Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uykusuzluk ve suyun altı

Uykusuzluk ve suyun altı
 

Dün gece uyumadım,

Uykusuzluk problemim neredeyse hiç olmazdı eskiden. İşim gereği, yastığa başım ulaşmadan derinlerden uyumayı, en ufak bir çağrıda ise kalkıp koşturmayı becermişimdir hep. Uyku ile hep dost ama mesafeli bir ilişkim olmuştur.

Çok çabalamama rağmen dün gece uyku çook uzaklardaydı.

İsteyip de uyuyamadığınız bir gece de, Ogün Samasttan tutun, apartman görevlisi İbrahim Bey'den çıkın, gündeminizi işgal eden herkesi misafir ediyorsunuz aklınızın köşelerinde. Hararet yapıyor sonra beyniniz: )

Dedim ki, ''huzurlu bir şeyler düşün.''

''Güzel bir anı, hatırlamaya değer bir an, belki uyursun.'' Araaa, taraaa, suyun altı geldi aklıma.

Amatör bir SCUBA dalıcısıym ben. hani şu tek yıldız dedikleri. Toplu halde dalmaya gidildiğinde, dalış sonrası , ''orfoz nasıldı ama, trompetler mükemmeldi, anemonu gördün mü ? '' sohbetleri yapılır da; o muhabbetten çok, ''evet bu kez sepiye mi ayarlayabildim galiba, kulağım sanki daha az acıyor, bir de herkesin 10 dakikada çıktığı derinlikten, roket hızıyla 3 dakikada fırlmasam bu iş tamam'' alış verişi yapanlardan yani.

Yine de hatırlamaya karar verdim:

Çünkü su altı varya,

can derdi karmaşında olsanız bile çooook huzurludur biliyormusunuz?

Önce ağzınızdan çıkıp derinlere karışan nefesinizin nargile fokurtusunu duymaya başlarsınız. Aşağı indikçe aydınlık yerini buğulu yavaş çekim bir cennete bırakır. Etrafta, koşuşturan veya salına salına dolanan türlü balık, canlı canlıdır. Tabakta durduğu gibi değil yani. Uçma hissi, derinlerde uçuyor olma hissi, bir de tepenizden ayrılmadığı için şikayet etmek şöyle dursun, minnettar kaldığınız Buddy'niz.

Tek yıldızım ya, suyun altında bir kayaya tutunup görüş alanımı genişletmeye çalıştığımda, keşke solungaçlarım olsa, dekompresyon zamanı diye bir şey olmasa da burada devam etsem kalan ömrüme dediğim anlar çok azdır ama beynime yüreğime kazınacak kadar değerlidir.

İşte o anlardan birini seçtim. Hissetiğim, yalnızlığın huzurunu. Ben, hırs ve aklın birbiriyle dost değil düşman olduğu insan karmaşasında ayakta kalmaya çalışırken, birbirine sadece açken zarar veren sualtı dünyasının masumiyetini düşündüm. Bir ahtapotun önümde dansedip durduruğu o güzel anı. O masum yaratığın en az benim ona duyduğum merakla bana yaklaşmasını, içimdeki bilmezlik korkusunun, zararsızlık yargısına dönüşünü hatırladım.

Suyun üstü böyle mi?

Yemek içmek üremek üstüne kurulu doğal yaşama ne çok kirlilik kattık biz. Açlık sofralarını, ziyafet sofralarına dönüştürmek için kaç can yaktık? Üstelik bizim doymamız için birbirimize yememiz bile gerekmezken. Hırsımızı yüreğimizin denizine teslim etmeyip, tek başına bir anıt yaptık, parlatıp yücelttik.

Sonra düşündüm:

''Eminim, balıklar hızla derin uykuya dalıp, en ufak kıpırtıda uyanabiliyorlardır'' diye.

Tıpkı, başkalarının hırslarıyla tanışıp onların ziyafet sofrasındaki yerimi almaya başlamadan önce, benim yapabildiğim gibi.

Bizim solungaçlarımız yüksek beyinlerimiz hırs üretmeyi tercih ettiği için yok , galiba.

Uyumuşum...

 
Toplam blog
: 146
: 1061
Kayıt tarihi
: 05.12.06
 
 

Hep yazmak istedim. İnsan düşüncelerini yazıya dökünce kendi başınadır çünkü, kaygısız, katıksız ..