Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Temmuz '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Vesaire...

Vesaire...
 

Bu gruplama tüm insanları kapsar mı bilmem ama, Julian Barnes bazı insanları "aşkın her şey olup kalan diğer şeylerin sadece bir vesaire olduğunu düşünen insanlar..." olarak tanımlıyor. Bir diğer grubu da "aşka yeterince değer vermeyen ve yaşamın en heyecan verici kısmının bu vesairede yattığını düşünen insanlar olarak. Ve soruyor dünya bu iki grup arasında ikiye mi ayrılıyor diye.

Aşkın herşey olduğunu düşünen bir kaç insan tanıyorum. En azından aşk olmadığı vakit vesaireye karşı isteksiz davranan ve hayattan tad almayan insanlar. Onlar için aşk sanki hayattaki herşeyi birbirine bağlayan bir tutkal gibi. Aşk olduğunda ancak her şeyi bir bütün olarak görebiliyorlar. Aşk yoksa herşey paramparça dağılıyor. O parçalanmışlığı birleştirmek ancak tekrar aşık olunca mümkün oluyor.

Bazıları için ise önemli olan vesaire. Aşk hayattaki parçalardan biri sadece ama asla en önemli olan değil. Olmadığı vakit dünya yok olmuyor, kişi kendi olmaktan çıkmıyor. Sadece bazı zamanlar bir eksiklik hissediyor. Hepsi bu kadar.

Aşkta beceriksiz olanlar da sanırım vesaireyi bir kenara atıp sadece aşk için ve aşkla soluk alanlardan çıkıyor. Çünkü onlar hayatın odağı haline getiriyorlar aşkı ve sanki cılız, bakıma ihtiyacı olan bir bebek gibi aşklarının üzerine titriyorlar. Ama bilmiyorlar ki; üzerine titredikleri kendi yolunu bulmak, kendi yatağında akıp gitmek istiyor. Onlar ise o yolun önüne dikilip "Hayır gidemezsin, başına bir şey gelebilir" diyorlar. Akış duruyor, aşk katılaşıp buza kesiyor ve kendi kendine eriyip bitiyor. Onların göz ardı ettikleri şey korumak isterken bir şeyi asıl zararı kendilerinin verdikleri.

Diğer grup ise vesaireye öyle çok dalıp gidiyor ki, aşka gereken özeni gösteremiyor. İş, hayat, kazanmak, üzüntüler, insanlar vesaire... Hepsi aşkın önüne geçiyor. Oysa aşk incelik istiyor. Beklenmedik bir zaman da bir buket gül olarak belirivemek istiyor kağıda mesela ya da evinde kendi yalnızlığınla sarıp sarmalanmışken ansızın gelen bir telefon olmak istiyor. Düşüncelerinde yer almak istiyor, özlenmek ve sevilip şımartılmak istiyor. Ama vesaire öne geçiyor. İncelikler vesaireler içinde kaybolup gidiyor. Aşk dağlıyor hem parçalanıyor hem parçalıyor ve alıp başını gidiyor.

İnsanlar var bir de... Küçük bir azınlıklar ve üçüncü grubu oluşturuyorlar. Sırnaşıklığa kaçmadan aşkı incelikle yaşıyor yaşatıyorlar. İhmal etmeden ve edilmeden... Aşkın ne olduğunu ve sadece kağıda çizilen kırmızı bir kalp olmadığını bilen insanlar bunlar. Dengeli olan ve dengeyi yitirmeyen. Terazinin orta yerine ağırlığı dengeleyici olarak aşkı yerleştiren insanlar... Çok azlar... Nadir bulunan siyah inciler gibi... Azlar ama varlar...

Siyah inciler gibi...

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara