Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '09

 
Kategori
Deneme
 

Ulaştıkça uzayan yolculuğum

Ulaştıkça uzayan yolculuğum
 

Korkuyorum!


Sen, şarkıların en derininde yüzdür yüreğini. Ben, sayfalarda arıyorum kaybedecek kadar bulamadığım benliğimi.

Bir hasretin girdabında tutsak beklemekteyim. Daha alacak nefesimiz var derken, nefesimizden ayrı kalışımız. Hiçbir ilimde hiçbir lugatta açıklaması yok ki.

Artık yaslanmak değil derdim. Bir dağa, bir taşa, bir omuza. Yüküm çekilmeyecek kadar ağır benim. Tesellisi bir içli şarkıda mı? Bir kadeh şarapta mı çaresizliğin. Hiçbir suret, hiçbir gerçek kandırıp oyalamıyor artık beni.

Tesadüflerden öte düştüğümüz şu zaman akislerine bir bak. Tersine işleyen çarklar içinde bulup bulup yitirmeler de yetmedi. İbret olsun diye mi? Bu adı konulamayan bilinmezlik nedir?

Gözlerim, gözlerin olmuş. Kendi göz bebeklerimde seni bulduğumdandır, ne zaman bir kor düşse içime aynaya koşuşum. Göz bebeklerimde gözlerini görüyorum diye. Hadi açıkla bir cümle, bir sebeple bu en yalın en karmaşık halleri. Bizde bir şeyler var demek yetmiyor ki…

En derinime işleye işleye bal özünü bir şaheser yaratma. Seni, sensiz taşıyacak kudretim kalmadı artık anla. Büyüdükçe büyüme içimde, özleminde büyüyor aynı cihette. Sevmenin ölçüsü olmaz demiştin. Söyle yürek bilimcim, derecesi var mı özlemin?

Sen yılları giyin, hasreti giyin, çaresizliği giyin üzerine yokluğumda üşüme. Ben seni giyindim üzerime. Çünkü ben sadece seninim, senim.

Benden kaçırdığın gözlerinin, gözlerimde kendini yeniden bulduğu andır ki. Tüm soruların yanıtları, yaradılışımız sızıp geçti aramızdan. Yine sürdüremedik o an ki fark edişimizi. Unutturuverdi bize, bizim varlığımız o an dışında her birini.

Bir o anlar kaldı geriye ve açtığı o sonsuz bilmece. Yanıtı içinde saklım. Ulaştıkça uzayan yolculuğum. Dokundukça derinleşen varlığında, beni çektikçe sürükleyen sonsuzluğum.

Sende kaybolmak var. Delirmek var seni ararken duvarlarda, kuşbakışı yollarda. Düşüp de yok olmak var, gecenin en karanlığında. Tutunup bir yağmur damlasına inmek var kaldırıma, boylu boyunca. Buharlaşıp uçmak var gün doğmadan, kimse görmeden anlamadan. Bir yağmur damlası olup, yok olmak var. Senin gözünde bir damla yaş olmayacağımı bilsem. Bilsem ki acıtmayacak tümden yokluğum, kendime sonum olurdum.

Aldığım her nefes bir bıçak kesiği göğsümde. Ben de tarifsiz acılar içindeyim, sen de. Daha kaç umut yaratabileceğiz bu yarınsız düşlerde. Ya beni bu nefesten azat et, ya da sen de…

Yılları soyun, hasreti soyun, çaresizliği, sebepleri soyun beni giyin üzerine…

O kadar çok kalabalık ki etrafım

Çoğaldıkça bir o kadar yalnızım

Hüzün beklemesinler benden artık

Tüm hüzünlerimi gelirken harcadım,

Benden kalan artıkları toplayıp

Yeni bir ben yaratmaya uğraşmasınlar

Suretimden çıkarılmaz aslım.

Konuştukça sessiz, güldükçe ağlamaklıyım

Cebimde nakit cümlem yok

Kendimi anlatmaya çalışırken harcadım

Ve kaybettim gözlerimin yaşını

Feryatsız, yaşsız kalbimde hıçkırığım.

En son yarama yine tuz bastım…

Sen, şarkıların en derininde yüzdür yüreğini. Tüm efsaneler, tüm şiirler ve şarkılar bize adanmış sevgili….

Kaan Kartal

http://video.google.com/videoplay?docid=-5285512062665139432

 
Toplam blog
: 70
: 731
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

1973 İstanbul doğumluyum. Lise mezunuyum. Evliyim. Bir reklam ajansında çalışmaktayım. Laf o..