- Kategori
- Haber
Ulusaldan evrensele 85. yıl

Cumhuriyet’imizin 85. yıldönümünü her türlü güçlüğe karşın, coşkuyla kutladık.
Cumhuriyet’imiz, Hak’lıdır, halktandır ve hakçadır.
Ümmetten Ulus’a, teba’a olmaktan topluma, kulluktan vatandaşlığa geçiştir…
Özünde “insan” vardır. İnsancıl Sol anlayışı da tarihsel köklerinin referansı açısından etkilemiştir.
Okuma-yazma ve yatırım seferberliğiyle özgürlüğün temelinde eşitliğin yoludur; Cumhuriyet’imiz, halkçıdır, halktandır.
Büyük uygarlıkları yaşatan Anadolu’da, “Türk” olmayı düşüncede, duyguda bir olmak anlamında açıklayan Cumhuriyet, ulusal ant sınırları içinde kendisi için dilediği (iç) barışı, dünya için de isteyen hakça bir projedir.
Emperyalizme karşı, bağımsızlıkçı bir dünya görüşünü yansıtmaktadır.
Kapitalizmin bitmek tükenmek bitmeyen, devlet sosyalizminin ayakları suya ermeyen kriz çevrimlerine karşı, karma ekonomi modeliyle, sosyal ve küresel bir dünyanın kapılarını açandır; hak’lıdır!
O’nun için hem ulusal hem de evrensel bir başyapıttır.
Bunu da, Gazi, her adımında ve aşamasında halkıyla dayanışarak ve ona danışarak gerçek kılmıştır; öncesizdir özgünlüğüyle, etkilendiğinden çok etkileyendir ve yaşayacaktır…
Aradan geçen yıllar boyunca ülkemiz en ileri devletler arasında yer alamadıysa bu onu yönetenlerin kusurudur.
Halen “laiklik” tartışılıyorsa, mezhep kavgaları kaşınıyorsa, en bozuk gelir dağılımlarından, en borçlu hazinelerden birine sahipsek”, işsizliğin, eğitim eksikliğinin, sağlık ve sosyal güvence yoksunluklarının yanı sıra elde avuçta ne varsa “satılıyorsa” bu, çok dramatik bir olgudur.
<ı>Cumhuriyet’in ilkelerine, demokrasinin gereklerine uzak düşmemiz, o ilkelerin ve gereklerin haksızlığından, geçersizliğinden değil, on yılların yönetimlerinin ufuksuzluğundandır.
Buna karşılık, “toplu iğne yapacak birikimi olmayan bir ülke” şimdilerde yazılım alanında rekabet edebiliyor; bunun temelinde işte o Cumhuriyet’in harcı vardır.
<ı>Cumhuriyet, ekonomik, sosyal, kültürel ve elbette siyasal bir proje olarak, yakın geçmişe kadar komşularımıza da esin kaynağı oluyordu. <ı>Onu terk etmeleri istendi ve şimdi oraların halkları yabancıların daha çok tutsağı, doğal kaynakları ise, bir avuç aile üzerinden parasal ekonomileri beslemeye ve devam ediyor.
Deneyimimizin sınırlarımızdan aşkınlığı yakınlarla da sınırlı değil…
90’ların başında demokrasiye geçmeye çalışan eski Doğu Bloku ülkeleri, Atatürk’ün sosyal ve ekonomik modelini bir kaldıraç olarak değerlendirmeye yöneldiler. IMF den ve Dünya Bankasından daha çok kendi koşullarına uyarlanmış o modelin ilkelerine bel bağlamaya yöneldiler.
Her şey karanlıklar içinde tozpembe idi, sonra aydınlıkta kabus görür hale geldiler, ellerinde demokrasi değerlerini simgeleyen son devrimlerinin bayrakları ve yırtık ayakkabıları ile piyasa sihirbazlarına duçar hale geldiler.
Ekonominin kırımını insanların kırımı izledi.
Oysa, Atatürk’ün insancıllığı ve halkçılığı Birleşmiş Milletler içinde geçerli olsaydı: Bosna’da, Somali’de soykırımlar olmazdı, Afgan vahasından Avrupa’nın göbeğine uyuşturucu akıtan savaşlar ve terör yaşayamazdı; belki ABD’nde 11 Eylül ve 12 Eylül Türkiye’de yaşanmazdı.. ve bunu uygarlıklarla uğraşan stratejistler de gördüler ve iman etmediler.
Yine de , İskandinavya’da hükümetler değişiyor ama “sosyal kalkınma” Anayasaların dibacesi; o değişmiyor, eşitlikçi, kooperatiflere dayanan, özel ve kamunun yanında toplum sektörü boyutu da bulunan Sosyal Pazar ekonomisi, belki kendi halkevlerinin de katkısıyla, <ı>adeta Atatürk’ün öğütleriyle, toplumu da devleti de güçlendiriyor…
Elbette çağı, çağın kazanımlarıyla geliştirmek, insan hak ve özgürlükleri alanında, teknolojik gelişmeler ve ekonomide demokrasiyi arayan üretken modellemelerle bize bırakılanı daha da ileriye götürmek gerek.
O zaman haydi Türkiye’m demek gerekiyor.
Sen böyle kalamazsın.
<ı>Yüksel ki yerin bu değildir, sömürülerek, ezilerek ve zihinsel anlamda bölünerek yaşayamazsın.
Cumhuriyet 85 yaşında…
Kutlu olsun. Yarınlarımız mutlu olsun.
r.b.kirmaci@gmail.com