- Kategori
- Anılar
Uzun saçlı, atkuyruklu Mehmet, kiloluk çipurayı nasıl çekti

Malesef o anı resmedemediğimiz için, bu resmi internetten alıntı yaptım.
Çeşme Ilıca’da kendi kaybolmuş adı kalmış Taş iskele’de rastgeleciler gene bir güzel toplanmışız…
Çoğunlukla Kıbrıs oltalarımız beton duvar kenarında herkesin üçer beşer sıralanmış vaziyette duruyor.
( Kıbrıs oltası nasıl derseniz, misina üzerine on onbeş ine bağlanıp avuç kadar ekmeği ters çevrilmiş vaziyette içine konan kibrit kutusu büyüklüğünde taş vasıtasıyla suyun dibine çökerek, çoğunlukla kefal balığı avlamak için yapılmış bir oltadır.)
Tabi bu arada atkuyruklu Mehmet her zamanki gibi nezaket icabı, gazeteye sarılı, naylon torba içinde bilmem kaçıncı birasını yudumluyor.
Denizlili Mümin kardeş bir yandan o güzel sesiyle türkü söylerken, bir yandan da oltalarını kolluyor.
Can kardeşimiz ise çoğu oltalarını atar, gider karşıdaki gazinoda oturup keyif çatar. Can biraderimiz ehlikeyif bir adamdır, öyle saatlerce oltaların başında durmayı sevmez.Çoğu oltalarına bizler bakarız. Hatta bazen aklına eser oltaları denize attığı gibi çeker gider.
Dediğim gibi Can kardeş bu arada karşı gazinoda genç kız arkadaşıyla yarenlik yapıyor...
Kıyıda bi şekilde beklerken birden atkuyruklu Mehmet’in sesiyle irkildik!..
“Arkadaşlar kıpırdamayın oltanın birine balık vurdu” diye bağırdı.
Baktık gerçekten oltanın biri hareket ediyor. Atkuyruklu Mehmet misinaya yapıştığı gibi başladı çekmeye, bir arkadaş da kasnağı doluyor…
Bir ara “ aman Allah bu balık çok iri zor çekiyorum” der demez mi!.. “ Kepçeyi hazır edin arkadaşlar. “ Demeye başladı.
Ben hemen lafa karıştım.
(Ülen Memet gene salladın diyorum.) Biraz önce de arkadaşlardan biri kefal balık çekmişti öyle ahım şahım iri değildi.
Bu sefer de atkuyruklu Mehmet salladı diyorum…
Diyorum da; Mehmet on dakika uğraşınca ben de balığın o kadar küçük olmadığına kanaat getirdim.
Atkuyruklu bir yandan, zorla misinayı çekiyor, bir yandan da “ arkadaşlar biriniz kepçeyi suyun içine doğru tutsun” diyor. Neyse zar zor kepçeyi denize düşürüp tekrar alarak bir punduna getirip balığı kepçenin içine denk getirdik. Balığı dışarı çekince anladık ki..!
Bu bir çipuraydı…
Mübalağasız iki karış geliyor, tahminen bir kilo, fazlası bile var… Bizler bağırış çağırış, sağdan soldan millet başımıza toplandı. Bu arada bizim ehlikeyif Can da çıka geldi ve oltanın Can biraderin olduğu anlaşıldı.
Tabi bizim Can balığı eline alıp bir tutuşu var, evirip çeviriyor, cakasından yanına yaklaşılmıyor.
Ertesi gün karşılaştığımızda akşam kız arkadaşı ve annesiyle bir güzel kendilerine ziyafet çekmişler..“Korkmayın balığı mundar etmedik..." “Anlarsınız ya!...” Dedi.