- Kategori
- Deneme
Türkü tadında yaşamı anlamak ve yaşamak
Çok sevdiğim bir türküdür;" Bu dere baş aşağı zülüfler baş aşağı Bugün ben yâri gördüm tutmadı dizimden aşağı, başı yazmalı olsun, burnu hızmalı olsun... Kâh kül dökülen yüze, kudrürmeli; ocak söndüren gözler. Seversen dengin sev; sevme bir yaş aşağı. Burnu hızmalı yârim"...ve devam edip giden bu türküyü beğenerek, haz alarak dinlediğim bir türküdür. Buram buram aşk kokan bir türküdür. Aşk ah aşk sen neler tattırırsın. Her gecenin sabahında, öğlesinde, akşamında her günün her saniyesinde yaşanmak istenen güzel bir duygudur. Görüldüğü anda tutulan; tatlı esen bir rüzgârla bedeni sarmalaması ve bedeni volkanda kaynarcasına kaynatan coşku ile kaplatan duygu. Sen nerdesin diyerek aranan, hasret duyulan, özlemle beklenendir. Bulunması için bir ömür beklenen ve değer bilmeyeninde bulunca hoyratça yok etmesi, arayanında bulamayarak bir ömür pencere önünde, kapının eşiğinde, kâh yürürken, kâh otururken araması ve bulamaması, bulmak için ömrünü feda edercesine değer vererek araması bulamadığı bir duygu seli, şelaleden akan sulardan daha yoğun bir duygu seli. Gönüllerin, sınırsız mutluluk zinciri ile bağlanması. Genç ve güzel "görünüş itibari ile değil gönül gençliği güzelliği"kalbi nin seveceği, ısınacağı bir güzeli görünce ve gayri ihtiyarı mahcup göz ucu ile seni süzmesindeki muhteşem parıltı neşe, vakar, güzellikler ötesi güzellik ile bakması; kalbini ısıtması damarlarındaki kanının kaynamasına fokurdamasına neden olan asil bakışı. Uzaklaşınca sokağın dünyanın dar geldiği"ile sırlar dolu gözleri için Âlemin mücevherlerini versen karşılığının alınmayacağı o bakışı ah o bakışı ne kadar güzel ve harikulade! Mükemmelll. Gül yüzündeki sır, muamma, anlam; gülüşündeki hazineler, pırlantalar kadar değerli olan tatlı gülüşü. Gizemli bakışı. Gözlerindeki parıltı. Neşesi, huzuru... Gamzelerindeki ihtişam. Saçlarının kıvrımındaki.. ahenk. Kirpiklerindeki zarafet incelik; kaşlarındaki alaycı olmayan samimi, sevecen eda ile sana bakarken, hafiften üste doğru nazlı, nazlı oynatması. Ah aşk ah. İnsanı bir anda coşturur bir, anda karanlıklar zindanına attırırsın sorgusuz sualsiz. Gülücüğünü görmek için dünyayı yirmi beş saat sırtında zorlanmadan taşıttıran aşk. O tatlı gülüşe Dünyaların hazinelerini nasıl sığdırmışsın? Anlatılması için kelimeler yok ve o kelimeler yazılmamıştır lügatimize. Burnundaki sadelik, çenedeki kıvrımlar, ellerindeki sıcaklık. O boyundaki endam, asalet, tevazu ile salına, salına ahenkle yürümesi. Cennet gözlüm. Aşk; insanı bülbül gibi şakımasına neden olan aşk, bülbülün sevmesine neden olan gül. Dudağındaki ölümsüzlük şerbetini içmek, tatmak, gamzelerinde öpmek; insanı bambaşka âlemlere götüren; zarif belin, omuzlarının endamı. Ah aşk neler yaptırırsın, neler yaşatırsın tarifi mümkün değil. Ayak parmaklarındaki hassasiyet, ürkek sevecen ürkek yanaşman...
Böylesine mutluluk şelalesi ile dolu bir yaşam. Hayatta yaşımın elli olmasına ve araştırmalarıma rağmen birbirine kavuşan âşık görmedim okumadım! Ferhat ile şirin, Leyle ile mecnun, Kerem ile Aslı; böylesine kutsal olan aşkı arayanlar ve bulanlar, neden sonunda ayrılığa gark oluyor. Tek başına. Istıraplarla baş başa kalıyor? Anlamış değilim. Aşkı kutsal yapan ;"ayrılık hamurunda yoğrulmak ve yontulmak" mıdır? Aşkı anlamlı ve yaşanması özel kılan ve kutsal olan bu duygu ve yaşamdır. "Büyük Üstat Necip Fazıl Kısakürek'in dediği gibi "Büyük randevu... Bilsem nerede, saat kaçta? Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?" "seline gark eden bumudur acaba?
Yaşaması özel ve kutsal olan bu duygu ve anlamı, iksiri içerek yaşamak çok güzel."Layık olmak" en güzellide bu olsa gerek ve dağları deldiren gücüde bunda saklı. Cemaline; cemalinin güzelliğinin zevkini veren görüntüsüne hoşlanarak bakmak aşkın, giriş kapısıdır.
Arkanda bir iz bırakarak, dünyadaki hayatının son bulması yaşamın en güzel tadıdır; geride kalanlar ve gidenlerin bıraktığı ışık; karanlık yolda giderken önünü aniden aydınlatan ışığın değerini anlamak çok zorda olmasa gerek. Göçmen misali dünyaya gelmek, bir çadırda etrafına; ışık ve iz bırakarak gitmek, kısa olan yaşamı anlatan en kısa cümlesidir.
Bu kısa girişten sonra artık başlayalım değil mi? Aşk aklımıza neler getirdi gördünüz mü? Bir anda? Böylesine coşku vermesi; yaşayan için nasıl bir coşku veriri artık gerisini de siz düşünün ve hayal ederek; hayal âlemine dalın! Söyleyeyim, benim bu hayal âleminde çıkmam iki saatimi aldı!
Ömrümde Fethiye deki; denizi, tarihi doğayı; yemyeşil çam ağaçlarını, masmavi denizin güzelliklerini yaşamamış olmanın, hayal kırıklığı, üzüntüsü, yaşamamış olmamanın ezikliğini hep hissettim. Neden? Bunca insan, bu güzelliği görmek için Fethiye ye giderlerde ben, neden gidemedim sorusunun cevabını hala bulamadım, kısmet mi desem ne desem bilemiyorum! Hayat, cevabını veremeyeceğimiz sorularla dolu; benim hayatımda daha da çoktur desem abartmış olmam. Nedendir? İşte bunu hiç anlamadım, hatta çözemedim! Yaşanmamışlığın hüznü; yaşamış olmanın hazzı ile boy ölçemez. Sessiz yağan karın sesi nasıl anlaşılmıyorsa; yaşanmamışlıkla, yaşanmışlık arasındaki tek fark, yaşamak ve hissetmek, duymak; sessizde olsa. Sonrasındaki kazanmışlığın derin anlamı; yaşamanın gerçek anlamını anlatan ince bir çizgidir. Bu çizgiyi yakalayamadım ya ona yanarım! Ayan beyan olan bu acı gerçeğin; bir tokat gibi yüzüme vurulması bu tokat'ının sesinde irili ufaklı olsa da çınlaması kulağımda hiç gitmiyor. Benimki olsa, olsa trene aylak, aylak bakmadır. Hayata; saygınlık, özgürlük ve mutluluk şöleni katan, kazandıran bu hasletten yoksun olman benim için çok zor! Felsefe; kişinin kendi çevresini anlama yorumlama açıklama gereğini söyleyen arama çabası ise, cevaplardan çok sorular önemli ise bende neden merak ve kuşku uyandırmadan; resimlerde filmlerde izleyerek bu güzellikten bi habersiz yaşadım sorusu kafamda balyoz etkisi yaptı."Aradığınız kişiye şu anda ulaşılmıyor, lütfen daha sonra arayın"
Buldum galiba nedenini; günlük kaygılar, üzüntüler, geçinme telaşı, maddi olanaksızlıklar, beni bunları yaşamamama engel teşkil eden unsurlardı. Kendimi, başkalarının gözünde göremiyor olmam ön yargıdan uzak, gereksiz kaygılarla uğraşıyor olmam da etken olmuştur muhakkak ki. Böylesi zor durumlarda insanın yedek bir aklı olmalıdır, bir köşede sessizce bekleyen; kararlılıkla, inançla hoşgörü ile. Gerçi insanlarla iyi geçinme, işbirliği yapmak, sevmek ve sevilmek için çok iyiyim bildiğim kadarı ile. Demek ki karşı cinslere uyum sağlamada gerekli olan sevgi ve saygı yönelik işlerle fazladan meşgul olmamam veya umursamaz olmam; hayattaki bu güzellikleri yaşamamamdaki en büyük eksikliklerdir. Bu eksiklikleri yok etmek için veyahutsa doyumsuzluk duyduğumda Sünni doyumluluklara yönelmemiş olsaydı; Fethiye deki, Datça'daki, ölüdeniz deki güzellikleri yaşımın elli olmasına rağmen yaşamış olur ve bu pişmanlığı duymazdım. Bu eksikliğimi, hatamı, yanlışlığımı kabul etmemde bir erdemliktir. Işık yanmadan karanlık yok olmaz dedikleri ahada bu işte.
Hayatımızda çalınan veya çalınmasına izin verdiğimiz; bizi hayattan bütünü ile uzaklaştıran; gerçek anlamı dışında, karışık renksiz, anlam, benzerliği olmayan; anlamlı renk cümbüşü olarak algılamamıza neden olan ve benzerlik ilişkisi içine girmemize olanak ve izin veren davranışlar sergilemek amacı olmayan bir hoyratlıktan başka bir şey olmasa gerek. Bunun ölçüsünü ölçen ve değer biçen cömert, bağışlayıcı, gönül yapıcı terazisi ile ölçmeli. Küçük ve narin yürüyüşle bunun farkında olmak; sakinleşmiş gönül rahatlığına erişmek için, trenin gelmesini beklemeden istasyonda bir an hazır olan bir yolcu gibi, Yüksek gönüllü olarak yola çıkmak bu eylemi de uygunluk ve liyakat içinde yapmak gerekir. Layık olmaya götüren; tatmin olmanın hazzı ve güzelliklerini yaşamanın yükselişi, bembeyaz bayrak gibi dağın zirvesinde özgürce, sallanışını görmeye vesile olan güneşin doğuşu kadar bariz bir ışık anaforu, yalvarış kadar samimi, bilgelik kadar onur verici hissettiren duygudur layık olma.
Gaye, hedef, beklenti üçgenindeki; cesaret ve yürekliliğine erişmede; emek, zahmetle kan kardeşi olmak veyahutsa kement bağı ile kopmamacasına bağlanmak süreci; layık olmaya götürür. Yoksa layık olmak kolay olsa idi; ne anlamındaki değer olurdu nede olağan üstü meziyetlerle donanmasındaki saygın hazinelerle dolu olurdu. Değer bilende bilmeyende, anlayanda anlamayanda adı sanı ne diyerekten bön, bön bakardı. Anlayamadığımız içinde, değersiz bir paçavra gibi çöpe atar, kuru soğuk da; yaz güneşinde ısınıyormuş gibi ayazda çıplak otururduk. Sınırsız uçsuz bucaksız çekici olmayan destansı, değişimi çırılçıplak göstermeyen zapt olması mümkün olmayan sakin kararlılıktan uzak olan berduş, aptal gibi salak, salak dolaşır dururduk.