Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

23 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Üç konu ve üç yorum...

Üç konu ve üç yorum...
 


YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ERKLERİNİN TOPLANTISI... ÇUKURLARDAN ÇIKAN SİLAH VE CEPHANE... EMEKÇİLERİN BAŞ EMEKÇİSİNİN AKIL ALMAZ ZENGİNLİĞİ...

1. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin toplantısı...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, bir yemek daveti ile gerçekleşen bu toplantı, başta ana mıhalefet partisi olmak üzere çeşitli kesimler tarafından eleştirildi. Eleştirilerin ortak noktası, bu toplantının, "Anayasa'nın ruhuna, kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığına aykırı" olduğu idi.

Cumhurbaşkanı Gül, söylenenlere göre, Ergenekon'un adının dahi geçmediği bu toplantıda, "hukukun üstünlüğü ve usul yasalarına uyulması gerektiği uyarılarını yapmış ve "Sorunları hukuk yoluyla aşın" ve "Toplumda güveni pekiştirin" tavsiyelerinde bulunmuş.

YORUM : Eğer bu toplantı bir müdahale amacı taşısaydı, bu müdahale, yalnızca yargıya değil, yasama ve yürütme erklerine de yapılırdı. Cumhurbaşkanı'nın toplantı sonrası yaptığı açıklamadan anlaşıldığına göre yapılan tavsiyeler, yalnızca yargı erkine değil diğer erklere de gönderme yapıyordu.

Yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsız olması, bu erklerin birbirilerine düşman olmasını gerektirmez ki. Küs çocuklar gibi birbirlerine hep mesafeli mi duracaklar? Ülke çıkarları söz konusu olduğu zaman bir araya gelip ülke sorunlarını görüşmelerinde ne sakınca olabilir ki? Ülke çıkarları, birlik ve beraberlik gerektirdiği zaman yargı erki ve diğer erkler, "bu benim işim değil, ülke çıkarları beni ilgilendirmez" diyebilir mi?

23 Nisan 1923'te kurulan Büyük Millet Meclisi'nin ilk anayasası olan 20 Ocak 1921 Anayasası'nın "Kuvvetler Birliği" ilkesini esas aldığı unutulmamalıdır. Kurtuluş Savaşı, bu güç birliği ile kazanılmıştır. Günümüzün demokrasi anlayışına göre elbette aynı birlikteliği istemiyoruz; ama ülke çıkarları söz konusu olduğunda birbirlerine "küs" durmalarını da arzu etmiyoruz...

2. Yapılan kazılarda çıkarılan silah ve cephaneler ve de bu kazılarda bulunan bir testi...

Ergenekon örgütüne üye olmak suçu ile göz altına alınan kişilerden elde edilen bilgilere ve ele geçirilen krokilere göre yapılan kazılarda, silah ve cephane yanında arkeolojik değeri olan bir "testi"nin çıkması da, Ergenekon yanlılarının yapılan işi hafife almak için kullandıkları bir malzeme oldu. Davanın ciddiyetini görmezden gelen bazı kişiler, bu kazıları "arkeolojik kazı" diyerek alay konusu ettiler.

Ayrıca, muhalefet yanlısı ya da iktidar karşıtı bir televizyon kanalında, emekli bir general de, "Bu silah ve cephaneleri o çukurlara AKP koydu; şimdi de teker teker çıkarıyor" demiştir. General bu sözleri söylerken, kanalın spikeri bile bıyık altından gülüyordu. Bu silah ve cephanenin, gelecek bir harpte düşmana karşı kullanılmak üzere ordu tarafından gömüldüğü de söylenmiştir.

YORUM : Önce şunu belirtmek gerekir ki, bu silah ve cephaneleri o çukurlara Ergenekon örgütü gömdüyse, bu alay onlara da dokunur. O zaman, Ergenekonu savunanlar, Ergenekon'un ciddi olmadığını ifade etmiş olmuyorlar mı? Hükümet gömdüyse, bu alayı hükümet hak etmiştir. Bu silahları, gerçekten ordu gömmüşse ne düşünülür bilemem.

Bildiğim kadarı ile bu silah ve cephaneyi yeraltına gizleyen, zaman zaman dillendirilen Özel Harp Dairesi ve ordu olamaz. Eğer öyle olsaydı, daha ilk kazılarda Genelkurmay Başkanlığı olaya müdahil olur ve kazıları durdururdu. Bu işi yapmadığına göre, bu silah ve cephanenin ordu ile bir ilişkisi yoktur. Çünkü, gelecek bir harpte kullanılmak üzere gerekli silah ve cephanenin saklandığı gizli yerler varsa, bunların bulunduğu yerlerin isimleri ve krokileri Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarının ilgil birimlerinde "çok gizli" gizlilik derecesi ile saklıdır.

Emekli generalin, bu silah ve cephane konusundaki açıklamasını ise hayretle karşıladım. Türk Silahlı Kuvvetlerinin sıralı yüksek derecedeki eğitim kurumlarından geçmiş bir kurmay subayın bu açıklamayı nasıl yaptığına bir türlü inanamadım. Eğer kendisini medyadan tanımamış olsaydım, "Ergenekon yanlısı sahte bir general" derdim.

3. Emekçilerin baş emekçisinin akıl almaz zenginliği...

Göz altına alınan Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in, dökümü bu sayfaya sığmayacak kadar çok olan akıl almaz ya da göz kamaştırıcı servetini gazetelerde gördünüz herhalde.

YORUM : İş hayatına, sıradan bir kişi gibi "tornacı" olarak başlayan bu kişinin, bu denli serveti nasıl edindiğini hiç düşündünüz mü? Hadi bizleri bırakın, bu sendikaya üye olan ve düzenli aidat ödeyen "emekçiler" ne düşünüyorlardır? Bu servete, ödedikleri aidatın da katkısı olmuş mudur acaba? Bu, "emekçilerin baş emekçisi" adını verdiğim bu kişiyiye, sendika "emekçileri"nin göstereceği tepkiyi merak ediyorum doğrusu.

Sendikalara yönelik bu tür girişimler, 12 Eylül döneminde de yapılmıştı ve o zaman da aynı şekilde eleştirilmişti. Ama onlar yalnızca sendikaların parasal konularıyla ilgiliydi. En küçük bir sendika başkanının, aidat ödeyen bir "emekçi"ye göre yaşadığı lüksün kaynağı sorgulanmıştı, o zamanlar. Ama konumuz olan sendika, parasallığın dışında, ilişkiler açısından da dikkat çekici görünmektedir.

Sedikalar, demokratik birlikteliklerdir ve en başta gelen görevleri çalışanlarının(yani emekçilerinin) haklarını korumaktır. Bunun daha ilerisi yoktur.

Bilmem anlatabildim mi?

cdenizkent

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara