Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Mayıs '07

 
Kategori
Yöresel Yemekler
 

Fırınağzı

Fırınağzı
 

“Bastırmalı Yumurta” yazıma Mehmet EREN kardeşimizden bir yorum geldi. Aynen aktarıyorum…

“Ağbi şimdi olmadı, bir düzeltme rica edeyim. Bastırmalı yumurtayı ben senden 9/5/ 00, 42 de yazdığın "Balığa da geleceğiz Ahmet kardeş" başlıklı yazının yorumumda istedim. Ama yazın pek güzel olmuş, kuru fasulye ye kuşbaşı doğradığında olmuyor. Hatta bunu şimdi ismini anımsamadığım bir pastırma imalatçısı başından geçen olayı anlatmıştı. En derin saygılarımla…”

Doğru “Pastırmalı yumurta” önerisi Mehmet EREN kardeşin idi. Ona da diyorum ki “Bastırmanın” yumurtalısı veya yumurtanın “Bastırmalısı” olmaz diye…

Mustafa MUMCU kardeşimiz de fikrini “Pastırmanın nasıl yeneceğini siz Kayserili'lerden daha iyi bilecek değilim ama tereyağında hafif kızarırken üzerine birkaç yumurta kırıldığında da çok lezzetli oluyor” şeklinde bildirmiş…

Vallaha ben anlattım “Bastırma” nasıl yenilir. Tercih artık sizin…

Ben şimdi size başka bir “Erkek” yemeği anlatacağım.

Diyeceksiniz ki yemeğin “Erkeği” nasıl oluyor?...

Efendim yemeğin “Erkeği” cinsiyet anlamında değil, yemeği yapanın cinsiyeti anlamında kullanıyorum. Yani, bu yemeği ancak “Erkek” milleti yapar ve işin acınacak tarafı, erkek erkeğe yemek gibi de egoist bir tarafları vardır.

Yemeğimizin adı; Fırın Ağzı…

Kayseri esnafı, genellikle (çok eskilerde, şimdi herkes zorunlu öyle yapıyor) öğle yemeğini dükkânda kendileri yapar, dükkân ahalisi veya bir iki dükkân komşusu ve bir de yemek üstüne gelecek konuklarla beraber yerdi. Bazen de misafir “Fırın ağzı yaptırsan da gelsek” diye talep de eder.

İşte genelde taleple yapılan bu fırın ağzını tarif edelim, ortamınız uygunsa siz de yaparsınız…

Önce, 1 ila 2 mm. Kalınlığında dövme bakırdan bir tepsiniz olacak. Tepsinin büyüklüğü horantanıza ( personel sayınıza) göre olsun ki, herkesin karnı doysun. Yoksa millete fırın ağzı diye, ekmeklerini yemeğin suyuna batırarak karınlarını doyurmayın.

İyice dinlenmiş etin sırt bölümünden et alacaksınız. Etleri bir iki defa vurarak yayacaksınız. Bu şekildeki tin yerine hazırlanmış pirzola da olabilir.

Tepsinin altına doğranmış 300 ila 400 gram kuyruk yağını sereceksiniz. Onun üzerine hazırladığınız eti sereceksiniz. Üzerine yeteri kadar sarımsağı “Diş” halinde serpeceksiniz. Yeşilbiberi bütün olarak üzerine dağıtacaksınız. Daire olarak doğradığınız domatesi en üstüne yerleştireceksiniz. Üzerine uygun miktarda kekik, tuz ve karabiber ilave edeceksiniz.

Ve…

İşin işte en zor tarafını söylüyorum…

Öğleye kadar eğmek yapmış ve harareti azalmış taş fırının ateş yanan tarafına değil de tam ateşin karşına tepsiyi yerleştireceksiniz. Daha doğrusu, bu yemeği yapan fırıncı, zaten bunu bilir. Siz sadece fırından çıktıktan sonra gidip alacaksınız, getirip ortaya koyacaksınız.

Merak etmeyin, tepsi “Bakı”dan olduğu için siz yemeği bitirene kadar soğumayacaktır.

Bilmem anladınız mı tepsi niye “Bakır” olacakmış?

Şimdi diyeceksiniz ki “Kardeşim biz nere3den bulalım senin o dediğin taş fırın ekmek yapan yeri” de adama “Şunu pişirsen” diyelim…

El hak, doğrusunuz…

Doğru söze hacı emminiz ne desin…

O zaman, siz bu yemeği evde yapın… Hiç değilse çoluk çocuk yersiniz. Sonra “Bakır” tepsiye de ihtiyaç kalmaz.

Üçüncüsü, eskiden bu yemeği “Aşeren” hanımları için de yaparmış “Erkek” milleti. Hiç değilse onlar da yemiş olur…

İşte o zaman, evvelden 250 dereceye ısıtılmış evdeki fırınınız da iş görür.

Her ne kadar taş fırının odunundan çıkan isin ete sindiği kadar lezzetli olmasa da…

Son söz, işin şaka bölümü…

Hadi afiyet olsun…

Suyuna banmak için de taze ekmeği unutmayın ha…

Nereden çıktı bu yemek tarifi?

Birincisi, söz verdim, ikincisi ise “Onay”dan daha çabuk geçiyor da ondan…

13 MAYIS 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara