Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

15 Mart '14

 
Kategori
Öykü
 

Uzun Âdem...

Uzun Âdem...
 

 

Yetmişli yılların ortasıydı. Anadolumuz’un bir ilinin büyükçe bir köyünün ilkokulunda on öğretmen arkadaş çalışıyorduk… Sara hastası bir okul müdürümüz vardı… Tüm öğretmen arkadaşlar okul müdürüne hastalığından dolayı yardımcı olurlardı… İstiklal Marşı ve diğer bazı törenlerde sarası tutuyordu, gözleri bir tuhaf oluyor, ellerini yumruk gibi sıkıyor acayip sesler çıkarıyordu… Biz de durumu bildiğimizden hemen onun yardımına koşuyor, düşmemesini engelliyor, yumruğunu açıyorduk… O biraz sonra kendine geliyordu ve sessiz mahcup bir şekilde öyle kalıyordu… Ailecek görüştüğümüz için müdürü kendime yakın görür, sarası tuttuğu zaman ilk yardıma koşan ben olurdum… Tüm öğretmen arkadaşlar ve öğrenciler müdürün bu durumuna çok üzülürlerdi… Özellikle çocuklar müdürden çok korkarlar, onu gördükleri zaman yollarını değiştirirlerdi…

Müdürün köylüyle ilişkileri iyiydi, devamlı camiye gider namazını kılardı… Süreç içinde öğrendik ki, müdür öğretmen arkadaşların siyasi görüşlerini, dinsel tutum ve davranışlarını, özel durumlarını köylülerle paylaşıyordu… Köylüleri bir ölçüde bize karşı cephe aldırıyordu… Köylülerin bize tavır ve davranışları değişmişti… Şimdi olduğu gibi öğretmenlik yıllarımda da saçlarım hep uzundu, camiye de gitmezdim… Sonradan öğrendim ki okul müdürü benim adımı “papaza” çıkarmıştı…

Süreç içinde öğretmen arkadaşların müdürle ilişkileri bozuldu, hatta ona karşı cephede almaya başlayanlar da oldu… Sarası tuttuğu zaman yardımına “papaz” olarak hep ben koşuyordum…

Köylere genellikle il Milli Eğitim müdürlerinin yolu pek düşmez… Milli Eğitim Müdürünü okulumuzda görmekle şaşırmıştık ama sorunlarımızı anlatmak açısından bir fırsat olduğunu da düşünmüştük… Oldukça uzun boylu Milli Eğitim Müdürü, ilçe dönüşü uğradığını söyleyip, öğretmenler odasında bize uzun bir nutuk çekti… Bize bir sorunumuzun olup olmadığını sordu… Kısa boylu çalışkan bir bayan öğretmen arkadaşımız: Müdürümüzün tutum davranışlarının ve sara hastalığının eğitim öğretimi ve çocukları olumsuz yönde etkilediğini, köylüyle aramızı da bozmaya çalıştığı, müdürün hastalığından dolayı sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için merkeze alınmasını istedi… Milli Eğitim Müdürü ayağa kalktı sinirli bir şekilde bayan arkadaşa dönerek: Müdürünüzün ayakkabısını mı boyuyorsunuz, ütüsünü mü yapıyorsunuz, bir de şu ufacık boyuna bakmadan müdürünü şikâyet ediyorsun”.Dedi. Bayan öğretmen arkadaş ağlamaya başladığında, hepimiz dilimizi yutmuş, şaşkınlaşmıştık… Okul müdürümüz bu şaşkınlığı bozdu.  Milli Eğitim Müdürüne dönerek ve elini şöyle bir sallayarak ve ağzını biraz yaydırarak : “Hocaaam nerdeee öyle öğretmenler” deyiverdi… O şaşkınlık ve sinir içinde gülüverdim… Milli Eğitim Müdürü bana sert sert bakarak : “Uzun saçlı öğretmen ne var bunda gülecek, seni Hakkâri’ye sürerim” demesiyle makam arabasına binip uzaklaşması bir oldu...

Tüm arkadaşlarımızın morali bozulmuştu… Bayan öğretmen arkadaşımız hala ağlıyordu… Öğrenciler sınıflarda bizi bekliyordu ama bu şekilde derse girmek öğrencilerinde moralini bozacaktı… Okulun bahçesinde turlayarak, arkadaşlarla konuşarak rahatlamaya çalışıyorduk… Okul müdürü de okulun giriş merdivenlerinde eli belinde bize kafa sallayıp duruyordu… Hastalanıp, merdivenlerden düşeceğinden korktuk…

Ertesi gün müfettişler okuldaydı… Bir saat derse girmemekle eğitim ve öğretimi aksatmıştık, devlet malına zarar vermiştik, okul müdürüne karşı gelmiştik…

Netice de müfettişler kafalarına göre bizi yargılamışlardı… Bayan öğretmen ve bazı erkek öğretmen arkadaşlar ilimizin en ücra köşelerinde soluğu almışlardı… Ben de aynı ifadeyi vermeme rağmen nedense beni sürgün etmemişlerdi…

Aradan yıllar geçti… Sizce dünden bugüne değişen bir şey var mı? Yoksa daha mı kötüye gittik…

Galiba sadece Uzun Âdem'in adı değişti ve “Uzun Adam” oldu…

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara