- Kategori
- Siyaset
Unamuno!
Geçenlerde Celal Şengör’ün bir yazısını okudum. Yazının başlığı “Bir Unamuno Olabilmek” idi. Bugünlerde ülke olarak yaşadıklarımıza baktığımda her birimizin bir Unamuno olmasının bu ülke için ne kadar önemli olduğunu anladım. Unamuno’nun hangi şartlarda neyi yaptığını aşağıda kısaca özetlemeye çalıştım.
Bask kökenli büyük filozof ve edebiyatçı yazar Miguel de Unamunoy Jogo (1864-1936) 1936 yılında İspanya Salamanca Üniversitesi Rektörü’ydü. Faşizmin giderek yükseldiği bir ortamda üniversitede yapılan “Irkın Günü” toplantısında toplantıya katılan hemen herkes faşizmi övücü konuşmalar yapıyorlardı. Faşizmin, diktatörlüğün ülkeyi kurtaracağı, vücuttaki tüm urları temizleyeceği ve İspanya’nın yeni bir döneme gireceği söyleniyordu.
En son konuşma yapma sırası Unamuno’ya geldiğinde, yerinden yavaşça kalktı ve kürsüye gelerek;
“Biliyorum” dedi, “hepiniz ne diyeceğimi bekliyorunuz. Hepiniz beni tanıyorsunuz ve biliyorsunuz ki sessiz kalamam. Böyle zamanlarda sessiz kalmak yalan söylemek demektir, çünkü sessizlik, kabul anlamında alınabilir” diye konuşmasına devam ederek daha önce Faşizmi övücü konuşmaları yapanları yerden yere vurur. Konuşması sürekli kesilir ama onun durmaya hiç mi hiç niyeti yoktur ve der ki;
“Burası aklın mabedidir ve ben de onun yüce rahibiyim. Onun kutsal alanını kirleten sizlersiniz. Kazanacaksınız, çünkü gereğinden fazla kaba gücünüz var. Ama ikna edemeyeceksiniz. Zira ikna edebilmek için anlatabilmeniz lazımdır. Ama anlatabilmek için gerekene sahip değilsiniz; Akıl ve mücadelede haklılık. Sizi İspanya için düşünmeye davet etmeyi bile faydasız buluyorum. Benim işim bitti.”
Etrafımıza baktığımızda ve hatta kendimize baktığımızda Unamuno gibi sessiz kalınmaması gerektiğini anlamıyor muyuz? Büyük bir kavram kargaşası yaratılarak tüm kazanımlarımızın, tüm değerlerimizin, yetişmiş insanlarımızın, toplumsal dayanışmamızın gün be gün “demokrasi” adı altında yerle bir edildiğini nasıl görmezden gelebiliriz? Hukukun siyasallaşması ve bir korku aracı olarak kullanılması ve hatta bunun kendilerine demokrat ve özgürlükçü diyenler tarafından yapılarak, insanların hedef gösterilmesi nasıl bir anlayıştır?
İnanç hürriyeti adı altında din istismarı yapılmasına, insanların şahsi çıkarları için kutsal olan inancı kullanmalarına nasıl tepki verilmez? Aklın ve bilimin ve onun uygulamalarının bir toplumun gelişmesindeki motor güç olduğunu, refah seviyesinin ancak böyle arttırılabileceğini bilemeyen ve her fırsatta üniversitelere, öğretmenlere saldırmayı marifet sayanları alkışlamak nasıl bir şeydir?
Ülkemizin bir savaşla ele geçirilemeyeceğini ama fiziki veya sosyal anlamda bölünerek kolayca dışarıdan yönetilebileceğini bilenlerin vurdumduymazlığı nedendir? Yoksa 12 Eylül icadı rejim ve alaturka liberalizm ile ülkemizin içine sokulduğu cenderenin sonuçları mıdır bunlar? Ya da gemisini kurtaran kaptan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın özdeyişlerinin başımız dik, alnımız açık özdeyişinden daha fazla mı sahiplenilmesidir?
Ya da Unamuno’nun dediği gibi toplumun aydın geçinen kesimlerinin böyle zamanlarda sessiz kalarak aslında yalan söylemeleri ve sonuç olarak da kendilerine bir zarar gelmediği sürece olanları kabul etmeleri midir?
Sessiz kalmanın dayanılmaz hafifliği altında ezilmek, bağımlılığa, haksızlığa ve diktaya da yol vermek demektir. Çünkü ezildiğinizden ayakta durmaya mecaliniz kalmamıştır artık…