Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '18

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Viyana Gezi Notları

Viyana Gezi Notları
 

  Avusturya’nın başkenti Viyana Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biridir. Adı Avusturya İmparatorluğu ile özdeşleşmiş Habsburg Hanedanı’nın çeşitli dönemlerine ait büyük ve görkemli yapıların olduğu,  önemli müzeler, bakımlı parklar, temiz, geniş bulvarlara sahip, kültür ve sanat şehri Viyana biz Türkler için yalnız bunlardan ibaret bir yer değildir. Viyana bir zamanlar Türk’ün Kızılelma’sı idi. Atalarımız ‘’Beç’’ dedikleri bu şehri iki defa kuşattılar. Viyana’da Türklerden kalan çok iz var.       

 Viyana gezimizde bir turistin görmesi gereken önemli yapılar, yerler yanında tarihimizi ilgilendiren eserler, müzeler ve yerler gördük. Daha arabamı kalacağımız otelin yakınında park ederken, caddenin ismine bakmak için başımı kaldırdığımda bir binanın duvarındaki levhada,  “Türk Kumandanı Mustafa Paşa 1683’de çadırını burada kurmuştu” yazısını okudum. Yazının üzerinde sarıklı, palalı, bir Türk süvarisinin küçük heykeli vardı. Sonraki günlerde bizi ilgilendiren daha başka izler göreceğimiz Viyana gezimize şehir merkezinde kaldığımız için buradan başladık.  

Rathaus (Belediye Binası)

 Viyana Belediye binası 1872-1883 yılları arasında gotik tarzda yapılmış. Binanın orta kısmında 98 metre yüksekliğindeki kulenin üzerinde elinde bir mızrak olan 3,5 metre yüksekliğinde “Rathausmann” (Belediye adamı) denilen bir şövalye heykeli var.

Votiv Kilisesi

 1853’de İmparator Franz Joseph’e başarısız bir suikast düzenlenen yerde, bunun anısına gotik tarzda bir kilise yapılmış. Kilisede 1529’da Kanuni’nin Viyana Kuşatması sırasında şehri savunan Avusturyalı kumandan Salm’ın rönasans stili lahiti var.

İskoç Kilisesi

Bu yapı, aldığı isme rağmen aslında İrlandalı Benedikt tarikat mensupları tarafından 1777’de yapılmış.  Kilisenin mihrap duvarında Hz. İsa’nın cellatlarını Türk kılığında gösteren büyük tablo nasıl bir fanatizm ve ön yargıyla Türklere bakıldığının bir delili idi.  Başka eserlerin de olduğu kilisede içte barok ve dışta klasik yapı elemanları kullanılmış.

Stephan Dom ( Stephan Katedrali)

 Stephan Dom Viyana’nın simgelerinden gotik tarzda yapılmış büyük bir kilisedir. 137 metre yüksek kulesinin üzerindeki haçın altında Avusturya’nın çift başlı kartal figürü var. Kilisenin yapımına 14. Yüzyılda başlanmış, sonraki yüzyıllarda tamamlanmış.  Avusturya kaynaklarına göre, Kanuni Viyana kuşatması sırasında kiliseye zarar vermemeye dikkat etmiş; üzerine top atışı yaptırmamış. Sultan ayrıca kilisenin kulesine takılmak üzere altın bir top göndermiş, Viyanalılar kuşatmadan sonra Kanuni’nin katedrale saygısına karşılık bu altını eritip büyük  bir hilâl yapıp, kilise kulesinin üzerine bir direğe takmışlar. Bu hilâl 2. Viyana kuşatmasından sonra Türklerin sembolü diye kaldırılmış.  Son Dünya Savaşı’nda tahrip olan katedral yenilenmiş; çatıda geometrik süslemeli milyonlarca kiremit kullanılmış. Kilisede İtalyan Fransiskan tarikatından Johannes Capistran’a ait bir heykel var. Viyanalıların inanışlarına göre; onun duaları sayesinde Türklerin kuşatması başarısız olmuş. Aziz Capistran heykelinde ölü bir Türk’ü ayağının altına almış, elinde bir değneğe bağlı haçlı bir bayrak tutuyor şeklinde gösterilmiş. Kilisenin en büyük çanı 1683’de Türk ordusundan ele geçirilen yüzlerce topun eritilmesi ile yapılmış. 1534’den önce kilisenin kulesinde görevlendirilmiş bir eleman çanı çalarak Türk akıncılarının gelişini haber verirmiş. Şehir bu görevi 1956’da “Artık Türk tehlikesi yok” diyerek, kaldırmış.  

Kilisenin etrafında güzel yapılar ve dünyaca ünlü firmaların mağazaları var. Trafiğe kapalı, yayalara açık bu yoldan yürüyerek saraya geliyoruz.

Hofburg Sarayı

 Habsburg hanedanına yüzyıllar boyunca ev sahipliği yapan bu görkemli binalar topluluğu ile Avusturya emperyal gücünü göstermek istemiş. Şimdi yapı kompleksi, Milli Kütüphane, Kış Binicilik Okulu ve  müze olarak kullanılıyor. Önce Hofburg’un önünde Prens Eugen heykelini görüyoruz. Prens Eugen 1683’den sonra Türklerle yapılan savaşlarda yıldızı parlayan bir kumandandır. Heykelde Eugen’in üzerinde oturduğu şaha kalkmış atının ayakları altında Avrupa’da Türklerin sembolü olan hilâl görünüyor.   Bununla Eugen’in Türkleri ezdiği anlatılmak istenmiş. Nitekim heykelin kaidesine Eugen’in Türklere karşı kazandığı zaferlerin adları yazılmış. Sarayın yakınındaki müzeler bölgesindeki büyük yapılar eskiden sarayın at ahırları, at arabaları ve paytonların park yeri imiş. Şimdi burada Modern Sanatlar Müzesi, Leopold Müzesi, Çocuk Müzesi gibi önemli müzeler var.

 Buradan Graben denilen şehrin en önemli caddesine geliyoruz. Viyana’nın İstiklâl Caddesi Graben’de önce veba sütununu görüyoruz.1679 veba yılında Kral Leopold bu sütunu meleklerin Viyanalıları vebaya karşı koruması için yaptırmış.

Parlamento Binası

Güzel bir havada otelimizden ayrılıp önce Lerchenfelderstr.’ye geliyoruz. Dün görüp tanıdığımız binaların yanından 1884’de yapımı bitmiş büyük Parlamento binasına yürüyoruz. Klasik stilde bir Yunan tapınağına benzeyen binanın ön cephesinde bir sütunun üzerinde aklı temsil eden Yunan tanrıçası Athena’nın eli mızraklı büyük bir heykeli ve onun önünde bir çeşme olarak tasarlanmış mitolojiden heykeller topluluğu var. Parlamento binasına bir rampa ile çıkılıyor. Rampa boyunca iki tarafta Yunan ve Romalı tarihçi, filozof ve kumandanların mermer büstleri var. Parlamento binasının Yunan başlıklı sütunlarının üzerindeki alınlıkta Yunan mitolojisinden kabartma heykeller görünüyor. Binanın çatısında bir zafer arabası ve onun üzerindeki direkte Avusturya bayrağı dalgalanıyor. Çatıda sağ ve sol uçta antik Roma ve Yunan tarihinin önemli devlet adamlarının heykelleri var. Diyeceksiniz ki, Kara Avrupa’sına ait Avusturya’nın Akdenizli Hellas ülkesi ile ne ilgisi var? Kendi geçmişlerinden değil de neden Yunan tarihinden ve mitolojisinden heykellerle parlamento binalarını süslemişler? Bana göre; Avusturyalılar (Cermenler) 2 bin yıl önce ormanlarda çok iptidai biçimde yaşıyordu. Kendi geçmişlerini o dönemin ileri Yunan medeniyetine bağlayarak tarihlerini yüceltmek istiyorlar.

Ringstr’den yürüyerek güzel Şehir Parkı’na geliyoruz. Park çiçeklerle bezenmiş. Parkta adım başında Mozart, Bethoven, Brahms, Strauss gibi önemli sanat ve devlet adamlarının heykelleri var. Tekrar şehir merkezine gelip Stephan Dom yakınında bir paytona binip 45 dakika süren şehir turu yapıyoruz. Bu gezide dün görmediğimiz Mozart’ın evi, Bethoven’in evi, Ankeruhr saat kulesi gibi nice önemli yapıyı görüyoruz. Viyana açık hava müzesi gibi bir şehir, kültürel varlıklar ve yeşil özenle korunmuş. Yanlış bir yapılaşmaya izin verilmemiş.  Günün sonunda Viyana’nın meşhur bir kahvesinde oturup kahve içiyoruz. Viyanalıların kahveyi 1683’de kuşatmada kale önünde Türklerden kalan kahve çuvalları sayesinde öğrendiğini hatırlıyoruz.  

Schönbrunn Sarayı ve Parkı

Viyana’da üçüncü günümüzde metro ile Schönbrunn Sarayı’na gidiyoruz. Bu bina 1695 yılında Kral Leopold’un yazlık sarayı olarak yapılmış. Bahçe Fransız stilinde, yapı Barock üslubunda tasarlanmış. Maria Theresia zamanında bitirilmiş. Saraya girmek için uzun zaman kuyrukta bekledik. İlk kattaki salonları gezdik. Kraliyet Hanedanı Habsburgların şatafatlı, lüks, trajik yaşam öykülerini salonları gezerken kulaklıktan dinledik. Odalar kral ailesinin yaşadığı gibi düzenlenmiş. Yatak, yemek, müzik, misafir kabul salonları o devrin mobilyaları ile donatılmış. Odalarda Habsburgların büyük boy yağlı boya resimleri ve önemli ressamların tabloları var. Bu sarayda 1867 yılında Osmanlı Padişahı Sultan Aziz misafir edilmiş. Sarayı gezdikten sonra geniş bahçesinde dolaştık. Neptün çeşmesine, tepe üstünde sütunlarla zafer abidesi gibi yapılmış Gloriette denilen yere gittik. Buradan sarayı ve Viyana’yı seyrettik. Labirent gibi düzenlenmiş ağaçlık kısımda dolaştık.

Saray gezimizden sonra tramvayla Tuna üzerindeki adaya gittik. Burada geniş ve büyük bir nehir olan Tuna kıyısında oturduk. Adanın bir tarafı Tuna, bir tarafı kanal.

Askeri Müze ve Belvedere Sarayı

Dördüncü gün sabah, eskiden bir silah ve cephane deposu olarak kullanılmış, şimdi Heergeschichtliches Museum (Askeri Müze) olarak düzenlenmiş iki katlı büyük binaya geldik. Başlarında öğretmenleri ile okul öğrencileri kapı önünde sıraya girmiş. Müzenin en önemli bölümü birinci kat Türklere ait objelerin bulunduğu kısımdı. Özellikle 1683’de yenilgimizle biten Viyana kuşatmasında kale önündeki Türklerden ele geçirilen çok eser var. Bayraklar, sancaklar, tuğlar, tolgalar, çadırlar, kılıçlar, kama, yay, ok, tüfek, kalkan, topuz, at eyerleri, türban vs.

Türklerle yapılan savaşları canlandıran büyük boy tablolar, büyük komutanların resimleri, haritalar duvarlarda görülüyor.

Alt katta, birinci ve ikinci dünya savaşına ait objeler sergileniyor. Bahçede 2.Dünya Savaşı’ndan kalma tanklar var.

Buradan geniş bir bahçenin içinde iki kısımdan oluşan Belvedere Sarayı’na gittik. Saray Türk Savaşlarında başarılar kazanmış Prens Eugen için 1770’ lerde yapılmış. Türkleri Avusturya ve Macaristan’dan çıkaran Eugen ve diğer kumandanların adı Viyana’da her yerde görülüyor. Caddelere isimleri verilmiş,  heykelleri yapılmış.

Saraya muhteşem bir kapıdan giriliyor.  Böylece Prens Eugen’in büyüklüğü verilmek istenmiş. Sarayın ilk katı resim galerisi olarak kullanılıyor.  Klimt, Schindler, Waldmüller, Gerstl gibi önemli modern Avrupa ressamlarının eserlerinden oluşan sergiyi gezdik.

Türkenschanzpark ve Kahlenberg

Viyana’da 5.sabahımızda önce Türk Tabyası, Türkenschanzpark ismi ile anılan parka gidiyoruz. Parka girişte bir levhada “1683 de Türklerin burada büyük mücadeleler yaptığını” yazıyor. Parkın cadde tarafındaki kapısına yakın bir yerde Osmanlı stilinde Yunus Emre adlı bir çeşme görüyoruz. Kitabesinden  çeşmenin, 1991 yılında Kültür Bakanlığı tarafından, Vakıflar Bankası destekleyiciliğinde yapıldığını, mimarının Aydın Yüksel olduğunu okuyoruz. Alınlıkta çini üzerine Türkçe ve Almanca olarak Yunus Emre’nin “ Sevelim, sevilelim, Ben gelmedim kavga için. İlim ilim bilmektir “gibi beyitleri yazılmış. Çeşme mermerle kaplanmış, fakat kenarlardaki mermerler çatlamış. Ortada Kur’an’dan “ Biz her şeyi sudan yarattık” ayeti yer alıyor.  Bazı yazıların altın yaldızları kaybolmuş. Çeşmenin ilerisinde Ukraynalıların yaptırdığı, belinde kılıcı, sırtında ud tarzı bir müzik aleti olan bir asker ve at heykeli duruyor. Ön tarafta duran tabelada bu heykelin 1683 yılında Viyana’yı Türklerden kurtarmaya gelen Ukraynalıları temsil etmek için yapıldığını yazıyor.

Öğleden sonra tramvay, metro ve otobüsle Viyana’nın dışında Kahlenberg dağına gidiyoruz. Türklerin tarihte Alaman Dağı dedikleri yere bizi getiren otobüs şoförü genç bir Türk vatandaşımızdı.

Kahlenberg’den Viyana çok güzel görünüyor. 12 Eylül 1683’de burada Avrupa Hristiyan müttefik orduları, Viyana’yı kuşatmış Türk ordularına karşı toplanmıştı,  Polonya kralı Sobieski ve bütün Alman kralları savaşa başlamadan buradaki Manastırda bir ayine katılmış ve dua etmişlerdi. Türklerden kurtuluşun şerefine buraya sonradan yapılan kilisenin duvarlarında bu anı anlatan yazılar ve resimler, heykeller var. Kilisenin ön cephesine bu toplantıya katılan bütün kralların adları büyük bir mermer levhaya yazılmış. Ayrı bir levhada da Viyana’nın 300. Kurtuluş yılında Papa’nın burayı ziyaret ettiği ve Sobieski’nin Hristiyanlığı kurtardığı yazılı.

Kahlenberg’de toplanan Almanya, Polonya ve bütün Hristiyanlık ordusu şimdi üzerinde durduğumuz tepeden aşağı ateşli silahlarla hızla iniyor. Türk ordusunda panik ve düzensiz bir ricat oluyor. Türk ordusu ateşli silahlarını bile kullanamıyor. Özellikle Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın savaştan önce ve savaşta yaptığı büyük hataları ve Kırım Hanı Murad Giray ile İbrahim Paşa’nın ihanetleri büyük bozguna sebep oluyor.  On binlerce askerimizi kaybediyoruz. Sadrazamın muhteşem çadırı, ordu arşivleri ve pek çok ağırlık düşmanın eline geçiyor.

Kahlenberg tepesinden Viyana’ya bakıyoruz. Burada milletimizin 335 yıl önceki bu büyük yenilgisinden sonra ülkeler kaybederek, Sakarya kıyılarına kadar çekilişimizin tarihini düşünüyoruz.

Prater

Viyana’daki son günümüzde Prater Eğlence Parkı’na gidiyoruz. Burası Tuna ile Tuna kanalı arasında büyük bir parktır. 18 yüzyılda asillerin av sahası olan bu alan 19. Yüzyıldan itibaren eğlence parkı olarak düzenlenmiş. Şehrin simgelerinden olan dönme dolap buradadır. Dönme dolaba binmeden önce bir salona alınıyoruz. Salonun duvarları Viyana tarihini gösteren resimlerle süslenmiş. İkinci Viyana Kuşatması ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa geniş bir şekilde yer alıyor. Dönme dolapta bindiğimiz gondol 20 kişilik  küçük bir oda gibi. Orada geniş bir bank var. Pencerelerinden Viyana’yı seyrediyoruz. Dönme dolabın yüksekliği 61 metre. Eğlence Parkında insanın adrenalini yükselten her türlü eğlence aracı var. Dolaptan indikten sonra parkta geziyor, aşağı inen, yukarı çıkan, ray üzerinde giden, suda kayan, korku veren her türlü araçta eğlenen insanları seyrediyoruz.

 Böylece Viyana gezimizi bitirirken, güzel bir şehri, insanlarını tanımanın yanında, bir milletin geçmişini nasıl yaşadığını, kültürel varlıklarına nasıl sahip çıktıklarını gördük

 

 
Toplam blog
: 100
: 2186
Kayıt tarihi
: 28.01.12
 
 

1945 Bayburt'ta doğdu. Yüksek öğreniminden sonra çeşitli liselerde öğretmen ve yönetici olarak ça..