- Kategori
- Eğitim
Türkülerimiz yaşama sevincimizdir bizim...
Türkülerimiz yaşama sevincimizdir bizim… Cana yakın, şirin insanlarız biz; sevgilerimize, sevinçlerimize türküler yakarız biz… Türkülerimiz ağlatır bizi, acılarımız çoktur bizim, her devirde böyle olmuştur; acıları görür, yazar, dillendirir türkülerimiz… Ağlatır türkülerimiz bizi, akar gözyaşlarımız acılar üstüne bir Anadolu pınarı gibi safça ve temizce… Yazılır, söylenir türküler ki: İstenir, dilenir ve dua edilir ki bir daha yaşanmaya, başa gelmeye acılar…
Durur, döner, dolaşır gelir acılar üstümüze üstümüze; şaşkına çevirirler bizi. Mazlumuz biz; bilmeyiz biz kini, nefreti, düşmanlığı… Mazlumluktan, uyanık olmamaktan gelir başımıza her gelen kötü haller ve Allah korusun gelecek olanlar…
Türkülerimiz bizim yazılmamış hikayelerimizdir … Bir satır (mısra), bir dörtlük, bir nefeslik ses hikayemiz olmaya yeter.
Türkülerimiz bizim sabahlarımızdır, akşamlarımızdır, gecelerimizdir… Türkülerimiz bizim zenginliğimiz, sevgimiz, coşkumuz, kardeşliğimiz, umudumuz…
Türkülerimiz bizim Türkçe haykırışımız, ses bayrağımız, varlığımız, bir ve beraber oluşumuzdur… İri ve diri halimizi her şartta dosta düşmana haykırışımızdır.
Türkülerimiz güzeldir; türkülerimiz içtendir, candandır, doğru yaşanmış ve yaşanması istenen insan hayatının kutsallığıdır…
Türkülerle ulaşılır güzelliklere, iyi olana, doğru olana…
Türkülerimizden örneklere geçelim, ama öncesinde Bedri Rahmi’ye bakalım ne demiş türkülerimiz için:
“Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü" gibi candan
Ana südü" gibi temiz” (…) (Bedri Rahmi Eyüboğlu; “Türküler Dolusu” şiirinden…)
Şimdi de türkülerimizden birkaçını okuyalım. İsteyen türkü sözlerini yazıp ezgisini dinleyebilir de… “Beşli mavzer ile bir genç vurulmaz / Üç beş altın ile bir yar sevilmez…” Demek istiyor ki sevgi, parayla-pulla elde edilmez; böyle bir sevgi olmaz; sevgide kin olmaz, ölme-öldürme olmaz!... Oluyor ama ne yazık ki; ardından da yakılıyor türküsü….
“Arap atı gibi sallar başını
Ne söyledim yıktın hilal kaşını
Al mendili sil gözünün yaşını
Vermem seni yad ellere ellere
Kaşın gözün kirpiklerin sürmeli
Arap atı koşmayınan yorulmaz
Beşli mavzer ile bir genç vurulmaz
Üç beş altın ile bir yar sevilmez
Vermem seni yad ellere ellere
Kaşın gözün kirpiklerin sürmeli”
Mehmet Özbek, "Folklor ve Türkülerimiz" adlı kitabında türküyü şu şekilde aktarmaktadır:
Arap atı gibi sallar başını
Ne söyledim yıktın kara kaşını
Kara gözlüm sil gözünün yaşını
Vermem seni yad ellere sevdalım hey
Kaşı gözü kirpikleri belalım hey
Arap atı binmeyinen yorulmaz
Beşli mavzer ile bir genç vurulmaz
Çeyrek altın ile bir yar sevilmez
Vermem seni yad ellere sevdalım hey
Kaşı gözü kirpikleri belalım hey” (Mahmut Güzelgöz Urfa)
Başka bir türkümüz de: “El çek tabip sinem üstünden / Sen benin derdimi bile bilmezsin…” Tabip-hekim-doktor/dert ortağı-derdine çare olan olabilmek için önce insanın derdi nedir onu bilmek lazım. Derdi bilen olmakla çare olabiliriz ancak…
“El Çek Tabip Sinem Üstünden
Sen Benim Derdimi Bile Bilmezsin (Dertliyim Vay)
Yarem Yürektendir Yoktur İlacın
Sen Benim Yaremi Sarabilmezsin (Dertliyim Vay)
Yüzün Güleçtir İçerin Hayın
Çeken Bilir Bu Sevdanın Yayın (Dertliyim Vay)
Yıktın Viran Ettin Ömrüm Sarayın
Sen Onun Bir Taşın Örebilmezsin (Dertliyim Vay)”
Şimdi de hem dertli ve hem de hep başı dumanlı ve karlı olan ağrı türkümüzün sözlerini okuyalım:
“Sana derler dertli Ağrı
Başın hep dumanlı karlı
Aslıya kavuşmak için
Kerem seni aştı Ağrı
Aman Ağrı canım Ağrı
Yol ver yare gidem gayrı
Bütün dağların pirisin
Süslü bir gelin gibisin
Kurdun kuşun yuvasısın
Gögsün cennet yatağıdır
Aman Ağrı canım Ağrı
Yol ver yare gidem gayrı”
“Sevda ateşten bir kale / Var varabilirsen …” diye seslenen türkümüzün sözlerini de okuyalım… Hayatın kendisi gerçekte ateşten bir kaledir; her insan için geçerlidir bu, sıradan bir insandan, kendini “güçlü” zannedene kadar… Hayatın bir ateş gibi olmaması ve el yakmaması için de iyi huylu insan-lar olmamız lazım. Kötü huylarımızı tez zamanda ve hepten çöpe atmamız bize ömrümüzce huzur verir.
“Kanadım değdi sevdaya
Kondum kondum uçamadım
Aşk şarabın doya doya
Yandım da içemedim
Oy tabip şu yaramı
Sar sarabilir isen
Sevda ateşten bir kale
Var varabilir isen
İçmişem sarhoşum dünden
Bayram ederim bugünden
Aşıkların köprüsünden
Döndüm de geçemedim
Oy tabip şu yaramı
Sar sarabilir isen
Sevda ateşten bir kale
Var varabilir isen
Yan Mahzuni sine sine
Bugün bana n'oldu yine
Düştüm güzeller içine
Kendim kendim seçemedim
Oy tabip şu yaramı
Sar sarabilir isen
Sevda ateşten bir kale
Var varabilir isen”
Ve bir ağıt… Anne yüreğini yakan bir türkümüzün sözleri: “Kızlar gelin çaydan geçek / Çay bulanık nerden içek / Bebek ölmüş kefen biçek…” Çok sevilen sanatçımız Belkıs Akkale, bu türkümüze öyle bir ses verir ki, dinlerken, dağların yerinden oynadığını, ağaçların köklerinden söküldüğünü zannedersiniz… Çok sanatçı bilirim ama şimdilik üçünü anayım: Can Etili, Muazzez Turing, Turan Engin… Her bir sanatçımızın sesinden ayrı ayrı dinlemek gerek türkülerimizi…
“Elma attım yuvarlandı
Gitti beşiğe dayandı
Bebek uykudan uyandı
Nenni oğul oğul
Nenni yavrum yavrum
Nenni gülüm gülüm
Nenni bebek bebek
Sana bebek diyemedim
Kalkıp meme veremedim
Nenni oğul oğul
Nenni yavrum yavrum
Nenni gülüm gülüm
Nenni balam balam
Kızlar gelin çaydan geçek
Çay bulanık nerden içek
Bebek ölmüş kefen biçek”
Ve “Üç kız bir ana…” türkümüzün sözleri… Hikayesi de sözleri de güzel… Sevginin en güzeli; aile, anne-baba-evlat sevgisinin en hası var bu türkümüzde… Sevilen elbet bir gün göçüp gider, geride kalanlar ise ağıt yakıp gözyaşı döker… Sonra hayat tekrar devam eder mi?!.. Eder!.. Eder, etmesine de acılar yürekte öylece kalakalır…
“Yaylasından İnmişler (Üç Kız Bir Ana)
İnmişler (Aman) Ağlarlar (Yana Yana)
Karaları Giymişler (Üç Kız Bir Ana)
Giymişler (Aman) Ağlarlar (Yana Yana)
Acınır Hallerine (Üç Kız Bir Ana)
Çıkmışlar Dama Ağlarlar (Yana Yana)
Sokuldum Yanlarına (Üç Kız Bir Ana)
Demezler Bana Ağlarlar (Yana Yana)
Bilmem Nasıl Güzeller (Üç Kız Bir Ana)
Güzeller (Aman) Ağlarlar (Yana Yana)
Gözlerini Süzerler (Üç Kız Bir Ana)
Gülmezler (Aman) Ağlarlar (Yana Yana)”
Öğretmenlerimizden; özellikle Türkçe ve Edebiyat öğretmenlerimizden dileğim şudur ki: Öğrencilerimize türkülerimizi sevdirsinler. Sanat müziğimizi de elbette… Türkü sözlerini yazmayı, ezberlemeyi, yorumlamayı, çıkardıkları dersleri de özetle yazmalarını sürekli olarak istesinler… Ve her okulumuzda Türk Halk ve Türk Sanat Müziği toplulukları oluşturulsa ne iyi olur; hem de hiç geciktirilmeden…
Türkülerimiz…
Her biri bizleri dünlerden bugünlere taşıdı; bugünlerden de yarınlara taşıyacaklardır.
Türkülerimizle daha nice güzel günlere ve güzelliklere…
Bir kısa alıntı da Servet Avcı’dan… Okuyalım bakalım türkülerimizden bizlere ne gibi dersler veriliyor…
(…)
“Vurma zalım vurma yaram derindir/ Yaram sağalırsa Mevlâm kerimdir” diyen Diyarbakır Dağkapılı Cemil Şallı sanki yüz yıl önce bugünleri görmüş de kağıda dökmüş bu sözleri... Tıpkı “Ağla gönül ağla zamanı geldi/ Yas tutup kara bağlamanın zamanı geldi” diyen hemşehrisi Mehmet Ali Erdem gibi...”
“1900’lerin başında ‘Felek beni dul eyledi’diyen Ebe Ayşo Hatun şöyle seslenir yavrusuna:
“Diyarbekir kara taştan
Yüregim kan ağlar baştan
Öksüz kaldın küçük yaştan
Uyu öksüz yavrum uyu
Kimse artık açmaz kapuyu
Ecel aldı bey babani
Keder kapladı her yani
Hani aslan baban hani
Uyu öksüz yavrum uyu
Kimse artık açmaz kapuyu...”
(…)
“Türküler bekleyecek bu toprakları... Mardin kapı yine şen olacak, karanfili hep eken bilecek... Hangi bağın bağbanısan gülüsen diye sorulacak, makaralar sarı bağlayacak... Mektebin bacaları tütmeye devam ederken, bir ay doğacak Maraş’tan... Kara taş içinde çete kaynayacak, yaşasın Urfalılar teslim olmayacak, dumanlı dağlarında ceylanlar gezecek...
Yine Ahlat’ın başına gelinecek, bebekler yine şekere katılacak... Vanlıyam şanlıyam sözlerinin eşliğinde, Ağrı dağından uçulacak... Her daim buralardan bir atlı geçecek, eşme pınarlar dert deşecek...
Yine geceler yârimiz olacak... Türk’ü kazımak isteyenlere karşı, yüksek minarelerde kandiller yanmaya devam edecek...” (Yeni Çağ Gazetesi, 10.12.2012 pazartesi. Servet Avcı’nın; “Türk’ü kazıdınız, türküleri de kazıyabilir misiniz?” başlıklı yazısından kısa bir bölüm)
-Türküler bekleyecek bu toprakları….
-Türküler sevgiyi ekecek yüreklere; toprağa ekilen tohum gibi…
-Türküler acılarımızı bal eyleyecek….
-Türküler sevginin, kardeşliğin, dostluğun, merhametin, iyiliğin, çalışkanlığın, başarıların, birliğimizin, beraberliğimizin sesi olacak dünya durdukça; bir bahar rüzgarının ılıklığında akacak yüreklere…
(Türkülerimizi yazmaya devam edeceğim… Türküler gibi olsun hayatınız: hep sevgiyle, iyilikle, merhametle dopdolu…)
Sevgilerimle…