- Kategori
- Siyaset
Verirsen yüz'ü isterler astarını...
Hani bir deyim vardır “Yüz verme, astarını isterler” diye. Ya da “Elini verirsin kolunu kurtaramazsın” da olur.
Bir zamanlar Turgut ÖZAL tarafından “Kırmızı pasaport” verdiğimiz kişilere bakın…
Kuzey Irak'taki Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, terör örgütü PKK'ya silah ve destek verdiği için Kürt bölgesi yerel yöneticileriyle görüşmeyeceğini açıklayan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT’a, "PKK'ya silah sağladığımıza dair kanıt varsa açıklanmalı. BÜYÜKANIT bölgedeki zorlukları iyi bilir. PKK ile karşı karşıya gelmemizi beklememeli" yanıtını veriyor.
Barzani, Türkiye'nin sınır ötesi operasyon yapmasına karşı olduklarını, buna seyirci kalmayacaklarını söyleyerek, PKK'ya karşı alınacak askeri önlemlerle başarı sağlanamayacağını dile getiriyor ve çözüm için siyasi adım atılması gerektiğini vurguluyor.
Bağımsız bir yapının Kürtlerin doğal hakkı olduğunu belirten Barzani, "Bu konudaki tabunun hem Kürtler hem de komşularımız için kalkmasını istiyoruz. Kürtler bağımsız olma hakkında sahip. Türkler, İranlılar ve Araplar bunu konuşmanın ayıp ve tehdit olmadığını anlamalı. Yakın ya da uzak gelecekte olsa da bu fikre alışmalılar. Bağımsızlık rüya olarak görülmemeli. Ancak siyasi gerçekliğin farkındayız. Bir gün bu gerçek kabul edilecek" diyor ve Türkiye'ye şu mesajı iletiyor: "Barış ve birlikte yaşama çağrısında bulunuyorum. Bizler akrabayız, kardeşiz, dostuz. Birbirimizi kabul etmeliyiz. Endişelerimizi gidermenin en iyi yolunun diyalog olduğuna inanıyorum. Tehdit ifadelerinden kaçınmalıyız. Tehdit ilerlemek için yapıcı bir yol değil. Türkiye'yi tehdit olarak görmüyorum."
Yani, BÜYÜKANIT Paşanın “Ben görüşmem, siyasiler isterse görüşür” anlamındaki ifadelerine verilen cevap bu.
Bu cevabı kısaca yorumlayayım…
“Biz, Irak’ın kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde, Suriye’nin doğusunda ve İran’ın batısındaki sınırlarla çevrili bölgede Kürdistan Devletini kurduk. Bir defa bundan haberiniz olsun. Siz isteseniz de kurduk, istemeseniz de. Bir defa bunu kabul edin. Şimdi gelin görüşelim. Bu arada, PKK terör örgütünü de siyasi oluşum olarak kabul edin ve onlarla da görüşün. Onların her türlü taleplerini de yerine getirin. Sonra biz olarla beraber olur ve Türkiye’nin güneyini de kendi sınırlarımız içine dâhil ederiz.”
İşin öz Türkçesi budur. Dünya âlemin de istediği budur…
Şimdi…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu söylem karşısında ne yapacak? Barzani’yi muhatap mı alacak, yoksa gale almayacak mı?
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak itirazımız buradadır.
Türkiye’nin üniter devlet yapısını bozmaya ve ülkenin bölünmesine yönelik sinsi girişimlerin farkındayız. Farkında da olmak zorundayız.
Bu gün siyasi iktidar da, diğer kurum ve kuruluşlar da söylem olarak farklı bir şey demiyorlar. Bir takım kişiler özgürlük adı altında bazı sinsi hareketlerin içinde de olsalar, ülke olarak söylemimiz belli.
Bir tek farkla…
Laf var, icraat (uygulama) yok ve bundan da cesaret alıyorlar. Oysa Türkiye’deki siyasi güç, her hangi bir yanlış anlamaya ve ümit vermeye yönelik davranış içinde bulunmamalı…
Çünkü; iktidarın “Görüşürüm” sözünden neler anladıkları ortada. Amiyane tabir ile hemen şımarmaya başlıyorlar.
Bizim “Kırmızıçizgilerimiz” nedir, bunları açık ve taviz vermeden anlatılmalı. Eğer bir şeyler konuşulacaksa, bunlar net biçimde konuşulmalı.
Birincisi; Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız. Eğer bölünürse, haklarımızı korumak için hiçbir şeyden çekinmeyiz. Hatta “İsterseniz çekinmeyeceğimizi gösterelim” diyelim…
İkincisi; Kuzey Irak’taki PKK varlığına gösterdikleri desteği fiilen kendilerine ispat edelim. Hiçbir zorunluluğumuz olmamasına rağmen.
Üçüncüsü; Kerkük konusunda da kararlılığımızı “kesin ve net” biçimde anlatalım.
Bunlar bizim “Kırmızıçizgilerimizdir” diyelim…
Hatta…
Diyelim ki onlara “Bir gün gelecek, sizle biz baş başa kalacağız, ABD nasıl olsa gidecek.”
Ve en kararlı bir şekilde bütün dünyaya Irak’taki haklarımızı ve önceliklerimizi “Kararlı” olarak sergileyelim.
Bunlar çok zor şeyler mi, yoksa bizim kısa aklımız mı ermiyor?
Bütün bunları söyledikten sonra kendimden ve aklımdan kuşku duyuyorum.
Dediğim gibi, ya biz bir şeyden anlamıyoruz, ya da aklımız kısa…
Bunu da zaman gösterecek elbette.