- Kategori
- Gündelik Yaşam
Veda hakkımız var mı?
Hayatı bir adım geriden takip ediyorum. Öyle ki yorgunluklarım hayli nefes kesici. Bazen nefes almayı dahi unutuyorum.
Gülen gözlerim var ya, hah işte onlar da öğrendi rol yapmayı, kandırıyoruz sizi. Yalan söylüyoruz. İçten içe çürüyen ruhum son hamlelerini yapıyor hayata karşı. Bir satranç oyununun alışılagelmiş zekice hareketleri gibi değil artık; daha salaş, daha rahat. Bazen düşünmeden ve sadece anı kurtarmak için. Huzur arayışımın çoktan sonuna geldim, düşünmekten uyuşmuş beynimi tıbbi yöntemlerden ileri gidemeyecek olan kır saçlı bir doktor amcanın verdiği ilaçlara emanet edip yürüyorum. Nereye gittiğini bilmeden, tabela aramadan, nereye olursa...
Yol boyu, nefes almayı unuttuğum her bir saniye için annemden özür dileyip günah çıkartıyorum. Bazen yol üzerinde, rol yapmadığı gözlerindeki sevinç kıvılcımlarında flaş gibi patlayan gerçekten mutlu insan profilleri görüyorum.
Hayatlarını tahmin etmeye çalışıyorum gözümün önünde beliren ne idüğü belirsiz, saman sarısı bir film şeridinde. Gözlerimden yapraklar döküyorum, sonbaharı bekleme gereği duymayacak kadar vefasız yaprakları...
Huzur yolcusuyum şu dakikadan sonra, mutlulukları mutluluk verici. Ben de olabilirim belki bir gün, umudu oluşuyor nefes alış verişime denk düşen kalp atışlarımın sistematik sesleri arasında. Ve ritm biraz bozulsun istediğimden parmaklarımın ucuyla beraber bir sigara yakıyor ve kirlettiği havaya düşen duman izlerini takip ediyorum. Yavaşça özgür şekiller çizdikten sonra dağılıyor ve bir anda hiç olmamış gibi soluyorlar.
Ben de bir gün solup gideceğim; ama böyle hiç olmamış gibi mi yoksa ardımdan onlarca yıla denk düşen duygular bırakarak mı?
Kim bilir, belki de solduğum bile bilinmeyecek.
Peki siz ne kadar eminsiniz?