Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '14

 
Kategori
Güncel
 

Hak ararken başkasının hukukuna tecavüz etmek

Hak ararken başkasının hukukuna tecavüz etmek
 

Aklımı kullanmasını öğrendiğim günden beri realiteyle uyuşmayan her şeye karşı çıktım.

Anayasa'nın 66. maddesindeki, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." şeklindeki ifadeyi hiç bir zaman onaylamadım. Kanun maddesiyle insanların ırkının değiştirilemeyeceğini söyledim. Kürt, türk veya arap olarak dünyaya gelmenin bir kader olduğunu ifade ettim. Doğumundan önce kimseye, hangi soydan gelmek istediğine dair soru yöneltilmediğini anlattım.

O nedenle, Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes 'Türkiye Vatandaşı' olabilir ama türk olamaz dedim. Olumsuz yanlarını gördükçe ırkçılığa, soy sop üstünlüğüne, kabileciliğe, aşiretçiliğe hatta dernekleşmeye ve cemaatleşmeye karşı çıktım; bu tür oluşumları eleştirdim. Bir ırkın, bir aşiretin, bir cemaatin veya herhangi bir ad altında örgütlenmiş bir sivil toplum kuruluşunun etkili hale geldiği bir ülkede demokrasinin yerleşemeyeceğini, var olanın işletilemeyeceğini iddia ettim. Hala da aynı düşüncedeyim.

Önceki hükümetlerin, çoğunluğu kürt kökenli olan güneydoğulu vatandaşlarımıza reva gördükleri insaf ve insanlık dışı muameleleri daima eleştirdim. Kendimi onların yerine koyarak empati yaptım. Bazı konulardaki isyanlarına, direniş ve protestolarına hak verdim. Farklı etnik soydan gelenlerin anayasal türk sayılmasını eleştirdim ve haklarını savundum. Daha önceki bazı yazılarımda bu konulardan sözettim.

Özellikle sık sık parti ismi değiştiren, bol miktarda oluşum veya platform kuran, fırsat buldukça gençlik yapılanmalarıyla sokakları altüst eden ve hükümetin gösterdiği müsamahayı sürekli istismar ederek şımarık çocuk tavırları sergileyen kürt siyasetçilerinin tahammül sınırlarını aşan naz ve buğuzlarına sabır gösterdim.

Ancak, iş Kobani'deki olaylar yüzünden ülkemin ateşe verildiğini ve 32 insanın öldürüldüğünü görünce havlu attım. Devletimizin iradesi ve dahli dışında gelişen Kobani olaylarından ötürü memleketimizin altının üstüne getirilmesine tahammül edemedim. Bize yaşatılan bu iç kargaşanın sebebi, ister iktidarın Kobani politikasını beğenmemek, ister IŞİD'e destek verildiğini düşünmek, isterse sınırlarımız dışındaki kürtlere yardım edilmediğini iddia etmek olsun hiç bir şekilde haklı gösterilemez.

Artık zihnim zıvanadan çıktığı için çekinmeden ve açıkça söylüyorum ki, bu barbarlığın mimarlarına ve uygulayıcılarına "hayvanlar" diyemiyorum. Dersem, hayvanlara iftira atmış olacağımı biliyorum. Zira şimdiye kadar hiç bir hayvan, böylesi bir talan ve yıkım gerçekleştirmemiştir. Bunları yapanlar olsa olsa, zihnen taş ve mağara devrinde kalanlardır. Ya da henüz homo erektus seviyesine erişememiş olanlardır. Kesin kanaatimse, bu tür vandallıkları normal insanın yapamayacağıdır.

Alışveriş yaptığı mağzayı, dükkanı, yaşadığı şehrin caddesini, sokağını, komşusunun arabasını, semtindeki bankayı, kendisinin ve aile efradının her gün bindiği halk otobüsünü, kamu hizmeti veren araçları; hatta itfaiye ve ambulansları ateşe veren, beraber yaşadığı şehirdeki hemşehrilerine silah çeken, evlerine molotof atan birilerine, "normal insan" gözüyle bakamam. Çünkü bunların yaptıklarında, "insanlık nedir" sorusuna cevap olacak bir tavır göremiyorum.

Neymiş, IŞİD denilen ne idüğü belirsiz bir örgütün Kobani'ye (Aynül Arap) saldırmasını, ilaveten hükümetin politikasını protesto ediyorlarmış! Peki siz burada sokakları ateşe verdiğinizde, dükkanları, bankaları, evleri, resmi ve özel araçları tahrip ettiğinizde, hemşehrilerinizi öldürdüğünüzde Işid Kobani'den çekiliyor mu? Orada ölen kürtler diriliyor mu? Türkiye'de çıkardığınız yangının Kobani'dekilere bir yararı oluyor mu?

Hükümet arap, kürt, türk demeden sınıra gelen her Suriye vatandaşına kapılarını açıp, onların iaşe ve ibateleri için elinden geleni yaparken hastalara, yaralılara yönelik sağlık tedbirleri alırken bu vandallığın gereği var mıydı?

Bilmiyormuş gibi yaparak ortalığı duman etmeye mazeret saydığınız ve fakat çok iyi bildiğiniz durumu size bir daha anlatayım. Sınırları içinde, Kobani'nin de bulunduğu Suriye'de sadece kürtler ölmedi/ölmüyor. Bir tek kürtlerin yaşadığı yerleşim yerleri işgal edilmedi edilmiyor. Saldırı, işgal, ölüm yalnızca IŞİD'in elinden çıktığında ciddiyet ve gerçeklik kazanmıyor. Esad'ın varil bombalarıyla, zehirli gazla öldürdüğü insanların tam sayısını bilen var mı? Ya da Işid'in Kuzey Irak'a girdiğinde Musul'da kaç türkmeni hayattan kopardığını...

İnsanların hayatları ve hakları konusunda madem bu kadar hassassınız niye kardeşlerinizi öldürüyorsunuz? Niçin her yeri harabeye çeviriyor, yaşadığınız çevreyi yakıp yıkıyor, güvenlik güçlerini meşgul ediyorsunuz? Eğer mutlaka bir şey yapmak istiyorsanız Kobani'ye gidip, IŞİD'le şavaşın da bari bir işe yarayın. Burada terörist, vandal diye anılacağınıza orada kahraman olun. Fakat Kobani buraya benzemiyor değil mi? Çünkü orada IŞİD, gözyaşartıcı gaz değil top, tüfek kullanıyor. Yakaladıklarını da sorgulayıp tekrar sokağa salmıyor, öldürüyor.

Silahsız siviller, anlık karakol baskınları, korumasız şehirler ve meydanlar söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayanlar, nedense aynı kahramanlığı (!) IŞİD'e karşı gösteremiyor. Kobani'de gidip soydaşları için savaşmak yerine, Türkiye'de kalıp kendi şehirlerini yakmayı daha münasip görüyorlar.

Yalnızca kendi soydaşlarına arka çıkanların ve yalnızca onları kayıranların yaptığına ırkçılık denir. Eski Türkiye'nin ırkçı devlet yapısı sebebiyle maddi ve manevi eziyetlere maruz kalanların kendilerini aynı hastalığa kaptırmış olmaları ibretlik bir vak'adır. Acıyı hissetmek için ölenin mutlaka kendimizden olması mı gerekiyor?

Sınırlarımız dışındaki bir olaydan hükümeti sorumlu tutmak hangi aklın ürünüdür doğrusu bilmiyorum. Bildiğim ve gördüğüm, birilerinin fikren ve zikren akıl tutulmasına uğradıklarıdır. Kendi çıkarları, heva ve hevesleri uğruna ülkeyi ateşe vermekten çekinmeyeceklerini ortaya koymalarıdır.

Bence iktidarın gösterdiği bunca iyi niyetin, bunca müsamahanın ve bunca toleransın karşılığı bu olmamalıydı. Kendileri türk oldukları halde, kürtlerin ve diğer etnik kökenden gelen vatandaşların haklarını savunan insanlarımızın yüzü yerde bırakılmamalıydı. Mutlaka bir eylem yapılması gerekiyorsa bu, yasal çerçeve içinde kalmalıydı. Burada tüm kürtleri değil, yaşadığımız şiddet eylemlerini düzenleyip kotaranları kastettiğimin özellikle bilinmesini isterim.

Eğer iktidarın politikasını beğenmeyen her parti seçmenlerine, "sokağa inin!" buyurur, sonra da şehirlerde taş taş üstüne bırakmazsa bu ülkede ne ekonomi, ne sosyal hayat düzelir; ne de huzur, barış ve refah olur. Mevcut iktidarı düşürmek için köşebaşlarında siper alıp fırsat kollayanların varlığını biliyoruz. Onlar masum protestoları, şiddet eylemine çevirmek için hazırda bekliyorlar.

Bunlar her ne kadar, gazeteci, yazar, işadamı, cemaat, dernek vs. olsalar da asıl ilgi alanları iktidar karşıtlığıdır. Mevcut hükümet bunlarda bir takınt halini almış, bir sebeple ortadan kalkması en büyük arzuları olmuştur.

Bir sürü eşbaşkandan biri olan Eşbaşkan Selahattin Demirtaş, her ne kadar biz şiddet istemedik dese, bu sözünde samimi olsa da insanları sokağa çağırmadan önce bunları da düşünmeliydi. Üstelik biz, daha önceki KCK'li ve KCK'siz eylemlerin nelere mal olduğunu da hatırlıyoruz.

Yakıcı ve yıkıcı eylemlerin önünün alınması için bir parmak işaretiyle kitleleri sokağa dökebilecek oluşumlar denetlenmelidir. Burada her zamanki iddiamı bir kez daha tekrarlayayım. Seçim kazanan partiler, elde ettikleri iktidarları er veya geç kaybederler. Fakat aynı iktidarı, güç odakları ele geçirdiklerinde asla bırakmazlar.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..