Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '08

 
Kategori
Felsefe
 

Ya değilse?

Ya değilse?
 

Bunu gerçekten merak ediyorum...

Hayatımız boyunca karşımıza çıkan insanlar, hayatımızda uzun süre kalan ve bir süre sonra gidenler, ömür boyu hayatımızda yer alanlar, bir tesadüf sonucu aynı masada yemek yediklerimiz, bir merhabadan ve iyi günler'den ibaret olanlar, saat ya da adres sorduklarımız, yer tarif ettiklerimiz, sokaklarda acelesi olup bize çarpanlar, yanlış numarayı çevirip özür dileyenler, otobüste ya da dolmuşta yanımıza oturanlar, kapımızı yanlışlıkla çalanlar ve aslında bir üst kat komşumuza gelmiş olanlar, annemiz ve babamız, kardeşlerimiz, kapı komşumuz, iş arkadaşlarımız, omzunda ağladığımız dostlar, bir zaman onsuz olamayacağımıza inandığımız ama şimdi yabancı olanlar, hergün iş çıkışı karşılaşıp adlarını bilmediklerimiz ve hayatımızdaki tüm insanlar... Bu insanların hayatımızda oluşlarının belli bir amacı var mı?

Şu koca evrende böylesine mükemmel bir düzen hakimse ve o düzen ne kadar bozuk gibi görünse de hala dünya dönmeye, insanlar nefes almaya devam ediyorsa, tüm bu karmaşanın kendi içinde bir düzeni olduğuna inanılıyorsa tüm bu insanların hayatlarımızda olmasının sadece bir tesadüf, basit bir tesadüf olduğu iddia edilebilir mi? Eğer tüm bunlar tesadüfse bu koca dünya, evrende başıboş salınıp duran bir gezegen demektir. Ama ya tesadüf değilse? O zaman hayatımızda okumamız gereken pek çok işaret var demektir ki biz her gün bu işaretlere günaydın, iyi akşamlar diyor ve yanlarından, yüzlerini bile anımsamadan geçip gidiyoruz. Peki bu işaretlerin önem derecesi nedir? Ya bakkalın çırağının bir cümlesi, hani öyle üzerine aman aman düşünüp söylediği bir cümle de değil, kayıtsızca kendi kendine mırıldanır gibi söylediği bir cümle belki dünyaya, hayata bakışımızı haydi daha da ileri gidelim tüm herşeyi algılayışımızı değiştirecek bir cümleyse. Ya da otobüste yanımıza oturan yaşlı amca? O amcanın anlattığı öykü, dişçinin bekleme salonunda sıkıntıdan patlarken karşımızda oturan ürkek çocuğun oyuncağıyla konuşurken söyledikleri... Kim bilir?

Bunların bir tesadüf olmadığına inanırsak yeterince kanıt bulmak için ne kadar zamana ihtiyacımız var? Hayatımızda bir şekilde yer etmiş olan bu insanların bir işaret, bir öğretmen, bir yön gösterici olmadıklarını bilebilir miyiz? Bizi çok ama çok seven insanların sevmek ve sevilmek için yalvaran kalbimizin cevabı olmadığı söylenebilir mi? Ya da ektiğimiz sevginin yeşermiş tohumları, meyvaları olmadığı? Bir bilet gişesinde bize bağıran adamın, daha önce terslediğimiz bir günahsızın cezası olmadığını bilmek mümkün müdür? Adalete inanan bir kalp taşıyorsak eğer toprağa attığımız her tohumun ürünün bir gün topraktan çıkacağına da inanmak gerekiyor. Zehirli bir bitkiden mis kokulu gül beklemeye hakkımız var mı?

Peki ya sen? Gözleri bu satırların üzerinde dolaşan kişi... Şu an "ş, u ve a, n" harflerini henüz okumuş olan sen? Bu satırları okurken gün boyu hayatının içinden geçip gitmiş onlarca ve eğer kalabalık bir caddeden geçtiysen yüzlerce insanın işaret levhan olmadığını nereden bileceksin? Çalıştığın ofiste yan masandaki adamın ya da kadının, sana çay servisi yapan garsonun, asansörde sana "iyi akşamlar" diyen o orta yaşlı kibar beyefendinin, kaldırımda hızla koşarken omzuna çarpan çocuğun, senden sadaka isteyen dilencinin tesadüfler haritasında öylesine noktalar olduğunu mu düşünüyorsun? Yoksa her birinin bir anlamı olabileceği aklına geldi mi?

Tesadüf mü diyorsun? Peki ya değilse? Eğer değilse dünya gerçekten büyülü bir yer olmalı...

Ve ben bunu gerçekten merak ediyorum...

Resim: http://www.deviantart.com/print/917726/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..