- Kategori
- Sağlıklı Yaşam
Urla Karantina Adası hikayesi

Osmanlı döneminde inşa edilen Urla Karantina Adası, yaklaşık 150 yıl boyunca ölümcül hastalıkların (kolera, veba, tifo, tifus, çiçek, sarıhumma, lekeli humma gibi salgın hastalıklar) Osmanlı topraklarına girişini önleyerek, Anadolu insanının sağlığını korumada önemli bir görev üstlendi. Ada’daki Tahaffuzhane Sistemi (tahaffuz: koruma, korunma, gözetim) ülkemizin güzide yerlerinden biridir.
Karantina adası adından da anlaşılacağı üzere olası bir hastalık durumunda salgınlar ve ölümlerin artmasını engellemek için Ulusal ve Uluslararası kanunlarla oluşturulmuş ve stratejik öneme haiz kompleks bir adadır. Dünyada tescilli olarak 3 adet Karantina Adası bulunmaktadır. Bunlar; ABD’de Elisa Adası, Hırvatistan Dubrovnik’te bulunan Karantina Adası ve Ülkemiz İzmir İli Urla İlçesi'nde bulunan Urla Karantina Adası’dır.
Türk Dil Kurumu Tahaffuzhaneyi "sefer sırasında, yolcu ve çalışanların arasında bulaşıcı hastalık görülen gemilerin karantina sürelerini geçirmeleri, gerekli sağlık önlemlerinin alınması ve hastaların iyileştirilmeleri için büyük limanlara yakın kıyılara kurulmuş sağlık kuruluşu" olarak tanımlamaktadır.
Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemek için 1823'te Osmanlıların ilk karantina bölgesi kuruldu. 1865'te Klazomen (Urla) Tahaffuzhanesi, Osmanlılar tarafından Fransızlara yaptırıldı. Klazomen (Urla) Tahaffuzhanesi ticaret gemileri, yolcu gemileri ve özellikle kuzey hac yolu için yani Anadolu, Rumeli, Bosna ve Rusya’ya gidip gelen hacılar için düşünülmüştür. 1950 yılına kadar da işlevini aynen sürdürmüştür. Fransızlar bu adayı çeşitli teçhizatlarla döşeyip Tahaffuzhane haline getirdi. Bu dönemde adanın karayla bağlantısı olması için bir de köprülü yol yaptırıldı. (Ayvalık ve Cunda Adası arasındaki yol gibi.)
1865 yılından 1950’li yıllara kadar işlemini sürdüren tahaffuzhanede işlem şöyle işliyordu: Ticaret, yolcu, hac v.b amaçlarla gelen gemiler ada açıklarında demir atar, yolcuların küçük teknelerle/filikalarla karaya taşınmasından sonra soyunma ve banyo bölümlerine alınması ile başlar.
Daha sonra sistem kişilerin, eşyalarının ve geminin dezenfekte edilmesi şeklinde devam eder.
Yolcular eşyaların içeri alındığı kapının haricinde bulunan diğer kapılardan içeri alınarak kayıt ve ön muayeneden sonra duş yerlerine gönderiliyordu. Önce kıyafetleri çıkarılıp numaralı filelere (bu numaralar kişilerin bilekliklerine de yazılırdı) konulurdu.
360 derece dönebilen dolaplarla soyunma odalarının arka tarafında olan görevliler kıyafetleri alıp dezenfeksiyon ve sterilizasyon işleminin yapılacağı bölüme gönderiyorlardı. Kıyafetler, gelen yolcuların şahsi eşyaları ile gemide kullanılan yıkanabilecek bazı müştemilatlarda dezenfeksiyon kazanlarında dezenfeksiyon işlemine tabi tutuluyordu.
Daha sonra görevliler tarafından yolculara sabun, peştamal, havlu ve takunya verilerek duşluklar bölümüne yönlendirilirler, burada kendilerine verilen sabunlar ve özel sterilize edilmiş suyla yıkanırlar. Duştan çıkanlara Dezenfeksiyon kazanlarında tüm mikroplardan arındırılmış kıyafetleri iade edilir.
Gelen yolcular banyo işlemi bittikten sonra temiz bir şekilde doktor muayenesinden geçerler; hasta olanlar karantinaya alınır, sağlıklı olan yolcular üç gün misafir edildikten sonra yolculuklarına devam eder. Hastalık taşıyanlar bir daha asla adadan çıkamaz. Hastalığı iyileşene ya da ölene kadar adada misafir edilirler. Eğer bu durumda ölüm vaki olursa da karantina adasının arka tarafında yani doğusunda bulunan mezarlığa sönmüş kireç dökülerek defin işlemi yapılır. Bu mezarlıkta her milletten 300-350 kadar yolcunun yattığı söylenmektedir.
O dönemlerde meydana gelen hastalıkların bulaşma yolu olarak fare, bit, pire ve çeşitli haşereler gösteriliyordu. Gemilerle gelen yolcuların karadaki temizlik ve dezenfeksiyon işleminin yanında gemideki bulaşmayı sağlayan bu haşerelerin de yok edilmesi gerekiyordu. Bu yüzden geminin dezenfektesi için tüm ambar kapakları ve kamara kapakları kapatılarak içeride yakılan kükürt ve gazyağına benzer bir maddenin dumanı kullanılıyordu. Bu işlem üç gün boyunca tekrarlanıyordu.
Muayeneler ve tüm işlemler bittikten sonra seyrine devam etmesi veya yurda girişi uygun görülen gemiler için bir görevli ile İzmir Paşasına (Valisine) rapor gönderiliyordu. Hastalıkların ne kadar önemli olduğu buradan da anlaşılıyor ki paşa gelen haberciye müjdeli haber getirdiği için ödül verir ve paşanın izni olmadan kesinlikle gemilerin gidişine müsaade edilmezdi.
Tahaffuzhane 1950 yılına kadar aktif olarak kullanılmıştır. Kore gazileri için kullanıldığı ve Kıbrıs Barış Harekatında da hazır bulundurulduğu söylenmektedir. Günümüzde dahi olası durumlarda kullanılmak üzere hazır tutulmaktadır.
Karantina Adası üzerinde; 1955’te Karantina Hastanesi yapılmış, 1986-2014 arası Urla Devlet Hastanesi olarak hizmet vermiştir.
Dünyadaki korunabilmiş tek ada tahaffuzhanesine sahip bölge, sağlık müzesi olmayı bekliyor. Müze olması ile ilgili girişimler başlatılmıştır.
Temizlik kelimesi özellikle orta çağda Türk kelimesi ile aynı anlamda kullanılır olmuştur. Avrupalıların yılda bir iki kere yıkanmakla övündükleri dönemlerde, Türkler temizlik konusunda büyük bir mesafe kat etmişlerdi.
Türklerin temizlik ve sağlık konusunda dünya ortak kültür mirasına armağan ettikleri müesseselerinin başında hamamları, şifahaneleri, bimarhaneleri (akıl hastanesi) bulunmaktadır. Bu bağlamda, Türklerin temizlik ve sağlık konusunda dünyaya örnek oldukları müesseselerden biri de tahaffuzhânedir.