- Kategori
- Kültür - Sanat
Ulusal kimliğimizin belirleyicisi olarak dilimiz...

Ulusal kimliğimizin belirleyicisini “din” sananlar, süreç içinde dilimize büyük zarar verdiler...
“Türkçem, benim ses bayrağım”
Türkler, tarih boyunca çok din değiştirmişlerdir... Gelecekte de, dinlerini değiştirme ihtimali her zaman vardır...
Türkler, dilini ise hiç değiştirmemişler, yarın da değiştirmeyeceklerdir...
Ulusallığımızın tek ve en önemli belirleyicisi “dilimizdir”...
Bir ulusun kimliği, dili ve dilinin oluşturduğu kültürle belirginleşir...
Türkler tarih boyunca çok din değiştirmişlerdir... Bugün yeryüzündeki Türkler de; değişik dinlere inanmaktadırlar...
Bu Dinlere kısaca göz atacak olursak :
Gök Tanrı Dini : ( Şamanizm) Göktürklerin dini
Mani Dini: Uygur Türklerinin dini
Buda: Çeşitli Türk Topluluklarının dini
Hıristiyanlık: Gagavuz, Çuvaş ve bazı küçük Türk Topluluklarının dini...
Musevilik: Hazar ve Karay Türklerinin dini
İslam Dini: Günümüz Türkiye’sinin ve Türk Topluluklarının dini...
Tüm uluslar, dünyada konuştukları dille anılırlar... Din ise bir ulusun belirleyici özelliği değildir...
Dilimiz, Osmanlı Döneminde zayıflatılmış yok edilmeye çalışılmıştır... Osmanlıca: Farsça, Arapça ve Türkçe’nin karışımı çorba bir dildi... Sadece saray ve çevresinde konuşuluyordu... Bu dil, tam anlamıyla bir konuşma dilinden çok yazı diliydi... Osmanlı, siyasi birlik düşüncesiyle Devlet-i Osmaniye, Millet-i Osmaniye örneğinde olduğu gibi dilini de lisan-ı Osmaniyye’ye çevirmişti... Halkımız ise Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi kendi dili Türkçe’yi kullanıyordu...
Türk, Türkmen Türkçe kavramlarına düşman kesilen Osmanlı’nın padişahları da şiirlerini, yazılarını, konuşmalarını Farsça yapıyorlardı...
Karamanoğlı Mehmet Bey’in 13.05 1277 yılında, Türkçemizin korunması yönündeki fermanı çok önemlidir...
“Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır”...
Osmanlı’nın son dönemlerine doğru Ulusçuluk akımlarıyla birlikte Türkçe’mize sahip çıkan bir anlayış gelişmeye başlamıştır...Genç kalemler, Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp Türkçe’mize sahip çıkma adına önemli bir hareket başlattılar...
Ziya Gökalp, ulusallığımızın ve birliğimizin temeli dilimizin önemini şu şekilde vurguluyor...
Türklüğün vicdanı bir
Dini bir vatanı bir
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisanı bir...
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetle birlikte dilimizin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılıp, kendi özüne dönmesi için çok uğraştı... Harf ve dil devrimi bu yönde çok önemli bir adım oldu... Bu sayede lisan-ı Osmaniyye’den Türkçemize geçmiş olduk... Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla dilimizin gelişmesine özüne dönmesine yönelik önemli bilimsel çalışmalar yapıldı... Atatürk bizzat dil çalışmalarına katılmış, geometri terimlerinin Türkçeleştirmesini yaparak, bir kitap haline getirmiştir... Cumhuriyetin ilk dönemindeki edebiyat dünyamızda kullanılan Türkçe sözcük oranı yüzde yirmilerdeyken; bugün bu oran yüzde seksen beşlere yükselmiştir...
Bugün dilimiz, başta İngilizce olmak üzere batı dillerinin saldırısı altındadır... Günlük yaşamda bu dillere ait sözcükler kullanılmaya başlanmıştır... Özellikle işletmeler, işyerleri bu tür sözcüklerle doludur...
Unutmayalım, dillerini kaybeden uluslar, ulus olma özelliklerini de kaybederler...
Dün Arapça ve Farsça Türkçemiz için büyük bir tehlikeyken ve bu tehlikeden Atatürk’ün Dil devrimiyle kurtulmuştuk... Bugün de İngilizce gibi bir tehlike ile karşı karşıyayız... Dilimizi koruyucu yönde siyasi bir kararlılık da olmayınca, dilimizin geleceği yönünde kaygılarımız artmaktadır...
Ulusal kimliğimizin belirleyici din değil dilimizdir...
Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiirinde yerini bulduğu gibi :
"Türkçem, benim ses bayrağım"
Erdoğan Şahin, Didim