadın 10 veya 15 çocuk doğurmak zorunda bırakılmaktadır. Atatürk zengin bir mozaikten oluşan toplumu bir bayrak altında toplarken resmi dili Türkçe olarak ilan etmiştir. (Tek bayrak ve tek dil.) Bunu araştıracak olursak dünya dilleri arasında Türkçe’miz yeryüzünün en eski ve en geniş coğrafya parçasında konuşulan gelişmiş, zengin bir kültür, bilim ve sanat dilidir. Türk Dil Kurumunun yaptığı araştırmaya göre dünya sıralamasında da 5. dil olması özelliğiyle dünyanın çeşitli yerlerinde değişik lehçelerle de olsa 200 milyon kişinin bu dili konuştuğu tespit edilmiştir. Dilimiz hakkında söylenecek tanımlanacak çok söz varken benim konumun bu olmadığını ama zorunlu olarak değindiğimi ifade etmek isterim.

İnsanların birbirlerini anlayabilmeleri için ortak dil olması bu sebepten çok önemlidir. Oysa ki, doğu ve bir çok bölgemizde dilimizi öğrenmekten yoksun kalan halkımız vardır. Ana dili ne olursa olsun dünyanın en zengin dillerinden olan Türkçe’yi bilmeyen kendi vatandaşlarımız çeşitli yönlere çekilerek bir takım olaylara alet edilmektedirler.

Bugün Kürt sorunu diye ortaya çıkanların da aslında bu durum çok işlerine yaramaktadır. Onlara göre kadın buralarda cahil kalmalıdır, cahil kalmalıdır ki istedikleri gibi kadından faydalansınlar. Erkek egemenliğinin daha çok görüldüğü bu yerlerden büyük şehirlere gidip, eğitim almış olan şanslı kadınlar da vardır elbette. İşte benim anlamakta zorlandığım olay da budur. Bu okuyan kadınlar nedendir ki oralara okuduklarını taşıyıp modern çağa entegre olmalarını sağlamazlar. Hayırlı bir iş yapmazlar! Cevabı basit çünkü kendi siyasi çıkarları için, emperyalist güçlerin Türkiye’yi bölme parçalama isteklerine alet oldukları için. Kısaca vatan haini olduklar için diyelim.

İşte bunun son örneğini Şanlıurfa’nın Viranşehir İlçesi’nde DTP nin düzenlemiş olduğu kadın yürüyüşünde de gördük. DTP Milletvekili Aysel Tuğluk'un başını çektiği kadın yürüyüşü, PKK yanlısı gösteriye dönüşmüştür.

Bugün maalesef yasalarımızdaki boşluklardan faydalanıp, dokunulmazlık zırhına saklanarak ortalığı ateşe vermeye, masum halkı ayaklandırma isteği içerisinde olan DTP milletvekilleri bir türlü durdurulamıyorlar. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi bunları durduracak yargı adamlarımız bir an önce harekete geçmelidirler!

Bunlar işleri o kadar ileriye götürdüler ki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını tehdide kadar vardırdılar. Neymiş efendim Van’a bilmem nereye başbakan gitmeyecekmiş. Ben şahsen başbakanı eleştiririm, yanlış bir şeyler yaptığında ona kızarım, çekinmeden de yazarım ama tehdit asla. Yok öyle dava. Kişiler o makamlara hak etseler de, hak etmeseler de çıkmışlar ve halen görev başında iseler onları oradan indirmenin demokratik yolları vardır. Sen buraya gelme, gelemezsin de ne demek ya? Yani kısaca Van, Diyarbakır, Tunceli Kürt vatandaşlarımızın ağırlıkta olduğu yerler Türkiye dışında mıdır? Bu nasıl zihniyettir ve nasıl tehdittir?

Bu Ayşe Tuğluk denilen kadının sözlerine bakınız. Bunları duyduğumda tüylerim diken diken oluyor.

“Barışın gerçekleşmesi için, bu savaşın bitmesi için ve barışın gelmesi için çağrı yapıyoruz. Şuna inanıyorum, biz kadınlar eğer alanlara çıkmışsak, biz kadınlar irademize sahip çıkmışsak, hiçbir güç, hiçbir komuta ve hiçbir top kadınların bu mücadelesini durduramayacaktır.” Vay canına ya! Açıktan Türk devletine saldırma cesaretini nasıl buluyor bunlar? Ne barışı, ne savaşı ya? Kendilerini Türk Vatandaşı olarak görmeyen ve bölmek isteyen bu zihniyetlerin ötmelerine daha ne kadar katlanacağız?

Zorla tahrik ediyorlar. Bizler Atatürkçü ve vatanını seven kadınlar olarak şimdilik aklın yolu birdir diyerek ortalığın sakinleşmesini büyük bir sabırla beklemekteyiz ama uyumamaktayız! Bu hainlerin bölücülük yapmalarına engel olun yada olun! Başka alternatifi yok, bıçak kemiğe dayanmak üzeredir artık.

Başbakana gelince, kendi tuzağına kendisinin düştüğünü görmek içimi acıtıyor.

“Sen ne mutlu Türk’üm dersen o da ne mutlu Kürt’üm der.” “Alt kimlik üst kimlik”

İşte al bakalım sayın başbakan, bak bir söz vardır hani “yüz vermişler Aliye, gelmiş etmiş hali’ye” Ayıkla bakalım şimdi pirincin taşını.

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..