Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '12

 
Kategori
İnternet
 

Twitter Denen Sosyal Medya Mecrası Üzerine Karalamalar

Twitter Denen Sosyal Medya Mecrası Üzerine Karalamalar
 

  • Birkaç kez kullanmayı denedim Twitter denen şu sosyal medya platformunu. Doğrusunu isterseniz hiç ama hiç keyif almadım. Ara ara girsem de… Hayır, hiç keyif almıyorum Twitter’dan.
  • 140 vurumluk bir cümleyle meram anlatma hadisesi… Bir anlamda dili katletmek gibi bir durum da çıkıyor ortaya.
  •  “Tamam” hayır... Twitter jargonunda “Tmm” bitti…
  • Twitter’da edebiyat olur mu?
  • Tuhaf bir soru olsa da, neden olmasın ki? Olur… Edebiyatta olur, başka şeylerde olur. Nitekim o başka şeyler de oluyor işte… Tabii edebiyattan ne anladığımız da önemli… Ama söylenecek sözün olduğu her yerde edebiyat vardır.
  • Aslında şahsım adına İnternet denen şu zamane bilgi dünyasını, pek de ilgi çeker bulmuyorum. Bir ara facebook’a takılırdım. “Takılırdım” demek pek anlamlı değil aslında. Bilgisayarımın bir kenarında açık dururdu. Aklıma geldikçe bakardım. Bir şeyleri paylaşırdım. Çok fazla emek istemeyen bir sosyal medya platformu facebook…  Son zamanlarda ilgimi tümden yitirmiş durumda. “Bir şeyler paylaşmak…” Ne anlamı var ki? Ama olsun… En azından facebook’u, twitter’a tercih ederim. Ama bilgisayar başında onca saat geçirmek mi? Hayır, asla… Tuhaf bir şey bilgisayar başında onca saat geçirmek… Bir asosyallik halinin de belirtisi olarak düşünüyorum bilgisayar başında fütursuzca zaman geçirmeyi.
  • Zaten asosyal bir toplumun fertleriyiz…
  • “Çok şeye söylenen ama hiçbir şey söylemeyen bir kitle var twitter’da” demiş kendisini profesyonel serseri olarak tanıtan 48 yaşındaki zat.
  • Belki de twitter için bugüne değin söylenmiş en güzel cümlelerden birisi.
  • Her şeyden haberdar olmak gibi bir derdi olanlar için de ayrıcalıklı bir platform twitter… Lakin neden her şeyden haber olacaksın ki? Derdin nedir? İlle de her bir şeyden haberin olunca veya bir şeylerden haberdar olmayıp o bir şeyleri kaçırınca bir yerinde eksilme mi olacak? Genç arkadaş öyle söylemiş kendisine soruyu soran insana… “Ya bir şeyler kaçırırsam?” diye bir an için de söylenmiş… Şimdilerde böyle bir zamane insan figürü da var hani. Bir şeylerden geri kalmak istemeyen garip bir insan figürü… Kardeşim çekil git köşende otur işte. Her olur olmaz hadiseye garnitür olmanın bir anlamı yok ama… Belki de fastfood kimliğinde bir nesile sahip oluşumuzdandır bütün mesele…
  • Şükrü Erbaş yazmış… “Okumak” üzerine yazdığı bir yazısında “Boş zamanlarım da kitap okurum” diyenlere giydirmiş. “Kitap boş zamanlarda okunacak bir ürün müdür?” diye sormuş Şükrü Erbaş. Hele ki, evlerinin kıyı köşe bir yerlerine kondurdukları çok satanlar listesinin en başındaki kitaplardan mütevellit kitaplıklarında, bir okuyup bir daha hatırlanmayan zırvalarla dolu kitapları okudum diyenler yok mu? “Ah şekerim sen ……… okudun mu?” diye sorup soruşturup, zırvayı okumadığını fark edince sanki bir şeyleri kaçırınca vahlanan yurdumun yeni tip insan figürünün en ayırt edici özelliği, sadece tüketmek… Ve sonra bir daha hatırlamamak…
  • “Twitter’ı neden kullanıyorsun?” diye soruyu alan üniversite öğrencisi, “Gevşiyorum, rahatlıyorum” diye tuhaf bir yanıt vermiş. İnsanın gülesi geliyor. Daha sen iş aramaya bile başlamadın ki… Hayatın en keyifli yerindesin. Öğrencilik… Hele ki bu zamanda üniversite öğrencisi olacaksın… Zaten istemezsen de zorla diploma veren üniversitelerimiz var. Hangi stresi yaşadın da gevşemekten, rahatlamaktan bahsediyorsun?
  • “Stresliyim” derdi Dü… İsminin kısa haliydi. Uzun hali Dürdane...
  • Kantin camının dibinde bir sıraya tüner, hayattan bezmiş bir halde, melankolik takılırdı. Yanına yanaştım bir gün… Kafasını kaldırdı ve “Ben Dü” dedi… “Adım Dürdane ama Dü’de diyebilirsin” demişti. Valla hiçbir şey demedim kendisine. O sadece melankolik takılırdı. Sanki uyuşturucu çekmiş gibi bir hali vardı. Sanki memleketi doyuruyordu. Stres, gerilim ve gerginlik…
  • Şimdilerde böyle tuhaf bir gençlik profili var. Sorunlu… Yada kendisini öyle ifade etmeye çalışan, beleş yaşayıp, beleşe gün dolduran garip bir gençlik profili.
  • “Twitter olmasa hayattan keyif almam” diyen kıyı kenar semtin pazarcı çocuğu da kendisini kaptırmış gidiyor. Hoş da kardeşim halen anlamadım ben şu twitter denen sosyal medyanın insanı hayata bağlayan yanını…
  • Yapılan bir araştırma vardı. Garibime gitmişti… Neden ki? Neden garibime gitmişti ki?
  • Dünya ortalamasında evde en fazla zaman geçiren milletmişiz. Ne tuhaf değil mi? Gerçi şehirleşme geliştikçe, evde zaman geçirmek yerini dışarıda fink atmaya bırakacaktır… Boşuna AVM’ler kurulmuyor. Pazar günü Antalya’da tiril tiril bir güneş vardı. Çok güzel bir havaydı… Yakıcı bir güneş, hafif bir esinti… Yurdum insanı o güzelim havada ormana, kırlara, dağlara, bayırlara gitmemiş… “Nereye?” derseniz… Önünden geçtiğim AVM denen o devasa yapıların otoparkları tıklım basa doluydu.  Evet işte… Yurdum insanı evde zaman geçirmiyor ama AVM’ler ne güne duruyor.
  • AVM’lerin fastfood salonlarını gördüğümden beridir ki, ilk kez Bakırköy Galeria’da görmüştüm, yemek yemekten nefret etmiştim. Yemeğe saygı yok… Kapitalizm böyle işte… Kırıyor, döküyor, saçıyor ve en nihayetinde cümle aleme tükettiriyor. Nasıl ki AVM’lerin fastfood salonları, alın size cümle tüketiminin pervasızlığından var olan twitter denen sosyal medya gerçeğine… Bir toplumsal karakterin birbiriyle nasıl da örtüştüğüne delil işte…
  • Her şey bir yana da benim kafama şu evde geçirilen zaman hadisesi takılmış durumda.
  • “Ben ilk  Antalya’ya geldiğim de… “ Bu cümleyle başlamak istemezdim ama… Henüz daha yıl 1989 mirim, sahil yolundan Örnekköy denen bir yerlere doğru yol almıştık. Örnekköy, Lara’da bir yerlerdeydi. Minibüs kargıların, sazlıkların arasından süzülerek Örnekköy denen yere doğru ilerliyordu. Tek tük evler ve sık sık seralar çıkardı karşımıza… Şimdi, şu anda oturduğum odanın camından hafifçe yüzümü o eski yola çevirdim. Bir bina takıldı gözüme… Daire fiyatının 1 milyon dolar olduğunu bildiğim bir bina… Dile kolay 1 milyon dolar… Nereden nereye…
  • O yıllarda para etmeyen bu topraklar, şimdilerde feci bir rant kapısına dönüşmüş durumda. Antalyalı kızlarla evlenen damatlar şanslı oluyor.
  • Neyse biz dönelim şu twitter denen mevzuuya…
  • Sahi, twitter gerçekten insanı büyüleyen bir çekiciliğe mi sahip?
  • Ahmet Şen “İnsan twitter’da her şeyi paylaşıyor. Sevgilinizle, anneniz, babanızla paylaşamadıklarınızı orada hiç yüzünü görmediğiniz sanal arkadaşlarınızla paylaşıyorsunuz” diyor. 
  • Bu çok doğru… Artık yüz yüze arkadaşlıklar tarih oldu. Sanal arkadaşlık revaçta… İnternet sayesinde… Belki de salt twitter sayesinde. Böyle bir sosyalleşmenin sorunlu olmadığını düşünmek mümkün mü? Belki de bir anlamda yalnızlığın eserdir twitter denen dünya…
  • Neden aşık olan bir toplum değiliz ki? Doğru işte… Gençler aşık olamıyor. Bu kadar basit… Belki de sanal alem aşkları tavan yapacak. Bu konuda yurdum insanının hayli mesafe kat ettiğini de düşünüyorum. Sanal alemde tanışıp da evlenen çok çift var. Bu anlamda belki de asosyal bir toplum oluşumuzdan dolayı kimse birbirini bulamıyordu. Yada insanlar içine kapanık… İçe kapanıklık şöyle derli toplu ilişkilerin ortaya çıkmasının da önünde engeldi. Yılların üstüne boşuna evlendirme programları raiting yapmıyor. Onca sene evlenmemiş olanların derdine bir çare de olmadı değil, evlendirme programları. Ama yurdum insanının genel profiline ilişkin çok şeyleri görmek için hakikaten ideal programlar. Hani şu “Eğitim şart kardeşim” lafına şamar gibi inen programlar. Gerçi çok fazla izleme fırsatım olmadı bu programları ama birkaç kez internet ortamındaki videolardan fikir edinmeye çalışmıştım. Bizim İbrahim, ille de izlememi söylemişti. Müthiş hikâyeler yakalarsın diyordu. Bu toplumun gerçek yüzünü gör demişti bana. Hani ben özgürlüklerden, demokratik katılımdan demler vururum ya… CHP’li bu arkadaşım ki kendisi inşaat mühendisidir, ille de bu topluma her zaman bir çobanın şart olduğunu söyler. “Bu topluma sopayı göstermezsen iş yapmaz kardeşim” der İbrahim. Bu görüşünde hayli katı ve tutucudur. Belki de benden daha fazla toplumla iç içe olduğundandır. “Abi, adama diyorsun ki, şunu şöyle yapacaksın. Arkanı dönüyorsun adam bildiğini okuyor. Gelip bakıyorsun verdiğin işin sonucuna, senin söylediğinle alakası yok. Hadi gel de bozulma.”  diyor İbrahim… ille de eğitim diyenlerden değil İbrahim. İlle de otorite… “Asker şart abi” diyenlerden.
  • Neyse, konumuza dönecek olursak… Twitter işi bana cazip gelmiyor. Yine en güzeli Milliyet Blog. Gerçi Milliyet Bloğun yeni halini az eleştirmedik. İsyan edip gidenler oldu ama ben o isyan eden arkadaşların dönmesinden yana olanlardanım. Onlarsız buranın tadı çıkmıyor. İnternet ortamındaki diğer mecralar Milliyet Blog kadar keyif vermiyor.
  •  
  •  
 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..