Vay hınzırlar vayyy...

İkisi de İstanbul’da yerleşik…

İkisi de “Otomotiv” sektöründe…

Belki aynı iş yerindeler, belki de kapı karşı komşu…

Ama alacağınız olsun gençler…

Biri ötekine pas veriyor, dolduruşa da biz geliyoruz ve ha babam “Yemek” ve “Muhabbet” tariflerine giriyoruz…

Eh… Alacağınız olsun, gün ola harman ola… Bu işin bir de “İstanbul” yakası var.

Kimlerden mi söz ediyorum?

Elbette Ahmet AYDIN ile Mehmet EREN isimli iki genç’ten…

Biri “Ağbi şimdi olmadı, bir düzeltme rica edeyim. Bastırmalı yumurtayı ben senden 9/5/ 00, 42 de yazdığın "Balığa da geleceğiz Ahmet kardeş" başlıklı yazının yorumumda istedim. Ama yazın pek güzel olmuş, kuru fasulye ye kuşbaşı doğradığında olmuyor. Hatta bunu şimdi ismini anımsamadığım bir pastırma imalatçısı başından geçen olayı anlatmıştı. En derin saygılarımla…” diyor… Bakıyorum Haklı. O demiş “Ha bir de Pastırmalı yumurta tarif etsen” diye…

Oradan da bir küçük çizik atıyor çaktırmadan… “Hatta bunu şimdi ismini anımsamadığım bir pastırma imalatçısı başından geçen olayı anlatmıştı” diye… Yani benim anlattığımı, sanırım pastırma imalatçısının başından geçene benzetmeye çalıştığımı sanmış olmalı…

Neyse, önemli değil…

Diğeri, bu yorumu okumuş, oradan laf yetiştiriyor…

“Abi Mehmet Eren'in itirazına bakma sen. Beraber konuştuk İbrahim abi'den pastırmalı yumurta tarifi alalım diye, o yazdı, ben yazmadım. Neyse, uzman sen olduğuna göre biz bu zamana kadar ne pastırma ne de bastırma yemişiz. Saman yemişiz de denebilir. Bu yanlıştan tez elden dönüyoruz. Selamlar.”

Ama yorumlarından anladığım kadarıyla “Yemek, sofra, adap ve damak” konusunda titiz olduklarını sanıyorum. Sanıyorum diyorum, çünkü daha “Görüşme” veya “Tanışma” imkânı oluşmadı.

O vakit gelince de, bu yaptıklarını elbette unutmuş olmayacağım…

Ama helal olsun…

Gençlerin bu türlü “Saygılı” davranışları da bizleri mutlu ediyor…

Umarım bir gün, bir yerlerde bir araya geliriz de, bakarız…

Neye mi bakacağız?...

Gelince…

13 MAYIS 2007