Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ülkemin gelişmişliği 2

Birinci yazımda trafik konusunu almış ve toplumsal yapımızı anlatmaya çalışmıştım. Trafik konusu başlı başına sınıfta kalmamız açısından yeterlidir. Bugün ise, toplumsal duyarlılık ve balık hafızalı insan yapısına değineceğim. 

Buna yıllar önce yaşanmış olayı örnekleyerek başlayalım.15-20 Kasım 2003 tarihlerinde Levent ve Beyoğlu saldırılarına bakalım. HSBC Bank ve İngiliz Konsolosluğu ve sinagoglar bombalı saldırıya uğruyor. Dünyada manşetlere giriyor. Peki biz ne yapıyoruz. Meraklı insan topluluğu olarak olaya bakıyoruz. Elimizde telefon kameraları çekim yapıyoruz. Aynı toplum birkaç gün sonra olayı protesto ediyor. Toplanan insan sayısı mı yaklaşık 200 kişi. O gün meraklı olan çekim yapan insandan eser yok. 

11 Mart 2004 Madrid Metrosu bombalanıyor. Dünyada yine manşet oluyor. Ertesi gün olay protesto ediliyor. Protestoya katılan insan sayısı mı. Yaklaşık bir milyon. 

Yakın tarihlerde yaşanan iki olay. Her iki olay da dünya manşetlerinde. Fakat ülkemde 200 kişi. İspanya da bir milyon insan. Ne kadar duyarlı bir toplumuz değil mi. Pekiyi , toplum olarak kaçımız bugün bu olayı hatırlıyor. O kadar azdır ki. O gün duyarlı olmayan toplum bugün mü duyarlı olacak. Balık hafızalı bir toplum bunu hatırlamaz. Yaşasın biz ölmedik. Yuppi. Durmak yok yola devam. 

Bu satırları yazarken insanlığımdan utanıyorum. Zaman zaman da gözlerim doluyor. Hiç bir zaman unutmadığım gerçek dost dediğim ALLAH(c.c) ın huzurunda ne yaparız diye düşünüyorum. ALLAH (c.c) ım bu duyarsızlığımızın hesabını mahşerde veremeyiz diyorum. İçim acıyor. Adeta kanayan yaraya tuz basarcasına. 

Dedik ya kitap yazılacak bir konu. Başka bir örneğe geçelim. Geçenlerde basında bir olay vardı. Bir baba ve 15 yaşındaki kızı öldürüldü. Öldüren şahıs kısacası kızı görmüş istemiş. Zaten olumlu bir yapı olmadığı anlaşılan kişiye, baba kızını vermeyeceğini, kızının okuduğunu söylemiş. Bunun üzerine baba ve kıza yapılan tacizler gündeme gelmiş. Baba hukuki olarak başvurunu yapmış. Tehdit edildiğini belirtmiş. Devlet, sonuç olarak konuya başvuru ile birlikte vakıf olmuş durumda. Sonuç iki insanın ölümü. Basında bu konu çıktı ve sonra yok oldu. Ülkemin gündemi bu iki zavallı insanın ölümü olamaz. Çevremdeki insanlara daha sonraki günlerde bu konuyu sordum. Hatırlayan bir kaç kişi oldu, fakat duyarlılık gösteren herhangi bir insana rastlamadım. Aynı evrede Survivor programında yaşanan Paskal ve Nihat kavgasını bilmeyen yok. Bu kavga konusu duyarlı olduğumuz nokta. Fakat Allah(c.c)ın yarattığı iki insanın canı önemli değil. Yaşasın biz yaşıyoruz. Yuppi. Durmak yok yola devam. 

İçim yine kor gibi yandı. İnsan denen yaratığın ülkemdeki değeri ve insanların duyarsızlığı. Ne kadar gelişmişiz değil mi? Utanılacak halimize utanmıyoruz bile. İnsanlık vasıflarını mı kaybettik acaba. Allah(c.c) huzurunda hesap günü geldiğinde kullar acaba bundan ben sorumlu değilim o yaptı diyerek acaba kurtulabilecek mi. Baba hukuka başvurmuş. Başka ne yapacak idi. Onun görevi orada biter. Ondan sonra görev kimde. İdarede görev yok mu. İdare de o insanları korumak zorunda değil mi. Evet koruyacak. İmkan yok derse neden diye sorarlar. Yasa yetersiz dersen. Yasama nerede diye sorarlar. Yasamanın seçilmesinde etkili misin.. Evet. Vatandaşsın ve oy veriyorsun. Demek ki oyun vebali var. Demek ki oy ne kadar değerli. Kul hakkına kadar gidiyor. Müslümanım diyen kişi buna bakmak zorunda. Hani benim ülkem % 90 Müslümandı. İslamiyette kul hakkı ne kadar önemlidir. Herhalde mahşerde İlahi Adaletin sahibi ALLAH(c.c)ın huzurunda benim suçum yok ben yapmadım diyerek kurtulamayız. Sana “akıl vermedim mi kulum” diye sorulan sorunun cevabını bu dünyada verebiliyor musun. Burada veremediğimiz bir cevabı orada nasıl vereceğiz. Yoksa bizler inandığı gibi yaşamayıp , yaşadığı gibi inanan bir ümmet mi olduk. Sakın bunları yazarken ümmetçi, geri kafalı gibi bakmayın. Temel de inançlı bir insanım ve Allah(c.c) ın bana ve tüm insanlara lüftettiği, bağşettiği akılı kullanmak gerekliliğini bilenlerdenim. Ne kadar duyarlıyız değil mi? 

Gelelim başka bir örneğe. Lepralı hiç insan gördünüz mü acaba. İnanıyorum ki ülkemin yarıdan çoğu lepralı insan görmemiştir. Ben gördüm. Mesleğimi icra ederken Van ilinde gördüm. Şükürler olsun. Rahman ve Rahim olan ALLAH(c.c) birçok konuyu zamanında gösterdi. Ne kadar şükretsem azdır. Ben Lepralı insanları burunları düştüğü, yok olduğu, ama mutlu oldukları zamanda gördüm. Bu insanlar mı nasıl mutlu oldular. Binlerce belki de milyonlarca insanın laf ettiği ama tanımadığı bir insan bunlara kucak açmıştır. Ben müslümanım diyen, tanımadığı halde laf eden ve bu lafları ile vebal altında kalan sayısını ALLAH(c.c) ın bildiği insanların duyarlılığı bu mudur? Şu an gözlerim dopdolu ve yaşlar yanağımdan süzülüyor. Ama yinede yazmaya devam edeceğim. O burnu düşen, yüzünde şekil bozukluğu olan fakat mutlu olan insanları mutlu eden kimdi bilir misiniz. ALLAH(c.c) gani gani Rahmet eylesin. Değerli hocalarımızdan Prof. Dr. Türkan SAYLAN dan başkası değildi. 1986 yıllarında yaptığı mücadelenin sonucunu mütevazi yapısıyla köy, köy dolaşarak bize göstermişti. Bu mücadelenin sonunu biliyoruz. Biliyorum ki, o insanın o lepralı hastalar için yaptığını, bugün o günkü şartlarda değme baba yiğit yapamaz. Kadın haliyle o yokluk ve sıkıntılar içinde; ALLAH(c.c) ın verdiği derdin devasını vermek yola çıkardığı kuludur o kişi. Derdi veren ALLAH(c.c) , dermanını da vermiştir. İşte laf edilen kişi o yokluk günlerinde dermanını vesilesi olan kul Türkan kuludur. Peki sorarım sizlere Müslümanım diyen ve Cüzamlı insanlardan kaçan, onları dışlayan, adeta Allah(c.c) kulu olan o insanları ölüme mahkum eden zihniyet mahşerde hesap verebilecek mi. Ne kadar duyarlı toplumuz değil mi. Yüzümüz kızarmaz bizim değil mi? Ama ahkam kesmeye gelince üstümüze yoktur. Yaşasın ne güzel. Biz Lepralı değiliz. Bizim burnumuz yerinde. Yuppi. Durmak yok yola devam. 

Örnekler oldukça çok. Fakat üç örnekle toplumsal duyarlılığımızı anlatmış olayım. Ülkemin ve insanımın gelişmişliğini sergiledim. Ne kadar gelişmişiz değil mi? Benim yüzüm kızardı. Acaba kaç kişinin daha kızaracak. Biraz önce kahvaltıda idim. TV açık. Gündem belli seçim. Haberlerde liderler çıkmış, sen onu dedin , ben bunu dedim. Ha seni gidi seni. İnsanım mı duyarlı gelmiş onları seyrediyor. Huşu içinde adeta. Ama kamera işi bozuyor. Kameraya karşı zaafımız var. Kamerayı görünce el sallamadan geçemiyoruz. Şeytan dürtüyor. Aklımız kamerada bizi çekiyor yaşasın. Kamera bizi çekti. İşlem tamam. Ne kadar duyarlıyız değil mi. Yuppi. Meşhur olduk. Durmak yok yola devam. 

Ama burda duralım ve mola verelim ve bu evrede vicdan muhasebesi yapalım. Kazanıyormuyuz, yoksa kaybediyormuyuz. Yola devam edeceğimize karar verdiğimizde mahşerde hesap vereceğimiz doğruyu bularak devam edelim. 

Konu duyarlılık. Kıssadan hisse diye bir alıntı ile devam edeceğim. Hz. Ömer(r.a) yaşamımda örnek kabul ettiğim insanlardan biridir. Ona ait bir hikayeyi alıntı olarak getiriyorum 

Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki ‘Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.’ Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek :
Söyledikleri dogru mu diye sorar. Suçlanan genç der ki evet doğru. Bu söz üzerine Hz Ömer anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki “Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Afedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor, hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyva koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içeriden hışımla çıktı, atıma bir taş attı atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret” dedi.
 

Bu söz üzerine Hz Ömer “Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezasi idam. Madem suçunu da kabul ettin”dedi.
Bu sözden sonra delikanlı söz alarak “Efendim bir özrüm var” diyerek konuşmaya basladı “Ben memleketinde zengin bir insanım, babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük oldugu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayi infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiginiz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum” der.
Hz. Ömer dayanamaz der ki “Bu topluluğa yabancı birisin senin yerine kim kalır ki?!” Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki “Bu zat benim yerime kalır.” O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr İbni As’ dan başkası degildir. Hz.Ömer Amr’a dönerek “Ey Amr, delikanlıyı duydun” der. O yüce sahabi “Evet, ben kefilim” der ve genç adam serbest bırakılır.
 

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine’nin ileri gelenleri Hz.Ömer’e çıkarak genç’in gelmeyeceği, dolayısıyla Amr İbni As’a verilecek idam yerine maktülün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz derler, Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki : “Bu kefil babam olsa farketmez cezayı infaz ederim.” Hz Amr İbni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki “Biz de sözümün arkasındayız. ” 

Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?” Genç vakurla başını kaldırır ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan) AHDE VEFASIZLIK ETTİ demeyesiniz diye geldim der. 

Hz.Ömer başını bu defa çevirir ve Amr İbni As’a der ki “Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun nasıl oldu onun yerine kefil oldun”. Amr İbni As Allah(c.c) kendisinden ebediyyen razı olsun vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir, “Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. İNSANLIK ÖLDÜ dedirtmemek için kabul ettim” der. Sıra gençlere gelir, derler ki “Biz bu davadan vazgeçiyoruz.” Bu sözün üzerine Hz Ömer “Ne oldu, biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz?”der.
GENÇLERIN CEVABI DA DEHŞETLİDİR :
MERHAMETSİZ İNSAN KALMADI DEMEYESİNİZ DİYE … Kısadan hisse , anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az demiş atalarımız Hiç bir EMANETİN YANINDA KAYBOLMADIĞI ALLAH’(c.c) a EMANET OLUN…
 

 

 
Toplam blog
: 81
: 1191
Kayıt tarihi
: 13.02.11
 
 

Ben kimim? Ben 55 yaşında hekimlik sanatını icra eden bir kişiyim. Adım Selçuk Şensöz. Bugün için..