Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '12

 
Kategori
Güncel
 

Ülkemizde her alanda standartları yükseltme mücadelesi vermeliyiz...

Ülkemizde her alanda standartları yükseltme mücadelesi vermeliyiz...
 

Gün geçmiyor ki ülkede büyük bir olay olmasın.

Geçenlerde Ankara'da metro inşaatı çöktü, Kadir Sevim adında bir kişi kendi işine giderken çukura düşüp oracıkta öldü. Olay için yapılan araştırmada bilirkişiler olayın nedenini "aksi tesadüf" olarak belirlemişler. "Hay aksi şeytan" gibi bir şeyler çağrıştırıyor ya da “takdir-i ilahi” de denilebilir. Zaten giden gitti, bu saatten sonra vatandaş geri getirilemeyeceği için geride kalanları da fazla suçlamamak gerekir, zaten borçlar kanununa göre zarara uğrayan kişinin yakınlarına da büyük olasılıkla tazminat ödenecek diye de düşünmüş olabilirler. Bilinçli taksir (yani kasten tedbir almayarak) ile öldürme olmadığı "tali kusur" olduğu belirtilmiş. Ana firma ve taşeron firmadan birer kişi, iki kişi de ASKİ'den "tali kusurlu" bulunmuş. Tabii buralarda amaç, suçlu aramak, kusur bulmak, birilerini cezalandırmak, korku yaratmak filan olmamalı. Amaç, olayın kök nedenlerini ortaya koyarak, bundan sonraki çalışmalarda topluma, işyerlerine bilinç vermek olmalı, bu olaylardan öğrenme amaçlanmalı. "Suçlama Kültürü - Blame Culture" işletmeler için de iyi bir şey değil. Önemli olan olay tahkikatlarında/araştırmalarında her zaman sorunun kaynağının ne olduğunu bulmak olmalıdır. Yani olayın temelinde insan hatası mı? malzeme mi? makine mi? metot/yöntem mi? olduğunun ortaya çıkarılmasıdır. Suçlama Kültürü, organizasyonları kanser yapar. İhaleyi garibanlara bırakır vbg. işyerinde motivasyonu da alt-üst eder. Önemli olan her olaydan ilerisi için güzel, anlamlı dersler çıkarmaktır. Önemli olan riskleri olay olmadan görebilmektir, bu bilinci halkımıza kazandırabilmektir.

Sonra İstanbul  Avcılar metrobüs durağındaki yolcular bir anda kendilerini 2 metrelik çukurda buluverdiler.  Avcılar – Beylikdüzü istikametindeki metrobüs hat çalışmalarının yapıldığı yerde saçla kapatılan boşlukta bir çökme meydana geldi.

Avcılar Beylikdüzü Metrobüs hattında, Metrobüs manevra yolunun çökmesi sonucu da bir işçi (sanki nesne, ismi yok bu garibanın) hayatını kaybetti, iki işçi de yaralandı. İşçiler Belediyeye iş yapan taşeron firmanın işçileriydiler. Söküm sırasında hiç bir güvenlik ve sağlık tedbirinin alınmadığı belirlendi. Ne ambulans, ne güç makineleri söküm sırasında olay yerindeydi. Allahtan olay sabah 6 sularında oldu da çevreden de birilerine bir şey olmadı. İnşallah bundan sonra böyle tehlikeli işler için belediyeler daha titiz davranırlar ve garibanlar ucuz bir şekilde hayatlarını kaybetmezler.

Akademisyen Ebru Gültekin, 11 Temmuz Çarşamba günü, TCDD'nin ihmali nedeniyle hayatını kaybetti.  Gültekin, perona giren trene, oğlu Ege'nin içinde bulunduğu bebek arabasını yerleştirdiği sırada kapılar kapanıp tren harekete geçince, vagon ile peron arasındaki boşluğa düştü ve hayatını kaybetti.

Mevcut demiryollarınının hem yük trenleri hem de şehirlerarası ekspres yolcu trenleri tarafından kullanıldığı ve eski tip banliyö trenleri için uygun olmadığınının bilinmesine rağmen aynı trenlerin tümünün işletilmesine göz yumulduğu, vagon ile peron arasındaki mesafenin en fazla 5 cm'yi geçmemesi gerekirken 20 ila 40 santimetre arasında değişen vagon-peron arası aralıkların olduğu basında hep yazılıp çizildi.

İşte risk odaklı yaşayan bir toplum olsaydık ve riskler gerektiği gibi dikkate alınsaydı, belki de bu akademisyenimiz bugün hayatta olacaktı.

Yine bu hafta  İstanbul Polat Tower'da yangın çıktı, binanın dış cephesi klimadan kaynaklanan bir teknik sebeple tutuşmuş ama binaya zamanında milyon dolarlar harcanarak bilgisayar destekli kontrol sistemi kurulduğu için herhangi bir kişiye bir şey olmadı. İşte önlem alınmasına en güzel örneklerden biridir bu olay. Olayı bir de medya, 11 Eylül saldırıları gibi verdi, ilk başlarda 100'den fazla insanın binada mahsur kaldığına, çevre binalar ile yolların  kapatıldığına dair haberler yapıldı. Binada klimalar neden yangın çıkardı, mantolamada neden kötü malzeme kullanıldı gibi konular da elbet araştırılmalıdır. Bazen ucuza mal olsun diye ucuz malzeme kullanmakda  her şeyi mahfedebiliyor.

"Polat Tower" yangını da Türk Olay Literatürüne girecek nitelikte bir olaydır. Artık insanlarımız çok katlı binalarda yaşamaya başladılar. “Polat Tower” binası da 42 katlı bir binaydı ve içerisinde 1500 kişi yaşıyormuş. Bu olay, Türk mevzuatını sorgulamamıza yol açmalıdır. Bu konuda bir mevzuatımız var mı acaba? Yüksek çok katlı binalarda, yangın önlemleri nasıl alınacak? Standartlar neler olacak? Hangi kalitede malzemeler kullanılacak? Akıllı bina teknolojisi şart koşulacak mı? İtfaiyelerimizin bu yangınları söndürmek için gerekli yetenekleri var mı? Aslında itfaiye olayını da artık ülkemizde sorgulamanın zamanı geldi. Bu çarpık yapılaşmada itfaiye yeterince yer alamıyor. Oysa bu konuda da standartlar olmalı. Ülkede "kaç km çapında bir" itfaiye teşkilatı olmalıdır diyen bir mevzuatımız olmalı. Bu konuda işin içine maliyetler de giriyor ama insan hayatı, toplumun huzuru her şeyden önce gelir, bu masraflardan da kaçınmamak lazım. Bir OHSAS denetinde İngiliz denetçi bana İngiltere'de oturduğu semtte gönüllü itfaiyeci olduğunu ve olay haberini alır almaz eğer ülkedeyse 5 dakika içinde olay mahallinde olması gerektiğini söylemişti. Gerçekten takdir etmiştim. Bizde de bu gönüllü itfaiyeci olayına gazetelerde Antalya Belediyesinin başlattığını okumuş ve bunu buradaki bloğumda paylaşmıştım. Çok güzel bir çalışma gerçekten, dilerim her yere yayılır.

Toplumun her olaydan dersler çıkartması, deneyim kazanması, daha çok soru sorması, sorgulması gerekir. Herşey sonuçta insanların güvenliği, mutluluğu ve sağlığı içindir.

Yine iş cinayetlerinin en yoğun yaşandığı iş kollarından olan madenciliğin merkezi Zonguldak'ta da madenciler iş güvenliği ve sağlığı önlemleri için yer altına inmeyerek bir süreliğine iş bıraktılar.

Sadece bizde de değil dünyada da şu sıralar çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Mesela yakında Londra Olimpiyatları başlayacak, Olimpiyatlarda  çalışan işçiler kötü çalışma koşullarından şikayet ediyorlarmış. Örneğin Londra Olimpiyatları'nda çalışan, birçoğu ülke dışından gelen temizlik işçileri zor koşullarda barınıyorlarmış. İşçilerin kaldığı kampta 10 kişi 1 odada kalıyor, 25 kişiye 1 tuvalet düşüyor, 75 kişi ise aynı banyoyu kullanıyormuş.

1970 ve 1980'lere göre gayet normal belki ama 2010'lara göre çağdışı bir durum gerçekten. Hem de Avrupanın göbeğinde, milyar dolarlık bütçesi olan bir organizasyonda oluyor bunlar.

Türkiye'de ise yasal durum şöyle;

ISG Tüzüğü Madde 38'e göre;

100 kişiye kadar işçi çalıştıran işyerlerinde 30 erkek işçi için, bir kabin ve pisuvar, her 25 kadın işçi için de en az bir kabin (hela) hesap edilecek, 100 den sonrası için her 50 kişiye 1 tane hesabı ile hela bulundurulacaktır. Kadın ve erkek işçilerin birlikte çalıştığı işyerlerinde; kadın ve erkek helaları, birbirinden ayrı olacak ve günde en az bir kere iyice yıkanacak, her kullanmadan sonra temiz bir halde bulundurulması sağlanacak, kokuları sıhhi usullere uygun bir şekilde giderilmiş olacaktır.

Madde 7 - İşyerlerinde işçilerin daimi olarak çalıştırıldığı yerlerin tavan yüksekliği, en az 3 metre olacaktır.

Madde 48'e göre
...
Koğuşlarda tavan yüksekliği 280 santimetreden aşağı olmayacak ve adam başına düşen hava hacmi, en az 12 metreküp olarak hesap edilecek, her koğuşta yatırılacak işçi sayısı, buna göre tespit edilerek koğuşun hava hacmi ile yatabilecek en çok işçi sayısını gösteren ve işveren veya işveren vekilinin imzasını taşıyan bir cetvel, koğuşlara asılacaktır.

Madde 50 - Bekar işçilere özgü binanın uygun yerlerinde, koğuşlara koku vermeyecek şekilde ve yeteri kadar helalar bulunacak ve bunlar 38 inci maddede yazılı koşulları taşıyacaktır. Binaların uygun bir yerinde, işçilerin yatarken veya kalktıklarında el, yüz ve ayaklarını yıkamaları, traş olmaları için, yeteri kadar akar sulu lavabolar ve yıkanma yerleri bulundurulacaktır. Bekar işçilere ait binaların uygun bir yerinde, o binada barınanların yararlanması için, ayrı veya birlikte kullanılacak duş yerleri ve banyolar veya işçi konutları çevresinde özel hamamlar yapılacaktır.

Türkiye'deki yasal durum da kağıt üzerinde fena değil ama yine denetlemeler olmadığı için uygulamalar, dostlar alışverişte görsün mantığı ile işliyor ve iş kazaları yine kesintisiz yoluna devam ediyor, hiç bir çaba olmadığı için standartlarımız gelişmiyor. Oysa her alanda iş güvenliği tüzüğünü daha da çağdaş hale getirecek, standartları yükseltecek bir konumda olmalıyız artık.

Ülkede standartların sürekli yükseltilmesi mücadelesi verilmeli, sürekli sayılar konuşulmalı ancak bu konuda benim görebildiğim bir tek meslek kuruluşları ve odalar sorumluluk alıyorlar ve  üzerlerine düşen görevi yaparak olaylar sonrasında tepki gösteriyorlar ve kamuoyunu aydınlatıyorlar. Diğer siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, üniversiteler nedense pek fazla bu konulara müdahil olmuyorlar.

Bugünlerde televizyonlarda obezite ile mücadele için çok güzel kamu spotları gösteriliyor. Bu spotlardan iş sağlığı ve güvenliği için olanları da hazırlanmalı ve halkımız daha da bilinçlendirilmeli. Hatta kayıt dışı ile mücadele de buna eklenmeli, sigortadan çalan, kul hakkı yiyen işyerleri caydırılmalıdır. Maliye Bakanlığı bu konuda bir çalışma başlatacakmış, inşallah başarıya ulaşır, böylece hem vatandaşın mağduriyeti giderilir, hem çalışanların gelecek güvenceleri kurtarılır hem işverenler evrakta sahtecilik suçu işlemezler hem de devletin bir vergi kaybı olmaz. Herkes mutlu mesut olur. Ülkemiz biraz daha çağdaşlaşır.

 
Toplam blog
: 648
: 2341
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

1995 ODTU Fizik Lisans, 1998 ODTU Fizik Yüksek Lisans (Biyofizik)  mezunuyum. Özel sektörde kalit..