Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

16 Eylül '13

 
Kategori
Öykü
 

Vahşi Sevgili

Vahşi Sevgili
 

Ateş gibi yanan yüzünü gökyüzüne kaldırdı. Yağmur damlaları yavaş yavaş, okşarcasına, serinlemesine fırsat vermeden düşüyordu. "Daha çok, daha çok" diye fısıldadı. Kesilen damlaların yerini yine yakıcı güneş almıştı. Hayal kırıklığı içinde tam yerinden doğrulurken hafif bir rüzgar ve güneşin önünü kesmeye başlayan yeni bir bulut yeniden ümitlenmesini sağladı.

Kocaman yemyeşil çimden halının tam ortasında sırtüstü yatıyordu. Daha doğrusu kolları ve bacakları dört bir yana açılmış serilmişti. Saçları otlara karışmış, teninin her zerresi suya hasret, kavrulmuştu. Damlalar tekrar düşmeye başladığında farkında olmadan mutluluk sesleri çıkardığını duydu ama bunların nasıl sesler olduğunun ayrımına varamadan yağmur hızlandı ve damlalar daha büyük ve daha yoğun olarak inmeye başladı. Gözeneklerinin açıldığını, susuz kalmış bedeninin toprakla beraber tepesinden aşağı yağan can suyunu oburca içtiğini hissediyordu. Sağından solundan toprak ve ot kokusu fışkırıyor, burun deliklerinden içeri hücum ediyordu.

Yağmurun ve rüzgarın sesi şiddetlenmeye başlamıştı. Damlalar artık dolgun ve nazik değildi. İncelmiş, hızlanmış, düştüğü yeri sızlatan minik iğnelere dönüşmüşlerdi. Ne gözünü ne de ağzını açabiliyordu. Yağmur can vericilikten çıkmış sanki onu boğmak ya da ufalamak ister gibi iniyordu. Kalkmaya çalıştı ama başaramadı. Sanki yere çivilenmiş gibiydi. Gökyüzü simsiyah olmuş, o güzel, sıcak yaz günü gitmiş, ortalık savaş alanına dönmüştü. Çakan şimşekler ve ardından patlayan gök gürültüsü her an daha yaklaşıyordu.

Neredeyse yanıbaşındaymışcasına gümbürdeyen sonuncusuyla hemen kendini yana atıp ayağa fırladı. Bir an düşecek gibi olduysa da toparlanıp koşmaya başladı. Şimşek arkasından son sürat kovalıyordu. Sonunda bulduğu boş kulübeye sığındı. Burada pek güvende olacağını sanmıyordu ya, dışarıdaki korkunç canavarın yanına dönmeye de niyeti yoktu. Gelsin isterse tepesine insin onu kulübeyle beraber kül etsindi.

Kulaklarını kapatıp, saçından gözüne akan sulara aldırış etmeden titreyerek bekledi. Bir süre sonra uğultunun azaldığını farketti yine de başını kaldırıp pencereden dışarı bakmadı. Bir kenara kıvrılıp gözlerini sımsıkı kapattı.

Tekrar açtığında ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Kulağına kuş cıvıltılarından başka ses gelmiyordu. Güneş kulübenin kirli camlarından içeri süzülüyordu. Yavaşça çıktı.

Gözlerine inanamıyordu. birkaç dakika önce kendisini öldürmeye çalışan doğa, şimdi kollarını açmış yemyeşil, sapsarı, masmavi, pespembe ve doğanın tüm diğer renkleri, mis kokuları, güneşin sarmalayan sıcaklığıyla onu bekliyordu.

"Ben de seni seviyorum" dedi vahşi sevgilisine ve koşup kendini yine onun serinlemiş yeşil kollarına attı...

 
Toplam blog
: 9
: 170
Kayıt tarihi
: 26.01.13
 
 

Üsküdar Amerikan Lisesi ve İ.Ü. İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Öncelikle annem ve babamın s..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara