Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Türkmenistan'daki Türkiye

Türkmenistan'daki Türkiye
 

Oğuz Han, Aşgabat


İnsanın iliklerini donduracak kadar soğuk bir havada Türkmenistan’ın başkenti Aşgabat’a uçmak üzere Moskova Domodedovo Havaalanındayız. Bizi Aşgabat’a götürecek uçağa binmek üzere yolcu salonundan otobüs ile alınıyoruz. Uçak Nuh-u Nebi’den kalma Boeing-757 ve dış görünüşüne bakılırsa 3.5 saatlik yolculuğu kaldıramayacak gibi duruyor...

1993 yılından beri Rusya’nın farklı şehirlerine ve eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerine yüzlerce kez uçtum. Türki Cumhuriyetler dediğimiz (bizden başkası kullanmıyor bu terimi!) ülkelere uçarken - uçağın kendisinden daha çok yolcular rahatsızlık verirler. Özellikle uçak kalkarken ve inerken cep telefonu ile konuşmaya bayılırlar ! Sağımda oturan Ermeni tipli birinin elinde iki cep telefonu var. Birinden müzik dinliyor, ötekiyle durmadan birileri ile konuşuyor. Solumdaki melez tipli Türkmen bayan durmadan birilerine sms atmakla meşgul. Yolculuk boyunca sms yazıyor birilerine, uçak havadayken sms göndermeyi nasıl başarabiliyorsa ?! Zaten cep telefonlarınızı kapatın gibi bir anons da yapılmıyor. Hostesler yolcuları koyun sayar gibi sayıyorlar uçuştan önce. Bu adet eskiden batıda vardı ama en az on yıl önce terkedildi. Business ve ekonomi bölümlerinin ilk koltuklarının önüne devlet başkanı Gurbanguly Berdimuhamedow’un tahta çerçeveli fotoğrafını koymuşlar. Bu fotoğrafın aynısını değişik boyutlarda Türkmenistan’ın her yerinde göreceğim daha sonra. Söylenene göre fotoğraf her sene değişiyormuş. Hosteslerden erkek olanı Türkmene benziyor,  yaklaşık 1.90 boyunda ve göbekli. Bayan hostesler ise zamanında çok can yaktığı anlaşılan orta yaş üzeri Rus bayanlar.

İkram olarak Arçalyk suyu ya da Coca-Cola seçeneği sunuyorlar. Yemek menüsü Rus uçaklarındakilere benziyor. Nihayet sağ-salim Saparmurat Türkmenbaşı Havaalanına iniyoruz. Uçaktan indikten sonra ne körük – ne otobüs, terminal binasına yürüyerek gidiyoruz ve çantalarımızı almak için bekliyoruz. Yürüyen bant o kadar dar ve o kadar kötü dizayn edilmiş ki, çantalar durmadan yerlere düşüyor. Bant çok kısa olduğundan ilk turda alınmayan çantalar, ikinci turda üzerinde başka bir çanta ile birlikte geliyorlar. Etrafta önceki uçuşlardan kalma onlarca çanta duruyor, müthiş bir düzensizlik göze çarpıyor.

Allahtan vize işlemlerinde sorun çıkmıyor, davetiyemi gösterdiğimde çabucak vizemi pasaportuma yapıştırıyorlar. Beni karşılayıp, kalacağım yere götürecek şöför elime Türkçe bir yazı veriyor. Yazıda, Türkmenistan’a ilk gelecek olanlar için uyarılar var:

  • Türkmenistan’a giriş yaptığınız andan itibaren 3 gün içinde oturum yaptırmanız gerekiyor. Oturum, kalacağınız adrese yapılmak zorunda. Oturumun geciktirilmesi durumunda 424 USD (1200 manat) ceza ...
  • Yabancılar şubesinden onay yazısı çıkmadan adres değişikliği yapılması halinde 424 USD ceza...
  • Bildirim yapmadan Türkmenistan’da ayrılan kişilere 424 USD ceza...
  • Açık alanlarda sigara içmek yasak, ceza...
  • Açık alanlarda alkol içmek yasak, ceza...
  • Zina yapmak yasak. Zina yaptığı anlaşılan kişiye 15 gün hapis ve 424 USD ceza ve sınırdışı...

Sabaha karşı havaalanından çıkıp şehre doğru yola çıkıyoruz. Etrafta sadece birkaç araç var. Şehir merkezi ışıl ışıl. Sanki 1001 gece masalları film setinde gibiyiz. Dış cephesi beyaz mermerlerle kaplı muhteşem binaların arasından geçerek kalacağım apartmana geliyoruz. Her taraf tertemiz, sanki çok büyük bir askeri birliğin içinde gibiyiz. Kalacağım daire yine dış cephesi mermer kaplı bir binada. Dairenin içi son derece lüks. Sonradan öğreniyorum ki tüm dairelerin için bu şekilde lüksmüş.

Sabah işlerimi halletmek için yola çıktığımda ilk olarak otobüs durakları gözüme çarpıyor. Durakların dizaynı beni şaşırtıyor. Sorduğumda içinde klimalı kapalı alanı ve tuvaleti olduğunu öğreniyorum.

Şöförümüz beni şehirdeki taksilere binmem halinde, sorsalar bile düşüncelerimi içimden geldiği gibi konuşmamam konusunda uyarıyor.

Ertesi gün büyü yavaş yavaş bozuluyor. Çünkü şehir merkezinden biraz uzaklışıyoruz. Sovyetler Birliği’nden kalma otobüs durakları ve 3-4 katlı binaları görmeye başlıyoruz. Binaların çatıları ve pencereleri tamamen çanak antenle kaplı. Bazı pencerelerin önünde 3-4 tane çanak anten var. Şehirde hem ruh yok hemde kimse yok ! Şehir merkezindeki o muhteşem beyaz mermer kaplı binaların önü bomboş, sanki terkedilmiş gibi.

Hani bize hep tarihimizdeki şanlı zaferler öğretilir, Türkler olmasa dünyanın hali nice olurdu benzeri hamasi laflar söylenir ya !  Türkistan’ın Türk olduğu, bizim de Oğuzların Kayı boyundan geldiğimiz söylenir. İşte o bahsi geçen Oğuzlar buralıymış ! Yani Anadolu’ya göçen atalarımız buralardan yola çıkmışlar. Türkmenler kendilerine “Türk” değil, “Türkmen” diyorlar. Ama bir dakika, hani onlar Türk idi ?! Eğer atalarımız buradan göçtülerse ve buradakiler kendilerine Türkmen diyorsa, bu durumda bizim Türkmen olmamız gerekmiyor mu ? Bu benim için çok garip bir duygu. Türki Cumhuriyetler arasında ilk defa kendimizi üstün göremeyeceğimiz bir yerdeyim ! Bizim “Türk” değil de “Türkmen” olabileceğimiz hiç aklıma gelmemişti ! Türkmenler mi Türk yoksa biz mi Türkmeniz ?

Şehirde gezerken Oğuz Han’ın heykelini görmek beni çok şaşırtıyor ! Oysa Türkiye’de bir tane bile Oğuz Han heykeli görmedim ! Madem Oğuzlar’dan geldik, neden Türkiye’de Oğuz Han’ın bir tane bile resmi – heykeli yok ? Neden tarihimiz Selçuklulardan başlar ?

Ertesi gün şöföre beni bir kitapçıya götürmesini söylüyorum. Suratıma aval aval bakıyor ve hiçbir kitapçı bilmediğini söylüyor. Neden kitapçıya ihtiyacım olduğunu soruyor. Tarih kitabı, Rusça olarak Türkmenistan tarihi kitabı almak istediğimi söylüyorum. Diğer şöförlere danışarak, yerini öğrendiği bir “devlet kitap mağazasına” (kitaphane) götürüyor beni.  Kitapçıda, üzerlerinde ev kıyafetleri olan ama orada çalıştıkları anlaşılan 4 bayan ve ortalama 300-500 civarında kitap var. Türmenistan tarihi ile ilgili bir kitap aradığımı söylüyorum. Bana 30-40 kitaptan oluşan bir raf gösteriyor, oradan kendin bak diyorlar. Kitaplara bakıyorum ama tamamı Sovyetler Birliği döneminden kalma ikinci el kitaplar ve bazıları nerdeyse dağılmış. Tarih ile ilgili bir hiçbir kitap bulamıyorum. Saparmurat Türkmenbaşı’nın “Ruhname” isimli kitabını soruyorum. Bu kitabın okullarda zorunlu ders olarak okutulduğunu biliyorum. Ruhname’nin birinci cildi çok şükür ki var ama ikinci cildinin kalmadığını söylüyorlar. Birinci cildini alıyorum.

Şehirde başka kitapçıyı en azından bizim şöförler bilmiyorlar. Zaten ülkede gazete basılmıyor. Şöföre “hiç kitap okumuyor musunuz ?”, diye soruyorum. “Türkmenler akrabaları ile bir araya gelip sohbet etmeyi severler”, diye cevap veriyor. Politika konuşulamayan, spordan bahsedilemeyen, zinanın yasak olduğu bir memleket ! Peki bir araya geldiğinizde ne konuşuyorsunuz, diye soruyorum. Susuyor. Bende susuyorum.

Devlet başkanının geçtiği güzergahta yabancıların ev kiralaması yasak. Televizyonda Türkmen kanallarında sürekl şarkı-türkü, bir de devlet başkanı. Memlekette hamasetin boyutlarını gösterebilmek için bir örnek vermek istiyorum. Aşağıdaki yazıyı bir hastanede not ettim. Bizim “Atatürk’ün gençliğe hitabesi”ne benzer şekilde devlet başkanının büyük boy fotoğrafının yanında çerçevelenmiş şekilde duruyordu yazı. Türkmencesini aktarıyorum (Türkmencede "y", bizdeki "ı" harfine denk geliyor).

  • Garaşsyz hemişelik bitarap               (Garaşsyz=bağımsız, hemişelik =daimi, bitarap =tarafsız)
  • Türkmenistanyn Döwlet Kasamy      (Kasamy=yemini)
  • Eziz Türkmenistan-ata Watanym,          
  • Gurban bolsun sana bu janym-tenim! 
  • Eger-de men sana sahelçe şek yetirsem, (sahelçe=zerre kadar, şek=zarar)
  • goy, menin elim gurasyn!                  (gurasyn=kurusun)
  • Eger-de men sana dil yetirsem,
  • goy, menin dilim gurasyn!
  • Eger-de men Türkmenistan Watanyma,
  • Türkmenistanyn Prezidentine            (Prezidentine= başkanına)
  • Dönüklik etsem,                                 (Dönüklik= döneklik, ihanet)
  • goy, menin ömrüm kül bolsun!

Bu yemin bütün okullarda, toplantılarda, aklınıza gelebilecek her yerde her gün söyleniyormuş. Saparmurat Türkmenbaşı'nın vefatından önce "Türkmenistanyn Prezidentine" kısmı "Türkmenbaşı'na" şeklinde söyleniyormuş. "Türküm, doğruyum, çalışkanım"... Nasıl, benzerlik var,değil mi ?

Türkmen alfabesindeki harfler de bizdeki Kürtleri memnun edecek şekilde. Türkmenler latin alfabesine geçtiklerinde, Türkiye'de yapılan hatayı tekrarlamamışlar. Türkmencede yabancı terimle "okunduğu gibi yazılıyor". Türkiye'deki gibi "Washington" yazıp "Vaşington" okunmuyor. Bence doğrusunu yapıyorlar.

Aşgabat, ata topraklarımız (?), Aralık 2011

 
Toplam blog
: 70
: 2722
Kayıt tarihi
: 28.12.08
 
 

1992 yılından beri yurtdışında yaşıyorum. Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü mezunuyum. Mosk..