- Kategori
- Kültür - Sanat
Türkü, Kilim tutkunu Ressam Şair
Kim bu şair diyenleriniz olabilir; ama uzaktan yakından şiirle ilgisi olanlar onun şiirlerinden Karadut’u ve Sitem’i ezbere bilirler. Onun şiirlerinde; resimlerinden çizgiler, halk türkülerinden izler vardır.
Bedri Rahmi Eyüboğlu(1911; Görele, Giresun - 21 Eylül 1975, İstanbul), Türk ressam ve şairdir. Güzel Sanatlar Akademisi'nde başlayıp Paris'te sürdürdüğü resim öğreniminin ardından yurda dönmüş ve yaşamı boyunca Güzel Sanatlar Akademisi'nde ders vermiştir. Yazma, gravür, seramik, heykel, vitray, mozaik, hat, serigrafi,(ipek baskı) litografi gibi birçok formlarda eserler üreten sanatçı, geleneksel süsleme ve halk el sanatlarında seçtiği motifleri yapıtlarında Batı’nın teknikleriyle birleştirerek kullandı. Şiirlerinde de halk kaynağından beslendi; masallardan, söylencelerden, türkülerden yararlanarak, doğa tutkusunu, insan sevgisini, yaşama sevincini, toplumsal sorunları yansıttı. En ünlü şiiri, Karadut adlı aşk şiiridir.
Milletvekili Mehmet Rahmi Eyüboğlu'nun oğlu, Türk aydınlanmasının öncülerinden Sabahattin Eyüboğlu ve ilk kadın mimarlardan Mualla Eyüboğlu'nun kardeşi, ressam Eren Eyüboğlu'nun eşidir.(Vikipedi,15 Nisan 2013)
Sitem
Önde zeytin ağaçları arkasında yâr
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.
Yâr yâr! .. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yâr yâr! ..
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var.
Eyüboğlu, sözcüklerle bir doğa manzarası oluşturuyor. Başka bir deyişle bir peyzaj çiziyor. Ressamlığının tüm inceliklerini sözcüklere aktarıyor. “Önde zeytin ağaçları arkasında yâr “derken resim sanatının perspektif (görüntü derinliği) den yararlanıyor. Gözümüzün önüne, sonbaharda zeytin ağaçlarının olduğu bir doğa parçası geliyor. Zeytin ağaçlarının arkasındaki sevgili bu manzarayı tamamlıyor. Bu öyle bir sevgi ki öz benliğini sararak şairi darmadağın ediyor. Değirmen misali döner başım,/ Sevda değil bu bir hışım,/ sineme sapladılar, neyleyim… gibi halk söylemleriyle şiirini, Anadolu kilimi gibi dokumuş.
Yeteroğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ölümünde “Bedri Rahmi’ye Ağıt” şiirini yazmış,. Belki okumayanlar vardır. Ben, bu şiiri yeniden yazıp değerlendirmeye çalışacağım.
Önde zeytin ağaçları arkasında yâr
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Demiştin
İşlenmiş kilime sarılı
Ardın sıra acı
Önde zeytin ağaçları yok
Sen varsın eller üstünde
Mevsim gene sonbahar
Sene 1975
Başları eğik, suskun kalabalık
“Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar”
“Reis” ölmüş dediler,
Kara bulutlar çevreni
Gidişinle ağırlaşan hayat
Avluda kederli yüzler
Başını kaldırıp yine baksaydın
Denize, kilimlere, göğe
Türkülerden tuvale düşmüş gölgen.
“Türkülerden tuvale düşmüş gölgen.” dizelerinde Bedri Rahmi Eyüboğlu, yeniden yaşam bulmuş. Başka bir deyişle Bedri Rahmi Eyüboğlu’ nün ressamlığını ve şairliğini özetlenmiş bu dizede.
Kirkor, şiirinde, Bedri Rahmi Eyüboğlu ’nün ölümümden duyduğu acıyı dile getiriyor. Özellikle de kilimden söz ediyor; çünkü kilimin Bedri Rahmi Eyüboğlu’ nunyaşantısında ayrı bir yeri ve önemi vardır. Kilime verdiği değeri şu tümcelerle dile getirirEyüboğlu:
” Hepimizin avuçlarında ve topraklarında kilimlerin hararetinden bir tutam saklıdır. Fakat evlerin en esaslı eşyasını ve biricik ziynetini teşkil eden emektar kilimlere hiçbir zaman layık oldukları değer verilmemiştir. Yeryüzündeki nakışların en harikuladeleri ve renklerin en coşkunlarıyla yüklü olmalarına rağmen kilim, ayakaltında kalmaktan kurtulamamıştır. Ayakaltında ezilmek, nalçalı topuklar altında paramparça yırtılmak, kilimin alnının kara yazısıydı.” (Bedri Rahmi Eyüboğlu)
O, kilimde Anadolu insanının tinsel (ruh) dünyasını görür ve kilime değer verilmeyişinin üzüntüsünü tüm benliğiyle duyar. Onun için de kilime sarılı olarak bir daha hiç dönmemesine gider. Yahya Kemal’in dediği gibi Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden./ Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden
Diğer yandan onun yaşantısında türkülerin ayrı bir yeri ve önemi vardı. Kirkor, şu dizesinde, onun türkülerle, resimle ne denli içli dışlı olduğunu şu dizeyle vurgulamış: Türkülerden tuvale düşmüş gölgen
Türküler, Türk’ün yaşantısının yansımasıdır. Türküler; sevgiyi, acıyı aşkı, ayrılığı, özlemi… dile getirir. Köyümüzü, köylümüzü, ülkemizi; dilimizin güzelliğini, akıcılığını, canlılığını yansıtır ünlü şair şu dizelerde:
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, türküleri ana sütü gibi candan, temiz bulur. Eyüboğlu ’na göre dağ dağ, yayla yayla türkülerimiz tüter. Öyle değil mi? Koyun sağan Yörük kızının; çift, düven süren köylünün; fındık, dut toplayan kadınlarımızın, kızlarımızın; ekin biçen gençlerin… Dilinden düşmez türkülerimiz. Arı duru Türkçemiz, türkülerde barınarak yüzyılların derinliklerinden günümüze değin bozulmadan günümüze ulaşır. Türkülerin sözleri, Türk’ün yaşantısından izler taşır. Ağlatır, neşelendirir, güldürür türkülerimiz; çünkü onlarda Türk insanının kahramanlığı, mertliği, dostluğu, acıları, sevinçleri, özlemleri… vardır.
Not: Beri Rahmi Eyüboğlu resmi yerine Nazım Hikmet'in resmini yazıya yanlışlıkla koymuşum.. Şairin ailesinden, yakınlarından "Milliyet Blog"editörlerinden ve okurlardan özür dileim. Yazımın yeniden yayınlanmasını dilerim. Saygılarımla.